Enerjimizi nasıl tükettiler?

Enerjimizi  nasıl tükettiler?

YAŞAM Haberleri

Meşale ile başlayan aydınlanma maceramız gaz lambasıyla devam etmiş, lükse kadar gelmişti. Dahası da olacaktı, teknolojiye açık bir millettik, fakat...

İRFAN ÖZFATURA

70’li , 80’li yılların haberlerini dinleyenler hatırlar. Uzun uzun elektriğe yeni kavuşan, köy ya da beldeden bahis açar; vali, kaymakam, bucak müdürüne yapılan işin ehemmiyetini sorarlar. Yetmez askerî ve mülki erkâna mikrofon uzatırlar.
Efendim, ışık kaynağı dendi mi akla iki şey gelir: Ateş ve güneş.
Dedelerimiz hava karardı mı çıra yakar, meşale asar. Hâlbuki ilim ehli için o kadarına gerek yoktur, kandil alevi de yeter icabında. Üstelik titremez, oynamaz, gözü yormaz.
Osmanlıda geceleri sokağa fenersiz çıkmak yasaktır. Hırlı mısın hırsız mısın, şimdi kuyuya ney düşecek, iş açacaksın başımıza.
Subaşı yakalarsa sabaha kadar çalıştırır. Çeki çeki odun çektirir hamam külhanında.
1846 tarihli bir hükûmet tamiminde “Padişahımız Efendimiz buyurdular ki” yazar, “mesken sahipleri ve esnaf, kapı önlerine kandil asalar!”
Bilahare Şehremaneti kurulacak, tenzifat (temizlik) ve tenvirata (aydınlatma) belediye bakacaktır.

DÖK DÖK YAK
Osmanlı esnafı bal mumu ve ispermeçetten (kaşalot - balina yağı) mum yapar.  
Gün gelir, yağın, mumun yerini petrol alır. Dök dök yak! Musul ve Kerkük’te neft boldur nasıl olsa!
Batı’da ise kömür çoktur, caddelere meydanlara havagazı lambaları takarlar. Londra’yı (1807), Baltimor izler (1817), Paris ve Berlin daha sonra.   
Osmanlı yeniliklere açıktır. Boğaz’da yandan çarklı vapur dolandırır, Avrupa’nın ilk tünel ve tramvaylarına imza atarlar.  
Evet aydınlanmaya da bütçe ayrılır. Gelgelelim o bitmeyen savaşlar, isyanlar, kabaran borçlar...
Çocukluğumuzda “olabilecek en tehlikeli şeyle” aydınlanırdık: Gaz yağıyla!
Farz edin sakar tıfıl masaya çarptı, lamba yere düştü, kırıldı. Fitil yanıyor zaten, alevler bir anda...

PETROLÜN VARİLİ...
Mahalle bakkallarında 42 galonluk gaz varilleri olur (159 litre civarında), bakır musluk ekseri damlatır, zayii olmasın diye altına leğen koyarlar. Tiryakiler ağızlarında sigara ile girip çıkmaktadır oysa...
Bu arada un, şeker, bakliyat çuvallarına koku siner, bi pilav yersin karbüratör tadında.
Gaz lambasının şişesi narindir, tez kırılır, su sıçrarsa patlar. Ders çalışırken ezkaza hapşırdın diyelim ortalık cam sırça.
Koşup bakkala gidersin, 2,5’luğu uzatırsın. “14 numara olsun amca.”
Lambanın güzellikleri de vardır, kalemin ucunu şişe ağzına yaklaştırırsınız odunu yanar, kurşunu kalır, al sana kalemtıraş. Sonra parmaklarınızla gölge oynatabilirsiniz duvarda.
Bir makarası vardır, alevin boyunu ayarlar. Kısarsanız gece lambası olur, hoş ve loş bir ziya.
Yaşlılar “Aman kuzum”derler, “yatarken kapa, n’olur, n’olmaz sonra…”
Şişesi kullanıldıkça kararır, içine çul çaput sokup silersin itinayla.

GAZ OCAĞI İĞNESİ
Gaz o hızla mutfaklarımıza da girdi. Gaz ocaklarının bir pompası olur, hazneye hava basar, basıncı artırırsın.
İncecik bir deliği vardır, sıkışan mayii oradan bulut hâlinde çıkar. Alev azaldıkça pompaya devam, tencere fokurdamaz yoksa.  
Bazen gaz kirli olur, deliği tıkar. Ossun “gaz ocağı iğnesi” terekte durmaktadır, takar açarsınız dakkada.
Yok rafadan yumurta, tıraş suyu, şırınga kaynatacaksan gaz ocağıyla uğraşmayın boşuna, ispirto ocağı yeter de artar.
İspirto saf alkoldür, ayyaşlar içmesin diye mora boyar, iğrenç bir koku katarlar. Aman ocağı doldururken yeniniz yakanız ıslanmasın, alevi karşıdan çeker, fena parlar.
Derken asrın buluşu... Çok lükstür çoook, zaten “lüx” derler adına. Düşünün adamlar gaz ocağına lamba takmışlar!
Teknoloji baş döndürücü bir şekilde ilerlemektedir, onu yeni almışsınızdır ki, piknik tüpü çıkar bu defa. Vanasını aç, kutudaki vasati kırk çöpten birini çek, çak, keyfine bak.
Gömleği “ak kor” olur yanar. Işığı kuvvetli, malzeme nazenindir, dokunursan kelebek kanadı gibi dökülür parça parça.

GAFLETİN BÖYLESİ
Abdülhamid Han feraset ehlidir, henüz enerji mücadelesi başlamadan harekete geçer.  Irak’taki petrol yataklarını şahsi parası ile satın alır, tapularını cebine koyar.
Sonrasını biliyorsunuz; İttihatçılar, Padişah’a darbe yapar, vüzeratü’n-nafia marifetiyle malını mülkünü elinden alırlar. Sonra gider İngiltere’den borç para ister ve ipotek olarak petrol yataklarını gösterirler.  
İşin içinde tertip var mı bilmiyoruz lakin bu borç ödenmez, elin Britanyalısı da gelip çöreklenir sahaya.
Düşünebiliyor musun, aradan yüz küsur yıl geçmiş, vatandaş onun eksikliğini yaşıyor hâlâ. Ne vebal ama?
Lozan’da haklarımızdan büsbütün vazgeçeriz. Nasıl bir sınır çizdilerse Türkiye’den çıkınca petrol başlar.
Açın bir bakın BP’nin yıllık cirosu Türkiye ihracatını kaça katlıyor acaba?

YATIRIMI İNSANA
Darulfünun, sanayi devrimine hazırlanmakta, zeki gençler Avrupa’ya yollanmaktadır. Çanakkale’de şehit düşenlerin kahir ekseri yedek subaydır, yetişmiş insan.
Bilinen ilk elektrik mühendisimiz Refik Fenmen Liège Üniversitesinde okuyup yurda dönen bir vatan evladıdır. Mekteb-i Sultani’de matematik muallimliği, Ticaret Nafia Nezaretinde fen müşavirliği yapar.
1910’da Mühendishaneye tayin edilir ve İTÜ’nün temellerini atar. Ameli Elektrikçilik, Telsizcilik, Makinecilik, Otomobilcilik, Einstein Nazariyesi, Şehir Mimarisi, Türkiye’nin Elektrifikasyonu, Pratik Radyo ve Televizyon, Modern Ordu ve Makineleşme, Termodinamik Hararet, İhtirak - Ocaklar, Madde ve Ziya, Yeni Kuanta Fiziği, Radium, Atom Enerjisi ve Bombası gibi onlarca mevzuda kitap yazar.

Enerjimizi  nasıl tükettiler?

ÖNCE DOLMABAHÇE
İlk gazhaneyi Abdülmecid Han kurdurur, Dolmabahçe Sarayı yanında. Beyoğlu ve Yüksekkaldırım tamamen aydınlatılır, Pera sakinlerine hava gazı sunulur ayrıca.
Ardından Andre Morchais (Paris Gaz Şirketi) İzmir’de havagazı imal ve satış için izin alır.
Kuzguncuk Gazhanesinde (1865) üretilen gazın bir kısmı Beylerbeyi Sarayına verilir, önemli miktarı “şavk” için Üsküdar’a yollanır.  
Yedikule ve Hasanpaşa Gazhaneleri daha güçlüdür, sadece aydınlatma ile kalmaz, birçok eve gaz dağıtırlar.
O devir için büyük keyif, odun yok, kömür yok, isi, pisi, külü kurumu yok, düşünün yemeğiniz tertemiz bir mutfakta pişiyor.
İlk elektrik santrali ise Tarsus’ta açılır. Belediye Reisi Müftüzade Sadık Paşa’nın Berdan Nehri üzerinde değirmeni vardır. Avusturyalının biri bu sudan elektrik üretebileceğini söyleyince “Haydi” der, “gel yap!”
Yapar, lambalar yanar, memnun kalırlar. Bunun üzerine ‘Bentbaşı’nı baraja çevirir, gücünü artırırlar.

İMTİYAZLI FİRMALAR
Hükûmet, müteşebbisi teşvik eder, getireceği makineleri gümrük vergisinden muaf tutar.
Üsküdar ve Kadıköy’ün gaz ve aydınlatma imtiyazı, Parisli fabrikatör Charles Georgi’ye verilir (1891). Süresi 50 yıldır, devleti de ortak edecektir kârına. Birkaç teknik elemanın haricinde Osmanlı uyruklular çalışacak, tesiste fes giyilecektir mutlaka.   
Devlet-i ali, Şam, Beyrut, Edirne, Adana, Halep, Eskişehir ve Samsun’u da elektrikten mahrum bırakmaz. “Selânik ve İzmir Tenvirat ve Kudret-i Elektrikiyye Şirketi” şebekeye ‘ceyran’ verir (1905), Belçikalı Traction-Electricite ray döşer, tramvay çalıştırmaya başlar.

Enerjimizi  nasıl tükettiler?

T.C. DE AYNI YOLDA
Beyrut ve Şam-ı şerifte gaz imtiyazı merkezi İstanbul’da bulunan Osmanlı şirketlerine verilir. Adana ve Halep’te ise ihale Mühendis Osman Vehbi Bey’de kalır. Bizim çocuklarımız da topa girmektedir artık.
İstanbul’da biraz geç kalınır, ağırdan alınır. Niye? Çünkü ahşap mahalleler korkutmaktadır. Fener ve Balat yangınları henüz unutulmamıştır.
Asitane’nin elektrik santrali için beynelmilel bir ihale açılır. Sekiz şirket katılır, Budapeşte merkezli “Ganz” kazanır. Silahtarağa tesisi faaliyete geçince elektrikli tramvaylar alınır, ulaşım hızlanır.
Türkiye Cumhuriyeti de bu yoldan gidecek, Ankara’nın dizel jeneratörü için Alman MAN ve AEG şirketlerine imtiyaz tanıyacaktır (1925).

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...