Samanlık seyran oldu Ambarköy

Samsun’un Ladik kazasında kaymakamlığın gayretleri ile kurulan Ambarköy maziye açılan kapı gibi.
Hazırlayan:İrfan Özfatura
Ambarköy adına yakışan bir çalışma. Cami, şadırvan, kahve, fırın, konak her şey taş ve tahta. Ambarlar kimbilir kaç asırlık? Belki de Fatih, Yavuz devrinden kalma.
Köye iki şeyi sokmuyorlar vernik ve boya.
Tamam ağaç solabilir, kuruyabilir, çürüyebilir ama boya cila asla!
Bizim bildiğimiz ambarlar dört duvar olur bir de kapak. Karadeniz’dekiler de öyle ama farelerden korumak için ayaklar üzerine alıyorlar. Tahtalar yer yer aralık bırakılıyor. İçine yağmur girmiyor ama hava fır dönüyor. Bu yüzden mısırınız fasulyeniz fındığınız küf tutmuyor. Tatlı bir serinlik, turşular köpürmüyor, pekmeziniz ekşimiyor. Biber, patlıcan, ısırgan kuruları bozulmadan durabiliyor.
Samanlık olarak kullanılanlar daha basit ona çiten ya da merek deniyor.
Serenderlerin (nayla) altında umumiyetle odun saklanıyor, bisiklet, motor, tarım aletleri gölgesine sokuluyor. Ya da atıyorlar bir urgan miniklere salıncak oluyor. Karlı günlerde kuşlar altına sokuluyor.
Karadeniz ağaçtan yana şanslı, ustalar kereste hesabına girmiyor, ambarları 6-7 bazen on santim kalınlığında ağaçlardan çakıyorlar.
İşte bu yüzden asırlara dayanıyor, zinde kalabiliyor.
Serender ayakları genellikle üç metre civarında, ambara yaklaştığı yere sini büyüklüğünde bir tahta (tekerlek) konuyor. Fare o noktaya kadar rahat tırmanıyor ama tepsiyi dolanıp aşamıyor, aşağıya düşüyor.
Bazı ustalar özenmiş bezenmiş günümüz tabiri ile abartmışlar. Oturmuş ince ince desen kazımış kabartmışlar.
Çatısında oluklu kiremitler önünde kamelya, kafesli pencereler, işlemeli kapılar. Sanki ambar değil, konak yapmışlar.
OLUR MU ACABA?
Peki ambarları toplayıp köy kurma fikri kimden çıkmış?
Zamanın Ladik Kaymakamı Kadir Perçi’nin aklına gelmiş, sağ olsun ahali de omuz vermiş ona.
Tabii iş ambarlarla da kalmamış soku ve dibek taşları, kalburlar, ölçekler, kömürlü ütüler, kollu dikiş makineleri, çadır tarakları, sepetler, göcekler, mısır sergenleri de bağışlamışlar.
Salur köyünde çok ambar varmış, bir yangın kopmuş, bir tanesini bile kurtaramamışlar. Burada korunuyorlar hiç olmazsa.
Çarşamba Göyceli köyünden gelen ambar tam sekiz asırlık. Mühr-ü Süleyman bulunuyor kapısında. Şaşmayın, gürgen ve pelit ağaçları hayli dayanıklıdır, 15-16 asır durabilirler icabında.
Bu kapıların değerini bilmiyoruz, geçenlerde Kapıkulede 40 tanesi bir arada yakalanmış. Demek ki Avrupalılar bizi de kapılarımızı da çok seviyorlar.
İşte bu yüzden Ambarköy’ün başına bir eleman koymuş adını da muhtara çıkarmışlar.
TAM ODUNCUYA GİDECEKTİ Kİ
3 asırlık ahşap mescid, yerine büyük bir cami yapılınca metruk kalmış, düşmüş mü oduncuya? Hacı Arif Amca kıyamamış satın almış, yollamış hayrına. Kapısı 600 yıllık, başka yerden gelmiş ama cuk oturmuş yuvasına. Cami kestane ağacından. Ayrıca Türkiye’deki tek ahşap avizeyi taşıyor tavanında.
Konyalı bir firma “minberiniz mihrabınız bizden olsun” demiş, ambar motifleri işlemişler kenarına. Camiye Ladik’in yetiştirdiği değerlerden Şeyhülislam Mehmet Efendi’nin adını koymuşlar,
Sonra 1943 zelzelesi ile yıkılan bedestenin aynısını yapmışlar. “Ambarhan” Selçuklu mimarisini andırıyor, iç avlulu, deve damlı, eyvanlı bir mekân. Tarihî handa, düzenleme sonrası havaliye has yemekler sunulacak. İsteyenler toplantı ve düğünlerini de yapabilecek burada.
Kapı ve kilitler de görülmeye değer. Anahtarlar neredeyse yarım okka, dövme demir, çekiç yerine de kullanabilirsiniz pekala.
Çalışır vaziyette bir su değirmenleri var. Fırınlar iş görecek evsafta. Zaten Ladik ekmeği ile tanınır, somun yollarmış saraya.
KALK BAKAYIM TAHTAYA
Mektebi de nostaljik. Sıralar köylerden toplanıp getirilmiş, belki 80-90 yaşında.
Gölü 7-8 metre derinliğinde 10 bin sazan yavrusu salmışlar suya.
Kuyusu da antika Vezirköprülü usta kovasını çıkrığını kırk yıl evvelki usullerle ayarlamış, üstüne çatı oturtmuş ayrıca.
Bir diğer kuyuya da tulumba koymuşlar. Gelen çekiyor, giden çekiyor, millet sesine bayılıyor.
Köy kahvesinin çardağı olur mâlum, onların da var. Peki kenarında asma? Hiç olmaz mı, dolayıp sarmışlar.
Köy odası sedirleri ve ocağı ile evvel zamanlardan kalma. Olur a misafir çıkar, kenarda yastıklar yorganlar.
İçine girince ahşap kokusu alıyorsunuz. Ne uyunur ama burada.
Asmalar altında yürüyeceğiniz 150 metrelik bir yol düşünmüşler. Hele üzümler büyüyüp salkımlar
sallanınca...
MISIRİ KURUTTUN Mİ AMBARDA DURUTTUN Mİ?
Hobi bahçeleri meraklılara dağıtılmış. Çilek bahçesi çok alaka toplamış, Kuşburnu marmelatı yapmayı düşünüyorlar bu arada.
Bu işe 7-8 yıl önce başlamış hayli mesafe almışlar.
Ambar Müze’de eski kıyafetler, gaz lambaları, radyolar, manyetolu telefonlar, mangırlar, pangınatlar sergileniyor.
Kağnı tekerleri, çeyiz sandıkları, beşikler, yayıklar, testiler, tesbihler, tahta bavullar.
Kilim ve heybe mi? İstemediğiniz kadar.
Köy, deresi, gölü, değirmeni, seyir kulesi, ahşap çocuk parkı, zincirli köprüleri ve külliyesi ile sanki siyah beyaz resimlerden çıkma.
Şimdilik yılda 100 bin turisti ağırlıyor. Hele bir tanınsın, sayı çok artar daha.