“Suhulet ile Sahilbent!”

“Suhulet ile Sahilbent!”
YAŞAM Haberleri

Şirket-i Hayriye Müdürlerinden Hüseyin Haki Bey çok düşünür: Tamam insanlar kolay da, atları ve arabaları nakledecek bir vapur yaptıramaz mıyız acaba?

İRFAN ÖZFATURA

Altmışlı yıllarda otobüs yazıhaneleri Laleli’dedir ekseriya. Saati gelen kalkar, aheste aheste Sirkeci’ye gider, doooğru vapur kuyruğuna...
Bir otobüsün geldiği gibi gemiye bindiği görülmüş şey değildir. Dördüncü ya da beşincisine girebilir anca. Bu yüzden otobüsü kaçıran son dakikacılar panik yapmaz, iskelede yakalayacaklardır nasıl olsa.
Neyse otobüs, kâhya ikazları, polis düdükleri arasında ağır ağır vapura girer. Çımacılar emir yağdırırlar: Sen sağa, sen sola. Öyle bir yerleştirirler tek karışı zayi olmaz. Kaptan bazen arka kapağı kapatamaz, kamyon kasaları uzanmaktadır zira.
Vapur işi otobüsçülerin hesabına gelir, perondan üç biletle kalksalar da Sirkeci’de yolcuyu tamamlar, araya tabure atarlar hatta.
Takriben yarım saat sonra Harem’e vasıl olursunuz. Yine girenler, çıkanlar; çantalar, çuvallar... En iyi ihtimalle iki saat sonra düşebilirsiniz Ankara Asfaltı’na.
Sömestir tatilleri ve bayramlarda hayli kesafet olur, Sahil Yolu silme araba, kuyruğun ucu taaa Yedikule, Kazlıçeşme, Zeytinburnu’nda…
Emniyete ve askerîye ait vasıtalar elbette öne alınır. Otobüslere de nispeten iltimas tanınır. Ama kamyoncuysan yanmışsın. Kilometrelerce sıra, ömür tüketirsin âdeta. 15 dakikada bir vapur gelse ve her biri 60 metre kaldırsa. Otur hesapla.
Bileniniz vardır belki; o yıllarda nakliyeciler, Sirkeci Aşirefendi yokuşunda yük sarar. Hani o boynuzlu troleybüslerin işlediği yolda.

“Suhulet ile Sahilbent!”

ESKİ İSTANBULLU
Arabalı sadece Sirkeci’ye has değildir, Kabataş-Üsküdar hattı da sıkı çalışır, İstinye- Çubuklu, Kartal -Yalova ona keza.
Bursa’ya gitmenin en sevilen şekli Haydarpaşa’dan trenle Kartal’a, oradan arabalıyla Yalova’ya geçmektir. İndiğinizde otobüsler yanaşmış olur. “Hemen kalkıyor! Bursa Bursa Bursa!”
Hakikaten kısa sürer, aldığınız deniz havası da kâr kalır yanınıza.
Anadolu dönüşleri daha bir tatlı olur. Düşünün bilmem taa nereden binmiş saatlerce sallanıp yorulmuş, uyuyup kalmışsınız koltukta. Motor susunca ayıkırsınız, kapı açılınca yosun kokulu bir hava dolanır koridorda. Makine dairesini ikaz eden “çın çın” sesi, salınan buharlar, kuduran pistonlar.
Çıkarsınız tatlı bir serinlik, yüzünüze zerreleri çarpan tuzlu su, ağaran tan yeri, Topkapı Sarayı ve Ayasofya henüz gölgedir daha. Kızkulesi mahmurdur sanki, prenses sis duman arasında.
Çay çay çay. Yok mu alan?
Ver aga dersin, simidinin yarısını ayırırsın çığlıklanan martılara.
İstanbul güzeldir be, derdi tasası çoktur ama ayrı da kalınmaz.
Bir şehir bu kadar mı özlenir? Otur ağla.

DERT EDİNİRSEN...
Efendim bu arabalı vapur fikri bizden doğar. Hüseyin Haki adlı bir Şirket-i Hayriye müdürü çok düşünür: Tamam insanlar eşyalar kolay da, atları ve arabaları nakledecek bir vapur yaptıramaz mıyız acaba?
Zaman zaman top arabaları gelir, katanalar meşin kayışlarla bağlanmış huysuzlanırlar, şimdi bunu hangi peremeye, mavnaya atıp geçirebilirsin karşıya?
Gider Hasköy Tersanesinden Mehmet Usta’yı bulur, akıl sorar.
O rahmetli de bekliyordur sanki, kalemini kulağının arkasından alıp karalamaya başlar. “Efendim, şöyle öne arkaya birer makaralı kapak konsa… Bir taraftan girilse öbüründen çıkılsa... Vapur sadece ileri geri gitse, başı kıçı olmasa... Kafadan yanaşsa, manevra ile uğraştırmasa... Şurası kaptan köşkü, şurada yolcu salonu, şurada da tayfalar otursa...”
Bunu geliştirirler tabii, ustamız uykusuz gecelerden sonra teknik resimlerini hazırlar. (Bu çizimler ve daha niceleri Osmanlıca oldukları için acımasızca yakılacak ve failin adı bir arabalıya konacaktır 60 ihtilalinden sonra)

HAYRAN KALIRLAR
Neyse Hüseyin Haki Bey, Mehmet Usta’yı İngiltere’ye yollar (1870). Maudslay Sons and Fields tesislerine varır, kâğıtları masaya yayar.
Henüz araba vapuru duyulmuş işitilmiş şey değildir. Bu çalışma çıkarma gemilerine, feribotlara zemin olacak, çığır açacaktır zamanla.
İngiliz mühendisleri çok beğenir, derhâl işe başlar. Senesi dolmadan tekneyi tamamlar, paralarını (8 bin sterlin) alırlar.
Zikrolunan vapur sacdan mamuldür ve 450 beygirlik buhar makinesi ile 7 mil sürat yapar. Altmış sene kullanıldıktan sonra Hasköy Tersanesinde dizel motor takılacak, daha da hızlanacaktır ihtiyarlayınca.
Meraklısı için yazalım boyu 45, eni 8,5 m. civarında.
Takdir edersiniz ki, arabalı vapurumuz yandan çarklı ve yayvandır, yükü ve safrası olmadığı için açık denizde bayağı zorlanır, sağ salim gelir ama bata çıka.
İstanbullunun böyle bir tekneye çok ihtiyacı vardır, getirdiği rahatlıktan ötürü Suhulet (kolaylık) adını koyarlar.
Mavnacı ve salapuryacı esnafı bir iki mızıldasa da susar, hizmeti görünce kenarda dururlar.
Suhulet’in gördüğü talep artınca bir kardeş daha gelir: Sahilbent. O daha güçlü ve çift çarklıdır. Bu iki gemi, 1960 senesine kadar (neredeyse 90 sene) biteviye çalışır.

ADSIZ KAHRAMAN
Suhulet, Çanakkale Savaşı’na da katılır, tedbiren torpille donatılır. İntikal işlerine el atar, dört günlük mesaiyi iki buçuk saatte bitirir, Mehmetçiğe vakit kazandırır.
Bugün bir Hüseyin Haki daha var ama o, Sirkeci Harem arasını sekiz dakikada kateden süper lüks bir gemi, halatların çözüldüğünü anlayamıyorsunuz bile, çayınızı yarılamadan anons geçiliyor: Lütfen araçlara!
Seksen vasıta ve 600 insanı taşıyabiliyor rahatlıkla.
Arabalılar umumiyetle semt isimleriyle anılırlar: Şemsipaşa, Sirkeci, Kabataş, Kartal, Karamürsel, Karagümrük, Kızkulesi, Kuruçeşme, Kasımpaşa...
27 Mayısçılar vapur filosuna bir şey katmak yerine isim değiştirme yoluna sapar, “Karaköy”ü “Hürriyet” yaparlar.
Yetmişli yıllarda anarşi hortlar. Marmara yolcu gemisi ile Eminönü araba vapuru Haliç’te bakım beklerken sabotaja uğrar.
7 Nisan 1979’da bütün arabalı motorları susar.
Niye?
Çünkü damla motorin kalmamıştır depolarda.
Karaoğlan ekonomisi işte… Ülke 70 sente muhtaç olmuştur sonunda.
Hâlbuki bu hat Anadolu’nun can damarıdır, şiddetli Lodos haricinde seferler kesinlikle aksamaz.

MUTLU AZINLIĞA MI?
Her ne kadar biz deniz yolundan hoşlansak da ilanihaye böyle sürüp gidecek değildir, vapurla araba taşımak da bir yere kadar. Hâlbuki bir köprümüz olsa, sabahlara kadar vızır vızır işlese, şoförler sürünmese kuyruklarda.
Meğer vapuru bizden çok sevenler varmış, Besim Üstünel, Talât Halman, Çetin Altan, Nadir Nadi “köprü fikrinden utanç duyduklarını” haykırır, felaket senaryoları yazarlar. TMMO emre amadedir, menfi raporlar hazırlar.
-Abi binelim kamyonumuza basalım marşa. On dakikada geçelim karşıya.
-Yok şeker kardeşim, bir gün Yenikapı’da yatacaksın, bir gün Kumkapı’da, bir gün de Cankurtaran’da! Hacetini Sarayburnu kayalıklarına defedeceksin. İnleyecek, titreyecek, sefalet çekeceksin kamyon kupalarında. Kaldırımlarda portakal kasası yakacak, Bafra tellendireceksin çilekeş arkadaşlarınla. Çocuklarına üç gün geç ulaşacak ve yarım depo mazot harcayacaksın dura kalka.
Yükün, ezilmiş, bozulmuş, ıslanmış, kasadaki hayvancıklar sıkılmış darlanmış, kimin umurunda?
Ne bilimin ışığıymış yaa!

İŞİ BİLECEKSİN
Rahmetli Hüseyin Haki, Girit, Kandiye eşrafından câmi-i kebîr mütevellisi Mehmet Efendi’nin oğludur. Dokuz yaşında yetim kalır, amcası onu Mısır’a yollar.
Hanukah’ta okur, hem Arapçayı hem Fransızcayı akıcı konuşmaya başlar. Zeki, sevimli, çalışkan bir gençtir, itimat telkin eder insana. Nitekim Kavalalı Mehmet Ali Paşa onu sarayına alır kethüda yapar. Kızı Zeynep tıfıldır henüz, küçük hanıma Fransızca ve Türkçe öğretir bu arada.
Biliyorsunuz Zeynep Hanım, bilahare Kâmil Bey ile evlenecek ve İstanbul’a yerleşecektir. Hayır hasenatı çoktur, Zeynep Kâmil Hastanesi gibi mesela.

“Suhulet ile Sahilbent!”

İŞE GİDECEKSİN
Şirket-i Hayriyye büyük ümitlerle kurulur ama zarardan kurtulamaz. Denizcilik tecrübesi olmayan mültezimlerin (aracıların) elinde beyhude çabalar. Padişah bakar daha da açılacak, şirketi batıracaklar. Tüccardan Ali Hilmi Efendi’yi başına koyar. Hilmi Efendi’nin ilk işi, dört kişiden müteşekkil bir idare meclisi kurmak olur ki, Hüseyin Haki de vardır aralarında.
Kahramanımız sırça köşklerde oturmaz, dışarı çıkar, elemanlarla istişare eder, aksakallara akıl sorar. Nitekim usulü muzaaf (çift defter) ile kasaya hâkim olur sonunda.
Kabataş, Üsküdar, Mesarburnu (Sarıyer) ve Harem İskelelerini yaptırır. Salonlara şikâyet kutuları, tarife levhaları ve duvar saatleri astırır, kış günleri soba yaktırır. Vapurların saatinde kalkmasına ve saatinde varmasına çok ehemmiyet verir. Hasılı “müşteri memnuniyetine” oynar ve kazanır. 27 yıllık müdürlüğü boyunca müessesenin geliri katlanarak artar, hatta akşamları çanta çanta gelen paraları muhafaza için oda kiralamak mecburiyetinde kalırlar.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...