Sanat dünyası 'Türkiye Yüzyılı'ndan neler bekliyor?

Kültür sanat politikalarının yeni dönemde nasıl şekilleneceği merak konusu. Sanatçılar ve akademisyenler ise Türkiye’deki Batıcı hegemonyanın devlet yönlendirmesiyle kırılabileceğini savunuyor.
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Türkiye, yeni bir asra yeni politikalarla giriyor. Seçimlerde bir defa daha onay alan siyasi irade ile “Türkiye Yüzyılı” başlıyor... Yeni dönemde devam etmesi beklenen “kültürel iktidar” tartışmalarıyla birlikte, kültür ve sanat politikalarının nasıl olacağı da merak ediliyor. 16,5 milyar TL ile genel bütçeden küçük bir pay alan Kültür ve Turizm Bakanlığının yeni dönemdeki rolü de merak mevzuu… Biz de sahasının öne gelen isimlerine yeni sanat politikalarının nasıl olması gerektiğini sorduk...
Türkiye’de esas olarak Batıcı kültürel hegemonya problemiyle karşı karşıya olduğunu kaydeden Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin “Bunu teşhis etmeden kültür politikalarını tartışmak yanlış olur. Türkiye’deki büyük sermaye, hâlâ Batıcı kültürel hegemonyayı finanse ediyor. Türkiye’de muhafazakâr ve milliyetçilerin sermaye grupları ise diğerleriyle kıyaslanacak seviyede değil ama mevcut hâlleriyle bile kültüre yön çizebilirler. Bu sebeple siyasetin sivil toplumu yönlendirecek genel bir çerçeve belirlemesi lazım. Birçok yerde doğrudan müdahil olmadan, sivil unsurları ve sermayeyi devreye sokarak bunu yapmalı. Bu yapılırken siyaset, kültür ve ekonominin koordinasyonun sağlanması gerekiyor” diyor.
FESTİVALLERDE ZAAF VAR
Bilgin, hegemonya bozulmadan devletin işten tamamen çekilmesinin doğru olmadığını kaydederek “Devlet, belirleyici olmalı ama bu, sivil toplumu da içerecek biçimde daha iyi yönetilebilir. Sivil alanlarda da kamu alanında da Batıcı hegemonya ile mücadele edeyim derken tam tersine bazen ona zaaf gösteren işler yapılabiliyor. Bu, daha ziyade muhafazakâr dünyadan isimlerin düzenlediği festivallerde yaşanıyor” şeklinde konuşuyor. Bilgin Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesini yeniden artırmaya da ihtiyaç olabileceğini sözlerine ilave ediyor.
AKADEMİLER BATICI
Ressam İlhami Atalay da kültürdeki hegemonyadan yakınıyor. Atalay “Maalesef Türkiye’de kültür emperyalizminin yetiştirdiği sanatçılar öne çıkıyor. Batı sanatının en kötü örneklerine dair Türkiye’de sergiler açılıyor ve bunlara destekler veriliyor. Güzel sanatlar akademileri Batıcı. Güzel sanatlar liseleri de akademiye yönelik tasarlanıyor. Mesela hâlâ Yunan heykellerine bakılarak resim çalışılıyor. Hâlbuki her sanatçı kendi kültüründen yola çıkmalı” ifadelerini kullanıyor. Atalay sözlerine şöyle devam ediyor: Devlet önce yerli sanatçıları keşfetmeli, destek olmalı ve çeşitli faaliyetlerle yurt dışında da tanıtmalı. Doğrusu benim resim talebelerim çalışacak ve eserlerini sergileyecek mekân bile bulmakta zorlanıyor.
DESTEKLER SİNEMAYA YÖN ÇİZMELİ
Kültür politikalarının önümüzdeki dönemde kritik olduğunu vurgulayan yönetmen ve yapımcı Nazif Tunç ise “Yönümüzün yüz sene önce Doğu’dan Batı’ya çevrilmesinden sonra bir bocalama dönemi yaşadık. Bunun karmaşası sürüyor. Kendi medeniyetimizin, sanatımızın unsurlarını öne çıkaran ve bunları tekrar keşfetmeye yönelik atılımlar yapmadığımız, Batı’nın bize direttiği sinema formlarıyla üretmeye devam ettiğimiz müddetçe yol alamayız. Müslüman Türk’e ait ahlakı ve hikâye anlatma biçimini sinemada göstermedikçe, biz uydu olarak kalırız” diyor. Tunç, devletin rolü üzerine ise şunları kaydediyor: Sivil inisiyatifler belki ileride öne çıkabilir ama devletin başlangıçta desteklerle sanata yön çizmesi lazım. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile devletin diğer kurumları, Batı’ya doğru kayan yörüngeyi düzeltmek için desteklerinde pozitif ayrımcılık içerisinde olmalı. Gençlerimize kendi değerlerimizle hikâye anlatma ve sanat yapma yöntemlerini tekrar keşfettirmeli. Aslında bunlar yavaş yavaş başladı ve dünyada da karşılığını buluyor.
DOĞU KLASİKLERİ TANITILMALI
Prof. Dr. Ümit Meriç ise babası Cemil Meriç’in son kitabının “Kültürden İrfana” olan başlığını hatırlatarak edebiyatta yapılması gerekenler hakkında “Kültür politikalarında bu iki kavram üzerine derinleşmek mecburiyetindeyiz. Kültürü ihmal etmeden, irfana saygı duyulması kanaatindeyim. Zamanında Hasan Âli Yücel’in tercüme ettirdiği dünya klasiklerini ben de okumuştum. Ancak acaba karşılığında ne kadar kendi irfanımıza yer verilmiştir? Bu sebeple irfan konusu, yeni kültür politikaları inşa edilirken dikkate alınmalıdır. Bizim kültürümüze ait Doğu klasiklerini şüphesiz gençlere tanıtmak gerekiyor” ifadelerini kullanıyor. Meriç, bunun yanında animasyon sinemanın da kültür politikalarında önemli olduğunu kaydediyor.