Yılların vereminden günümüz koronasına

Yılların vereminden günümüz koronasına

YAŞAM Haberleri

Verem izole edilmesi kolay bir bakteri. Aşısı ve ilaçları var, antibiyotiklere de cevap verdi, hızı kesildi. Buna rağmen geçen yıl hasta sayısı 10 milyon kişiydi, bunlardan 1 milyon 600 bini hayatını kaybetti.

İRFAN ÖZFATURA

Altmışlı yıllarda ilk mektebe gidenler hatırlar. Ocak ayının ilk haftası ‘Veremle Savaş’a ayrılır. Duvarlara afişler yapıştırılır, Koch basili kazma dişli, kıllı mıllı resmedilir. Hâlbuki BCG aşısı bebek gibi, cici bicidir.
Sınıfa teberru zarfları dağıtılır, pullar satılır, kâğıt para bağışlayanlara iane makbuzları yazılır.
Hocaefendiler minberlere çıkar iki ufak öksürükten sonra “Aziz kardeşlerim” derler, “hutbemizin mevzuu veremle mücadele hakkındadır.” Ancak sayfaları sararmış hutbe kitabı fi tarihinden kalmadır. Anlatılanlar doğru, rakamlar hatalıdır.
Mekteplerde dağıtılan Ünite dergisine göre aksırana öksürene mesafe konmalıdır. Maskenin varlığından haberimiz bile yoktur, peki su, sabun, kolonya? Eh işte, taşıma suyla ne kadar olursa.
“Çocuklar temiz hava alın” demesi kolaydır da; Haliç’te, Kazlıçeşme’de oturan n’apsındır acaba? Hele Ankara bacaları zift kusar, ajanslarda aman derler dışarı çıkmayın asla!
Tıfıllara spor tavsiye etmek de manasızdır, zaten zil çaldı mı deli danalar gibi koşarlar. Günde üç maç yaparlar, ter topuklarından akar. Yok, illa idman mualliminin gösterdiği hareketler.
Eller belde sonn kiii, üç, dört...
Ya yürü git, bari spordan soğutma!

Yılların vereminden günümüz koronasına

AŞIMIZ MEVCUTTUR
Verem aşısı subkütandır efendim, cilt altına yapılır, acıtmaz. Ööle hart diye trisebs bırakinize batırılmaz.
Bir gün sağlık memuru gelir, körüklü meşin çantasını açar. Alüminyum kutuyu ispirto ocağına oturtur, şırıngalar fokur fokur kaynar. Sonra çelik pistonu alır, cam hazneye sokar, ağır ve sakin hareketlerle flakonun kapağını kırar, enjektöre iğne takar, ampulden aldığı mayii granüle zerk eder, çalkalar. Ve nihayet kâfi miktar sıvı çeker, şakuli tutup tık tık vurur, havasını çıkarır.
- Evet kimi alıyoruz Hoca’m?
- Numara sırasıyla çağıralım o zaman.
Eyvah ki ne eyvah!.. Numaram en sonda, şimdi herkesi seyrettirecekler bana.
Aşılama şüphesiz faydalıdır, veremle savaşta mesafe aldırır. Gelgelelim tek iğneyi 40 çocuğa sokup çıkarırsan facia. Eğer sizden evvel hepatitli bir arkadaşınız varsa başınız belada. Sarılıktan örtü döşek yatmasanız bile, bundan böyle taşıyıcı olursunuz hayatınız boyunca.

Yılların vereminden günümüz koronasına

TÜKÜRMESEK İYİYDİ
“Yok et yiyin, süt için, portakal, elma...”
Demesi kolaydır da insanımız şimdiki gibi beş ekmek alıp dördünü atacak iktisadi kıvama ermemiştir daha.
Verem savaş afişlerinde genellikle çöpçüler olur, ellerinde çalı süpürgeleri, ortalık toz duman.
Allah affetsin tükürmek gibi bir huyumuz vardı o yıllarda, bazı kopiller keskin nişancıdır attıklarını vururlar.
İş kavgaya döküldü mü ilk tüküren kazanır, balgamı suratına yiyenin dövüşme kabiliyeti dumura uğrar.
Erkek adam tükürür. Bafra, Yenice ve Birinci filtresizdir malum, tütün ağzınıza geldikçe pıskırtırsınız sağa sola. Diyelim otobüs bekliyorsunuz durakta, sigaranızı yaktınız, ufak ufak tükürük atarak bir hat çizersiniz etrafınıza. Hani bazı hayvanlar hâkimiyet alanlarını belirlemek için bevlederler ya.

Yılların vereminden günümüz koronasına

RAPORSUZ OLMAZ
Verem Savaş Dispanseri önemli bir müessesedir. Niye? Çünkü T.C. rapor ister atacağınız her adımda. Ehliyet alırken, yurda yerleşirken ve iş başvurusunda...
Dispansere gidersiniz, iterler çekerler Cemil Topuzlu Paşa’dan kalma bir aletin karşısına. Röntgen tüpü mafsallıdır; kafa oynar, getirir obüs namlusu gibi sinenize dayarlar.
Başınızı geriye atar, derin bir nefes alırsınız, gözler kısık, eller pantolon yanlarında. “Ateşle bre” dersin, “benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!”
Ne zaman ki teknisyen butona basar, tavandaki floresan bi gider gelir, canı çekilir âdeta. İşte o anda bedeninizi delmiş, geçmiştir arkaya.
Elemanlar humbaracı gibi duvarın arkasına saklanır, üzerlerindeki muşamba önlükler, sanki dana boğazlayacaklar mezbahada. Aynı kılığa biz de girecektik yıllar sonra, radyoloji stajında kurşun önlüklere bürünecek, sinecektik paravanaların ardına.
Tek şutun pek mahzuru yoktur ama gün boyu yüklenirsen, bildiğin Hiroşima!
“Filanca gün gel” derler, gidersiniz, tırnak kadar bir film uzatırlar, onca gürültü bunun için mi koptu diyemezsiniz. Filmi alır tabip beyin kapısını çalarsınız. Alışkın tavırlarla şöyle ışığa doğru tutar ve “…..’nın akciğer grafisinde aktif, spesifik lezyon (TBC) tespit edilememiştir” yazılı matbu raporun altını imzalar.
Ama filmi vermezler sana, yoksa çakal çook, götürür çakarlar bir veremlinin raporuna.

NAMI YETER!
İşte bu kadaaar. Covid-19 testinizin negatif çıkması gibi bir şey aslında.
Laf oraya gelmişken söyleyelim korona dünkü çocuk daha. Ama “Mycobacterium Tuberculosis” öyle mi ya? Vukuatı katbekat fazla. Düşün beldeleri silmiş haritadan, hızı nispeten kesilse de hafife almamak gerek, 2019’da 10 milyon kişi hastalanmış, 1 milyon 600 bini çıkamamış bu yıla.
Verem ve akranları (tifo, tifüs, veba, kolera, sarıhumma) hâlâ kol geziyor. Sadece geçen yıl sıtma paraziti ile 228 milyon kişi enfekte oldu (DSÖ). Bir ara AIDS kırdı geçirdiydi, sonra SARS sarstı, derken Ebola.
Eski Avrupa şehirleri karanlık ve kalabalıktır. Evler güneş görmez ve taharetten nasipsiz yaşarlar, kedileri katleder, farelere davetiye çıkarırlar.
Hekimler ne diyor oysa? Temiz ol, dengeli beslen, iyi uyu, azıcık kıpırda, müskirata yaklaşma.
Maske, mesafe, hijyen hepsinde işe yarıyor. Bakıyorum da bu sene daha grip olan yok aramızda.

Yılların vereminden günümüz koronasına

HUKUKUMUZ VAR
Maarif Vekâleti bize “Verem basilini Robert Koch buldu (1882)” diye belletse de Abbas Vesim Efendi zikrolunan mikrobu tarif ettiğinde (Düstûru’l-Vesîm fi’t-Tıbbi’l-cedîd ve’l-Kadîm) Koch’un dedesi bile doğmamıştır daha (1750).
Yurdumuzda verem savaş dispanserleri ve sanatoryumlar görevinin başında, ilacı da mevcut ayrıca.
Ancak hekimler hâlâ çekiniyor. Çünkü tek bir hapşırıkla takriben 40 bin damlacık saçılıyor. Zerreler havada asılı kalıyor ve beş on bakteri sizi verem etmeye yetiyor. Düşünebiliyor musunuz, hâlen dünya nüfusunun %30’u verem ile enfekte olmuş vaziyette.  Mikrop bazen alındıktan on yıl sonra faaliyete geçiyor, mukavemetiniz azaldığı an uyuyan hücreler harekete geçiyor. Sadece akciğeri değil, ilikleri, kemikleri, cildi, gırtlağı, bağırsakları, lenfleri, kalp ve beyin zarını da istila edebiliyor.
Kanser, şeker, böbrek ve AIDS hastaları, bağışıklığı baskılayıcı ilaç kullananlar, alkol ve tütün bağımlıları haliyle risk altında.

HANIMININ HAYRI
Sağolsunlar, bu mücadeleye bütün hekimler omuz verir ama Tevfik Sâlim'in (Sağlam) yeri başka. Devr-i Abdülhamid’de Demirkapı Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den mezun olur (1903). Darülfünunda Süleyman Numan Hoca’nın yanında yetişir ve Akciğer Hastalıkları (Fitzyoloji) Kürsüsünü kurar. Varidatlı hanımının bağışladığı paralarla “Naile Sağlam Tüberküloz Enstitüsünü” açar, bilahare Verem Savaş Derneğini deruhte etmeye başlar.
II. Cihan Harbi sürerken açlık ve sefalet artar, kriz vereme yarar. Tevfik Bey sadece Anadolu'da koşturmakla kalmaz, Beyrut, Şam ve Kahire’ye gidip dispanserler kazandırır dostlara.
Verem, fukara hastalığı… İlaçları ucuz, bu yüzden ecza firmalarının ilgisini çekmiyor.
Zaten ilacı her hekime yazdıramaz, eczaneden alamazsınız. ‘Verem Savaş’ size bilabedel temin eder, bu arada takibe alır kibarca. Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) ile, salgını kontrol altında tutmaya çalışırlar.
Tedaviyi reddetme şansınız yoktur. Bu artık sizin değil, cemiyetin meselesidir zira. Birkaç hafta içinde mesafe alanlar “Tamam ben iyileştim” deyip kaçmaya kalksalar da dışarıya salınmazlar. Uzunca bir süre yatarsınız koğuşta.

Yılların vereminden günümüz koronasına

DERT ADAMI YAZDIRIR
Eskiler verem illetine giriftar olanlara müteverrim derler. Bunlar güm güm öksürür, kan tükürür. Göğüs ve sırt ağrıları, nefes darlığı, ses kısıklığı, ateş, hâlsizlik, yorgunluk, iştahsızlık... Derken hazan yaprağı gibi sararıp solarlar.
Franz Kafka veremden çok korkar ve veremden ölür sonunda. Anton Çehov ona keza.
Moliere, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Lord Byron, Honoré de Balzac, Maxim Gorky, Panait Istrati, George Orwell, Friedrich Schiller ve Albert Camus da hastalığa yakalananlar arasında.
Bizde de Peyami Safa, Ömer Bedrettin, Rıfat Ilgaz, Mahmut Yesari, Memet Fuat ve Cahit Sıtkı bir süre veremle yaşar.
Garibim namıma kerem diyorlar
Aslımı el almış harem diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar

VEREM DE OLDUM ÖLÜYOM BEN
Korona henüz halk edebiyatında yerini alamadı ama verem hakkında ne şiirler söylenir ne hikâyeler, romanlar...
Yeşilçam filmlerinde küçük hanım iftiraya maruz kalır, konaktan atılır ve ince hastalığa düçar olur sonunda. Hakikat ortaya çıkacaktır ama dönülmez akşamın ufkunda...
Zaten en ağlangaçlı filmler veremli kızla, kaygısız hayta arasında çekilir. Biri yatağını göl eder ağlaya ağlaya “Öhö öhö mendilimde kan oya.” Öbürü âleme akar, “Her gece barda, gönlüm hovarda.”
Oğlana ağız dolusu sayıp sövdükten sonra anlarız ki, ööle diilmiştir aslında, meğersem delikanlı kızın ilaç parası için gazinolarda… Yaaa!
Kurtulurdu dahaaa çabuk
Âşıklar verem olaydı.

Yılların vereminden günümüz koronasına

 

 

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...