Sır küpü meslek: Türbedarlık

Türbedarlar sır küpü olurlar... Evliya zat ile konuşup, dertleştikleri söylenir... Öyle çok şeye vâkıf olurlar ki.. Ser verip sır vermezler…
iliyorsunuz türbelerin girişinde veya bahçesinde muhakkak yaşlı bir amca veya teyze oturur. Bazen yüzü buruşmuş, bakışları yumuşak, gözleri nemli, ak sakallı amcalardır, bazen de pembe yanaklı sevecen, elleri kınalı bir teyzedirler bunlar... Hep gizemlidirler... Hani konuşsa kimbilir neler neler anlatacaktırlar... Kimisi türbedarlığı meslek edinmiş, kimisi de babadan-dededen kalma bir gelenek olarak yapmaktadır... Muhtaç olduğu için bu mesleği yapanlar olsa da ekseriyeti gönül insanıdır ve hizmet için oraları beklerler...
KAFKAS KARTALI SÜRÜNEREK GELİR
Şeyh Şamil malum Kafkas Kartalı diye anılan müstesna bir zattır. 35 yıl vatanını küffara karşı savunur, destanlar yazar. Öyle ki bağrına giren Rus süngüsü sırtından görünür fakat o hali ile düşmanla çarpışacak yaralı bir aslan olur. 10 yıl esir kaldıktan sonra Hacca gitmek için izin alır. Hicazın yolunu tutar. Ufukta Medine'yi görünce "Kafkas Kartalı" Şeyh Şamil yere kapanır, gözyaşları dökerek sürüne sürüne Resulullah'ın kabri önüne gelir. Huzura gelince de; "Essâlatü vesselâmü aleyke ya Resûlallah! Essalâtü vesselâmü aleyke ya Habiballah! Essalâtü vesselâmü aleyke ya Seyidel evvelîne vel âhîrin!" der. Peygamber Efendimiz selamını alır. Orada olanlar da bu selamı işitirler. Kabr-i şerifin başında saatlerce göz yaşı döker. Ve gönüllü olarak Resulullah Efendimizin türbedarlık vazifesini üstlenir. Mübarek sakalları ile Hücre-i Saadet'in tozlarını süpürecek kadar Efendimize muhabbet besler.
1915 yılında Hindistandan gönül ehli bir zat Hacca gelir. Yolculuğa çıktığından beri hep Resulullah Efendimiz ile irtibatlıdır. Bu hal Medine-i Münevvereye gelene kadar devam eder. Taa ki, Efendimizin kabrinin yanı başına gelene kadar. Hintli âlim ne yaparsa yapsın Hazreti Peygamber ile görüşemez. Ya edebe mugayyir bir hareket yaptım veya bir günah işledim düşünüp, gönül gözüm kapandı deyip hıçkırıklara boğulur. Resulullah'ın türbedarı neden ağladığını sorunca, Yıllarca Resulullah Efendimiz ile görüştüğünü hatta yolda bile görüştüğü anca buraya gelince kesildiğini söyler. Türbedar hayret eder, "Bu işin içinde bir şey var ama nedir?" diye kendi kendine sorar. Gece olur, içini kavuran bu hadiselerle türbedar uyur. Rüyasında Efendimizi görür ve ona şöyle buyururlar; "Evet bugünkü hadise doğrudur. Ben şimdi Medine'mde değilim. Çanakkale'deyim. Çok zor durumda olan evlatlarımı yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Şimdi onlara yardım ediyorum..."
HEPSİ KAPATILDI
Osmanlı'da türbe ve yatırların ayrı bir önemi vardı. İmparatorluk boyunca türbelere önem verilip her daim bakım ve ihtiyaçları karşılanmıştı. İnsanlar buraları ziyaret eder, mübarek zatları vesile ederek dua ederlerdi. Aralık 1925'te çıkarılan kanun ile bütün türbelerin kapısına kilit vuruldu. Aksi hareket edenlere hapis cezası verildi. Bu yüzden kimi türbeler kayboldu kimisi de bakımsızlıktan harabeye dönüştü. Ancak 1950'de rahmetli Başbakan Adnan Menderes döneminde tekrar açılarak hürriyetlerine kavuşabildiler.. İNAN ARVAS
HADİS-İ ŞERİF
Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur! (Taberani)
Her güne bir dua
Sağlık ve âfiyet için...
Resûlullah şu duâyı çok okurdu: "Allahümme innî es'elüke-ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi birahmetike yâ Erhamerrâhimîn". Bunun mânası, "Ya Rabbî! Senden, sıhhat ve âfiyet ve emânete hıyânet etmemek ve güzel ahlâk ve kaderden râzı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!"demektir. Biz de, ulu ve şanlı Peygamberimiz gibi duâ etmeliyiz
Hayal tiyatrosu: Şefkat-16
Biricik aşkım benim!...
- Nefsim İslamiyet'e uymam durumunda, günlük yaşantımda yaptığım şeylerden zevk almamın biteceğini söylüyor bana... Tatsız, tekdüze bir hayata katlanamayacağımı söylüyor... Şu an alışmış olduğum zevkleri bırakamayacağım diye düşünüyorum... Zaten hayatım stres dolu... Bu stresi biraz olsun unutturacak şeyler de hayatımdan kaybolup giderse ne yapacağım diye tedirgin oluyorum açıkçası... Bu da beni çok düşündürüyor...
- Öyle önemli bir konuya geldik ki şimdi... Çoğu kimse bu yanılgı yüzünden bu saadetten mahrum kalıyor canım...
- Yanılgı mı... Biraz açar mısınız...
- Biraz değil... Etraflı konuşmamız lazım bu konuyu... Nefs ve şeytanın en çok iş gördüğü yerlerden biri burası... Dikkatle dinle... İki dünyanı da yakından ilgilendiren bilgileri nakledeceğim sana şimdi... Bunlar öyle bilgiler ki bileni yok denecek kadar az....
- Ayyy... Çok merak ettim şimdi...
- Her işin uzmanları vardır... İnsanın, insan kalbinin, insan ruhunun uzmanları var…
Onların en üstünlerinden biri de İmam-ı Rabbani hazretleridir...
- Evet... Herkese bir mektup yazmış... Seyyide Hanımın bana verdiği kitabın yazarı...
- Buldun mu kendi mektubunu :)
- Henüz bulamadım sanırım...
- O da olur inşaallah... Sen okumaya devam et...
- Peki...
- İşte o büyük zat buyuruyor ki... Şimdi çok dikkatli takip et...
Ruh ile nefs birbirinin zıddıdır, tersidir...
- Ateşle su gibi mi, misal olarak...
- Evet ateşle su gibi misali yerinde... Onlara benzemiyorlar ama zıt olmaya bir misal olarak verebiliriz... Çabuk öğreniyorsun maşaallah...
- Ah mutlu oldum şimdi :) Sizin iltifatlarınızdan moral buluyorum...
- İki zıt şey bir arada bulunamaz... Ateş fazla olursa suyu buharlaştırır... Su güçlü olursa ateşi söndürür değil mi...
- Evet...
- Ama ruh ile nefs birbirinin zıddı olmasına rağmen bir arada duruyorlar... Bu nasıl oluyor sence?..
- Hiç bilemiyorum... Çok şaşırdım şimdi...
- O büyük zat buyuruyor ki... Bu iki zıt mahlukun bir arada bulunması için Allahü teala ruhu nefse aşık etti... Ruh nefse öyle aşık oldu ki, ona aşkından kendini unuttu... Neredeyse nefs oldu... Nefs neden hoşlanıyorsa, ruh da ondan hoşlanmaya başladı... Nefs neden hoşlanmıyorsa, nefse ne itici geliyorsa, ruha da itici gelmeye başladı...
- Hımmm...
- Ruha bir şey daha oldu...
- Nedir o? (devam edecek)
Ömer Çetin Engin / omer.cetin@tg.com.tr
![]() |
Balıkesir Kaymaklısı
Malzemeler:
¥ 10 adet odun ateşinde pişmiş yufka
¥ 1 kilo Balıkesir manda kaymağı
¥ 2 kilo toz şeker 1,5 litre su
¥ Yarım limonun suyu
¥ 1 kilo un
¥ 4 adet yumurta
¥ Yarım litre süt
¥ Yeteri kadar tuz
¥ Yufkaları açmak için nişasta
Hazırlanışı:
Önce un, yumurta, süt ve tuzdan oluşan malzemeyi yoğurun. Bu yoğurduğunuz hamurdan 10 adet beze yapın. Bezeleri orta boy tepsi ebatlarında nişasta yardımıyla açın. Mümkünse odun ateşinde ve saçta pişirip kurutun. Tepsiyi bolca yağlayın. 5 yufkayı üst üste koyun. Kısık ateşte ocakta altını kızartın. Diğer 5 yufkanın da aynı şekilde başka bir tepside altını kızartın. Birinci tepsiye kaymak döşeyin ve diğer tepsinin üzerine kapatın. Kızaran kısım üstte olur. Ayrı bir kapta koyu bir şerbet hazırlayın. Pişen hamuru soğutup şerbeti bu hamura sıcak olarak dökün. Bir iki saat bekletip tatlının hazır olmasını sağlayın. Börek dilimleri şeklinde kesip servise sunun.