Raffi Portakal: Türkiye’de denge var; sanat eseri de az, alıcı da
Raffi Portakal “Türkiye’de müzelere konu olabilecek sanat eseri sayısı, nüfusa kıyasla çok az. Ancak kendi içerisinde bir denge var. Zira alıcı da çok az. Şimdi zengin evlerine bakıyorum; çok para harcanarak yapılmışlar ama duvarları bomboş” diyor.
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Raffi Portakal, Osmanlıdan günümüze uzanan bir müzayede evinin sahibi olarak Türkiye’de sanata yön veren isimlerden... Portakal Sanat ve Kültür Evinde üç nesillik bir mirası şimdilerde kızıyla dördüncü kuşağa taşıyan Portakal, aslında pek istemeden kendisini sanatın içerisinde buldu. Ancak ülkenin sınırlarını aşan işlere imza attı, birçok insanı sanatla tanıştırdı. Biz de kendisiyle buluşarak bu sıra dışı hayat hikâyesini ve Türkiye’de sanat dünyasının hâlipürmelalini konuştuk.
> Maziden başlamak istiyorum... Dedeniz Yervant Bey, Osmanlının son devrinde sarayla irtibatlı olarak sanatı yeşertmeye başlamış. Osmanlıdaki ilk sanat müzayedelerini o yapıyor değil mi?
Kesin olmamakla beraber öyle düşünüyoruz. Dedemin işe başlangıç tarihi 1914. Kendisinin ilk başlangıç yeri ise Kapalıçarşı. O devirde Kapalıçarşı, antikacıların olduğu, sanat eserlerinin satıldığı ve belki biraz da karmaşık bir yermiş.
> O müzayedelerden birini Sultan Abdülhamid’in oğlu Burhaneddin Efendi’yle beraber yapıyor. Nasıl oluyormuş eski “sattım, satıyorum”lar?
Dedem sayılan ve sevilen bir sanat tüccarı. Daha ziyade Osmanlıdaki sultan hanımların ve prenslerin yalılarının, köşklerinin müzayedesini yapıyor. O devirde müzayedeler evlerde oluyor, o hanede bulunan eserlerin tamamı satılıyor. Dedem eserlere kendisi fiyatı koyuyor ve münadilik de yapıyor. Toplam 32 tane saray müzayedesi gerçekleştiriyor.
Raffi Portakal, sorularımızı cevapladı.
OSMANLI HANEDANI’NIN YÜZÜNDE BİR NUR VARDI
> Bu saray müzayedeleri, hanedanın sürgününden sonra nasıl oldu?
Malum sultan hanımlar da 1924’te yurt dışına gönderiliyorlar. Yanlarına sadece küçük şeyleri alabiliyorlar. Ancak dedem, onların buradaki mülklerinde kalan mallarını müzayede ile satıp parayı Yahudi dişçi Sami Günzberg’e veriyor. O da Atatürk’ün izniyle sultanlara ulaştırıyor. Babam da buna devam etti. Ben de Necla Sultan, Neslişah Sultan ve Dürrüşehvar Sultan gibi hanım sultanlardan birçoğunu tanıdım. Unutmayın ki ben 1968 kuşağıyım; hanedanları yüceltmem. Ancak Osmanlı Hanedanı’nın çoğunun yüzünde bir nur vardı. Çok zorluk yaşamışlar ama o zorlukları ne sözlerinde ne de yüzlerinde hissettim.
> Peki, siz mesleği babanızdan mı öğrendiniz?
Babamın benim hatırladığım ilk dükkânı Tepebaşı’nda şimdi park olarak kullanılan operanın yakınlarıydı. Adı “Portakal”dı. Ben de küçük yaştan itibaren babamın yanına gitmeye başladım. Orada sanatçılardan ziyade müşteri takımından istifade ettim.
> Portakal’a kimler gelir giderdi?
Eski Devlet Bakanı Medeni Berk’ten tutun da Vehbi Koç’a kadar meşhur isimler gelirdi. O devirde tiyatrocular da eser alıyordu. Mesela Muammer Karaca, Haldun Dormen ve Fikret Hakan gibi isimler sık uğrardı. Ressamlar ise piyasada ne olup bittiğini anlamak için dükkâna gelirdi. Çünkü babamın dükkânı İstanbul’un kalbi gibiydi.
BABAMIN HAYATI TÜRKİYE GİBİYDİ
> İlk gençliğinizde galericilik ve müzayedecilik yapmaya karar verdiniz herhâlde…
Hayır. Babamın ne kadar zorluk çektiğini yakinen biliyor, zorlu iş hayatını sevmiyordum. Çünkü hayatı, Türkiye gibi hep krizliydi. Burada tuğla tuğla üstüne koyamıyordunuz. Varlık vergisinden çıkıyorsunuz 6-7 Eylül Hadiseleri yaşanıyor, o bitiyor, ihtilaller ve başka krizler… Bu yüzden üniversiteye gidip psikoloji tahsil ettim.
> Peki, nasıl oldu da sanat dünyasına yüzünüzü döndünüz?
1970’lerin başı… Bir gece babam aniden “Ben kötü oluyorum” deyip yere yattı. Meğer kalp krizi geçirmiş. Doktor geldi ve tedaviyle babam biraz iyileşti ama pazar günü ev müzayedesi yapılması gerekiyordu. Babamın ise yapması mümkün değildi. Bir anda kaçtığım işin içine düştüm. Düşüş o düşüş…
> Az evvel eski siyasi ve ekonomik krizlerden yakındınız. O devirde sanat eseri ve antika satmak kolay mıydı?
1980’lerde babamın 500 iyi müşterisi vardı. Bugün bile nüfusa kıyasla o kadar koleksiyoncu yoktur. Normalde şimdiki 85 milyonluk Türkiye’de eski sanat eserlerinin hiç ortalıkta bulunmaması lazım.
BEN OSMANLIYIM BİR YERE GİDEMEM
Raffi Portakal’a “Bu topraklara nasıl bakıyorsunuz?” diye sorduğumuzda bir anda ciddileşiyor ve “Ben Osmanlıyım. Bu topraklar benim! Bir yere kımıldayamam. Buradaki zenginliği bırakıp gidecek kadar ‘zengin’ değilim! Zaten İstanbul olmasa bu işler de olmazdı” ifadelerini kullanıyor.
MÜZAYEDECİ DÜNÜ VE BUGÜNÜ BİLMELİ
> Sizce iyi bir galerici ve müzayedeci nasıl olur?
Sanatla uğraşan insanların öncelikle günümüzü iyi tespit etmesi gerekiyor. Dünü de mukayeseli olarak çok iyi bilmesi lazım geliyor. Bir şey daha var: Geleceğin nasıl olacağına dair iddialı bir şeyler söyleyebilmeli. Nelerin kalıcı olacağını ve nelerin daha çok kalıcı olacağını bilmeli.
> Peki, kariyeriniz boyunca sattığınız sanat eserleri arasında duygusal bağ kurduklarınız oldu mu?
Ben profesyonelim, bundan şiddetle kaçındım. Ancak unutamadığım çok eser var. Yine de bu işte her yeni sabah başka bir macera; biraz sonra kapının çalınıp hangi eserin içeri gireceğini bilemezsiniz.
> Sanat eserlerinin açık artırmaya çıkma serüveni nasıl gerçekleşir?
Bir müzayedede elimde bulunan bütün eserleri, diğerleriyle ilişkisini ve aykırı taraflarını yakalayarak sıralarım. Onlarla kontak kurarım ve eserleri birçok ekspere gösteririm.
> Eserlerin orijinalliği hususuna ekspertizler arasında fikir ayrılığı çıkar mı?
Çıktığı olur ama o eseri ayırırız. Bu konuda şüpheci yaklaşacaksın, çare yok. Tabii, bu durumlar nadir yaşanır.
MÜNADİLİK DE SANAT
> Peki sanat eseri satmak, münadilik nasıl bir şey?
Müzayedede bir eseri satmak hakikaten zor ve heyecanlı bir şey. Bu bir sanat. Bir eserin geçmişini ve ruhunu o kadar iyi bileceksin ki, 15 saniyede bulacağın cümle ve kelimelerle, senin kadar aşina olamayan kişiye hoş ama doğru ifadelerle anlatacaksın. Öte yandan benim bir görevim de eserin defosu varsa onu söylemektir.
> Günümüze gelirsek… Türkiye’deki sanat ortamlarını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’de çok resim üretilmiş değil. Müzelere konu olabilecek sanat eseri sayısı nüfusa kıyasla çok az. Ancak kendi içerisinde bir denge var. Zira alıcı da çok az. Şimdi zengin evlerine bakıyorum; çok para harcanarak yapılmışlar ama duvarları bomboş.
> Hangi eserler kalıcı olur?
Bir sanat eserinin kalıcı olabilmesi için gününün acı, sevinç ve telaşlarını içermesi lazım. Özgün, geçmişe referanslı olmalı ve sanatçısı bunun devamını getirebilmeli.
> Peki dijital eserler sizce kalıcı olacaklar mı?
Bütün dijital eserlerin kalıcı olmayacağını düşünüyorum. Bu bir moda. Tarihte de böyle kısa modalar oldu. Bir ay öncesinde sanat fuarı Art Basel’deydim. Beş sene evvel galerilerin yarısında video art varken bu sene 10 galeride bile yoktu.