Hasan Kaçan'la bayram muhabbeti: Fazla paye oyuncuyu zıvanadan çıkarır

- Güncelleme:
Hasan Kaçan'la bayram muhabbeti: Fazla paye oyuncuyu zıvanadan çıkarır

Kültür - Sanat Haberleri

Hasan Kaçan “Eğer sadece oyuncuysanız icracısınız demektir. Kendinize verilen rolü icra edersiniz. Böyle bir oyuncuya sanatçı demek yanlıştır. Fazla bir paye verilmiş olur. Fazla paye ise bünyeye zarardır. O icracıyı zıvanadan çıkarmaktan başka işe yaramaz” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Sanat ve mizah dünyasının usta ismi Hasan Kaçan, yaklaşık yarım asırdır Türkiye’yi güldürmeye devam ediyor. Sarı renkli karikatür sayfalarında sanat yolculuğuna başlayan Kaçan, sinema filmleri ve televizyon dizileriyle mizahını geniş kitlelere ulaştırdı. Canlandırdığı “Heredot Cevdet” gibi karakterler de hafızalardan silinmedi. Biz de bayram vesilesiyle, kendisine sorularımızı yönelttik... 

MİZAHÇILIĞIMIZ KARTLAŞMIŞ OLABİLİR!

> Mizah ve sanat dünyasında neredeyse son yarım asırdır varsınız. Peki maziye gidersek; “muzip” bir çocuk muydunuz?

Kartlaşmış bir mizahçılığımız olabilir! (Gülüyor) Gençliğimde de arkadaşlarımı güldürmeyi severdim. Muziplik olmadığı zaman olmuyor. Hele ki genç yaşlarda insanın fazla enerjisini bir şekilde atması gerekiyor. Bu şuna benziyor: Düdüklü tencere alttan yanarken üstten buharını çıkarmak gerekir. Gençlikte patlamalar yaşanmaması için o tencerenin düdüğünün açılması lazım! Bu da o yaşın muziplikleriyle mümkündür. Bu, aynı zamanda ileride oluşacak sanatçılık damarınızı da besler.

HAYDUT SÜRÜSÜ İÇİNDEYDİM

> Çocukluğunuz İstanbul’un Kasımpaşa ve civar semtlerinde geçmiş. Büyüdüğünüz atmosfer nasıldı?

Çocukluğumda yaşadığım Kasımpaşa-Dolapdere-Pangaltı üçgeninin bende çok tesiri oldu. Tabii, o dönemlerde haydutluk peşindeydik. Yetmişli yılların çocukları arasındaki ilişkiler de çok sertti. Yani şakalar ağırdı ve akran zorbalığının çok fevkinde ilişki biçimleri vardı. Okulda bile sosyal hayattaki gibi sınıf farkları yaşanırdı. Mesela ‘Orta 1’e giden, ‘Orta 2’lerin katına çıkamazdı. Ben de mümkün mertebe uzak durmak istemesem de haydut sürüsünün içerisinde kaldım. On numara haydut olmasam da altı numara bir hayduttum! Tabii, olgunlaştıkça bundan kurtulmak gerekiyor. Çünkü insan suretindesin ama timsah gibisin! Ben de bunun gayreti içerisinde oldum. Çünkü moruk bir timsahın kimseye faydası olmuyor! 

Hasan Kaçan'la bayram muhabbeti: Fazla paye oyuncuyu zıvanadan çıkarır

MEĞER KARİKATÜR ÇİZİYORMUŞUM

> Peki, sizi ilk defa mizah dergilerine ne çekti? Hep karikatür çizer miydiniz?

Cama çerçeveye karalıyor, kâğıt bulamayınca gazete ve kese kağıtlarını kullanıyordum. Ama evvela yaptıklarımın ne olduğunu bilmiyordum. Sonra öğrendim ki, meğer çizdiklerim karikatürmüş! Büyüklerim “Bu çocuk mektebini bitirse de bir memuriyete kapağı atsa…” diye düşünürken, ben çizgi işinde çok ısrarcı oldum. Sonunda “illallah” dediler ve beni bu işlerle uğraşan ustalarla tanıştırdılar. Onlar da yaptıklarımın acemice çizgiler olduğunu söylediler. Sonrası ise bu çiziğinin ustalaşması, içeriğinin de insanlara faydalı olması macerasını getirdi.

> Siz de bazı sanatçılar gibi karikatür dergilerinden başlayıp sanat hayatında yer edindiniz? Karikatürde ne var?

Aslında karikatürde değil, mizahta ne var, demek lazım. Mizahı somut bir şekle sokmak günümüzde çok mümkün. Ancak 70’lerin ortasında bunu ancak çizgi ve çizgili mecra ile yapabiliyordunuz. O dönemlerde komedi oyunculuğuna ulaşmak ise neredeyse mümkün değildi. Bu yüzden biz mizah mecralarıyla var olmaya gayret ediyorduk. Tabii, önce tek amacınız kendinizi ispat ve insanları tebessüm ettirmek oluyor. Ancak iç dünyanız ve beyniniz dolduğunda çizdiğiniz şeyin olumlu tesiri oluyor. İnsanlara güzellikleri aktarıp bunu yaparken de tebessüm ettiriyorsunuz. 

Hasan Kaçan'la bayram muhabbeti: Fazla paye oyuncuyu zıvanadan çıkarır

> Size “oyuncu” denildiğinde “Estağfirullah” ifadesiyle karşılık veriyorsunuz. Fakat mesela spontane şekilde oynamaya başladığınız “Heredot Cevdet” karakteri hafızalara kazındı. Sizce niçin?

Ben oyunculuktan gelmiyorum, 40 yaşından sonra oyunculuğa başladım. Tabii ki ustaların karşısında bana oyuncu tanımı yapıldığında “Estağfirullah, ne demek” derim. Bu, yapmam gereken bir şey. Bir başkası da benim mizahçılığım karşısında aynısını demiyorsa hıyarlık yapmış olur! Evet, mütevazı olmak mecburiyetindeyiz ama günümüzdeki birçok oyuncuyu da geride bırakırım. Oyunculuk ancak Allah vergisi bir istidat üzerinden eğitimle gelişir. Peki, sadece eğitimle aktör olunur mu? Elbette ama Allah vergisi olmadan “iyi oyuncu” olunması mümkün değildir. 

OYUNCU HAMLIĞI GÖNÜL MİRASIYLA GİDERİLİR!

> Oyunculuğu mizah dışında başka neler besliyor?

Oyunculuğu besleyen şeylerin başında sosyal hayat geliyor. İyi bir izleyici olmak durumundasın. Ayrı ayrı insan karakterlerini beynine nakşetmelisin ki ileride canlandırabilesin! Ama bunu “dikizci” gibi yapamazsınız. Zamanı geldiğinde ise kilerde bekletilen kış meyveleri gibi gördüklerini olgunlaştırarak açığa çıkarmalısın. Olgunlaşmamış bir yetenek, insanların ağzında hep acı bir tat bırakır. Oyunculukta olgunluk elbette gerekiyor. Onun için acele etmemek, büyük hırsalar taşımamak ve zamana bırakmak icap ediyor. Yoksa “Ham meyvayı kopardılar dalından…” olur! Hamlığı da büyüklerimizden, geçmişimizden aldığımız bir gönül mirasıyla gideririz!

SANATTA YÜZ FIRIN EKMEK YEMEMİZ LAZIM

> Türkiye’de mizah anlayışı hızla değişiyor. Maziyle kıyasladığınızda bugünkü mizah anlayışını nasıl buluyorsunuz?

Dünyada da mizah anlayışı hızla değişiyor. Dijital mecralar hayatımıza girdiğinden beri kendini daha çok ön plana çıkarma ve kendini çok önemseme gibi bir biçimi karşımıza çıkarıyor. Farklı mecradan birçok arkadaşımız bu duruma düşüyor. Hâlbuki eğer sadece oyuncuysanız icracısınız demektir. Kendinize verilen rolü icra edersiniz. Böyle bir oyuncuya sanatçı demek de yanlıştır. Fazla bir paye verilmiş olur. Fazla paye ise bünyeye zarardır. O icracıyı zıvanadan çıkarmaktan başka işe yaramaz. 

KÖTÜ SÖZÜ YAYMAK DA HATA

> Türkiye’deki sanat ve sanatçılar, artık daha ziyade ödül törenlerindeki politik konuşmalarla gündeme geliyor. Türkiye’de sanatın durumu size ne düşündürüyor?

Hepsi değil, bir iki tane kişi çıkıyor. Dangalaklık parayla değil ama bu insanlara en büyük payeyi durumu büyütenler veriyor. Sen bu konuşmayı görmezden gelsen belki çevredeki birkaç kişi duyacak. Bir kötü sözü yaymak da hata. Sokakta bir pislik görsek üstünü kapatırız değil mi? Avuçlayıp, üstüne bulaştırmak akıllı insan işi değil! Öte yandan bizim sanat alanında yüz fırın ekmek yememiz lazım. Bizler sanatın popüler hâline yeni adapte oluyoruz.  1930’larda başlayan mevzuyu 2023’lerde hâlâ tartışıyoruz.

> Peki, politika ve ideolojiden tamamen ari bir sanat mümkün mü?

Hayatın kendisi olan sanatta politika vardır. Ama tamamı siyasetten oluşan şeye sanat denmez. 

ESKİDEN TİMSAH KESMİYORDUK!

Eski bayramları sorduğum Hasan Kaçan, şu cevabı veriyor: Netice itibarıyla Kurban Bayramı’nda eskiden timsah, dinozor kesmiyorduk! (Gülüyor) İnancımızca göre icabı neyse onu yapıyorduk! Bu “Ah eski bayramlar yok mu?” modundan biraz çıkmak lazım. Belki yıllar sonra “Ah o eski WhatsApp mesajları yok mu?” diyeceğiz. Şu anda yaşadığımız hayat yüz sene sonra geçmiş olacak, yeter ki bayramları coşkuyla ve manasıyla yaşayalım. Bayramlar bir olmayı gerektirir. Paylaşmak ise Kurban Bayramı’nda sembole dönüşür. Allah daha nice nurlu bayramlara kavuştursun, vatanımızı milletimizi muhafaza etsin. Bizi de adam…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...