Reformlar hızlansın

Türkiye, Yüksek Seçim Kurulu kararıyla tekrarlanan ve ülkenin gündemini meşgul eden İstanbul seçimlerini geride bıraktı. Şimdi iş dünyasından esnafa ve vatandaşa kadar herkes, ülkenin ana gündeminin ekonomi olmasını istiyor. Hükûmet, bu süreçte açıkladığı tedbir ve destek paketleriyle ekonomiyi ihmal etmedi. Ancak bunların “hissedilir şekilde etkisini göstermesi” belirsizlik ortamı sebebiyle yavaş oldu. Bu anlamda 23 Haziran’ın geride bırakılmasının, “yeni belirsizliklere mahal verilmeden” fırsata çevrilmesi bekleniyor.
İş dünyasının temsilcileri “2023 yılına kadar geçecek sürede geçici tedbirler ile değil, kalıcı reformlarla zamanı verimli ve etkin kullanabiliriz. Vakit kaybetmeden ana gündemimiz olan yapısal ve ekonomik reformlara odaklanmalıyız. Risklerimizi fırsata çevirecek en büyük teşvik; ekonomimizi ve demokrasimizi güçlendirecek adımlardır. Ülkemizin, yüksek verimlilikle yüksek katma değer üretecek ve küresel rekabetçilik gücünü artıracak kalkınma odaklı bir modele ihtiyacı olduğu açıktır. Ekonomimizin lokomotifi KOBİ’lerimizin yeni çağın dijitalleşen dünyasına hızla uyum sağlamaları; özellikle orta ve yüksek teknoloji yatırımları ile ihracat odaklı kapasitelerinin artırılması, ülkemizin de gelişmesi ve güçlenmesi için önemlidir. Bu konuda son zamanda atılan adımları, verilen teşvikleri memnuniyetle karşılıyoruz. 24 Haziran sabahından da başlayarak, daha güçlü bir vurguyla demokratik ve ekonomik reformları ana gündemimize alıp, sürdürülebilir bir iktisadi hayat için gereken her şeyi yapmalıyız” mesajını verdi.
Ekonomide yeniden dengelenme süreci olumlu göstergelerle devam ederken; Hükûmet de bundan sonraki süreçte yapısal reformlara daha fazla ağırlık vererek toparlanmanın hızlanmasını ve herkese yansımasını sağlayacak.

ŞARTLAR TÜRKİYE'NİN LEHİNE
Ekonomi yönetimi yeniden dengelenme sürecinde; yüksek seyreden faiz, enflasyon ve işsizliği düşürmek, büyüme oranlarına yeniden hız kazandırmak üzere yoğun çaba harcıyor. Özellikle küresel ekonomide beklenen yavaşlama sinyalleri üzerine ABD ve Avrupa Merkez Bankasının parasal gevşeme sinyalleri, bu süreçte Türkiye’ye hissedilir derecede yarayacak. Küresel likiditenin bollaşmasıyla birlikte getiri arayışına girecek fonlar; yüksek faiz veren, Türkiye gibi gelişen ekonomilere yönelecek. Böylece hem döviz hem faiz gerileyecek. Önümüzdeki süreçte borçlar da daha kolay ve ucuz maliyetli olacak. Bu arada faiz oranları ve döviz kurları geriledikçe, enflasyon üzerindeki maliyet baskısı hafifleyecek. Yıl sonuna kadar enflasyonun, yüzde 15’in altına gerilemesi mümkün olacak. Öte yandan yüksek seyreden döviz; bir süredir ithalatı yavaşlattı, cari açığı düşürdü ve artan turist sayısıyla birlikte turizm gelirlerini hızlandırdı. Bu süreç de devam ediyor. Enflasyon ve faizde yaşanacak düzelmenin ardından, tüketici güveni de hızlıca yükselecek.