Resûlullahın hayvan sevgisi 'Kusva ve Muezza'

Resûlullahın hayvan sevgisi 'Kusva ve Muezza'
YAŞAM Haberleri

Efendimiz Uhud Harbi'ne giderken yolda kedi yavruları görür, ezilmesinler diye nöbetçi bırakırlar. Sonra içlerinden birini alıp, sahiplenirler...

Mekkeli müşrikler İslamı yok etmek için büyük bir güç toplamış Medine'ye yaklaşmışlar, Müslümanlar teslim olmayacak karşı koyacaklardır. Muhtemelen Uhud ovasında karşılayacak ölümüne vuruşacaklardır. Müminler genci yaşlısı ile Uhud'a akıyordur; atlılar, develiler, zırhlılar… nbsp;
Efendimiz yolları üstünde bir kedi ailesi görür. Ezilmesin diye başına bir nöbetçi bırakır. Sonra o kedilere sahip çıkarlar. Diğerlerini kim alıyor bilmiyoruz ama içlerinden biri hane-i saadetin kedisi olur. Siyah beyaz bir Habeş kedisi… Efendimiz "Muezza" adını verirler ona.. nbsp; nbsp;
Rivayet edilir ki Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün mescide geçmek için kalkmaya yeltenir. Ne görse iyi; Muezza elbisesinin ucuna yatmış mışıl mışıl uyuyordur. Alemlerin efendisi kediciğe dokunmaz hiç tereddüt etmeden elbisesini kesip öyle gider. nbsp;Bir defasında da abdest alacaklardır, Ebû Nuaym (radıyallahu anh) ikaz eder, "Yâ Resulallah o sudan kedi içti!" nbsp;Efendimiz "temizdir" deyip abdestlerini alırlar. Muezza hane halkından biridir âdeta… nbsp;
Sahabeden Kâb kızı Kebşe anlatır: "Kayınpederim Ebu Katade abdest alsın diye bir kaba su koymuştum, kedi gelip içti. Ebu Katâde biraz daha içmesi için, kabı kedinin önüne uzattı. Sonra bana dönüp 'Niye hayret ettin ey kardeşimin kızı, Resulullah efendimiz, "kedi pis değildir, etrafınızda serbest dolaşsın' buyurmuş ve kedinin içtiği sudan abdest almıştı." nbsp;
Günahkâr bir kadın kuyuya inip (bazı Arabistan kuyuları merdivenlidir) suyunu içer. Çıktığında ne görse, dili dışarı sarkmış, susuz bir sokak köpeği... Hayvanı kuyuya indirmek zor, kuyudan su çıkarmak daha zor. Hani yanında kova kase olsa… Birden ayakkabısı geliyor aklına, iniyor pabucuna su doldurup hayvana içiriyor. Allahü teala, bu şefkatli tavrından ötürü günahkâr kadını affediyor. nbsp;
Yemen asıllı Sükeyn (Radıyallahu anh) kedilere dayanamaz onları mütevazı evine alır, karınlarını doyurur, önlerine su koyar. Bir gün karşıdan Efendimiz'in geldiğini görür elindeki kedi yavrusunu kaftanının altına saklar. Efendimiz gelirler selam verirler, "Kaftanının altında ne var diye sorarlar". Açar bir kedi yavrusu... Efendimiz gülümser ve ona Ebu Hüreyre (kediciklerin babası) buyururlar. nbsp;
Efendimiz develerini de hoş tutar, ismi ile çağırırlar. Meşhur hadisedir; Medine'yi şereflendirdiklerinde bize gelin bize gelin diyen kalabalığa "Devem hangi evin önünde çökerse" buyurur ve Kusva'nın tercihine uyarlar. nbsp;
İslam cemiyetlerinde de hayvana verilen kıymet böyledir. Mesela, Osmanlı zamanında Kastamonu'da bulunan İsmail Bey kervansarayı yolcuları buyur eder, üç gün bilabedel ağırlardı. Ancak bu hanın kapısı ölçülüydü. Eğer deveniz geçemiyorsa fazla yüklediniz demekti, kibarca hesap sorarlardı. İstanbul Şehremini hayvanlara vurulacak yük miktarını belirler, hilafına davrananlara ceza verirdi. Asitaneyi gezen seyyahlar şunu söylerdi; Müslüman mahallelerinin köpekleri huzurlu ve besilidir. Galata'nın köpekleri hastalıklı, çelimsiz ve tedirgin... Ecdat nbsp;evin artıklarını kediye köpeğe verip israftan kurtulurlardı... nbsp;
Kanûnî Sultan Süleyman merhum, Topkapı Sarayı'nın bahçesindeki ağaçlarda mebzûl miktarda karınca görülmesi üzerine, kurtulmak için çare araştırır ve ağaçların gövdelerine ve diplerine kireç tatbik edilirse meselenin çözüleceğini öğrenir. Fakat ilim ehlinden izin almadan yapmak istemez ve Zenbilli Ali Efendi'ye meseleyi sorar. İyi bir şair olan ve birçok gazel sahibi Kanûnî, suali de vezne koyar:
Dırahtı (ağacı) ger sarmış olsa karınca,
Zarar var mı karıncayı kırınca
Zenbilli Ali Efendi'den cevap benzer tarzda gelir;
Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman'dan hakkın alır karınca

Soran da cevap veren de pekâlâ bilirler ki, zarara mâni olmak için bunu yapmak caizdir. Ancak bu vesileyle Şeyhülislâm, Padişaha hesap gününü hatırlatmaktadır. nbsp;Malûm helâle hesap var, harama azap!.. İNAN ARVAS

HADİS-İ ŞERİF
Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin! Allah'a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz. (Buhari)

Her güne bir dua
Şehid olarak ölebilmek için
Her gün yirmibeş kere "Allahümme bârik lî filmevt ve fî-mâ ba'd-el-mevt" okuyanlar, Duhâ yâni kuşluk namazı kılanlar, ölüm hastalığında, kırk kere "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü min-ez-zâlimîn" okuyanlar, her gece Yasîn okuyanlar, abdestli olarak yatanlar, her sabah veya akşam devamlı olarak üç kere "E'ûzü billâhissemî'il'alîmi mineş-şeytanirracîm" ile (Haşr) sûresinin sonunu okuyanlar "Âhıret şehîdi" olurlar.



nbsp;Resûlullahın hayvan sevgisi 'Kusva ve Muezza'
SEYYAHLARIN KALEMİNDEN
"Osmanlılar dürüsttürler"
"Birçok tanıdıklarımın ve bilhassa daimi dalgınlığımdan dolayı herkesten fazla benim başıma gelmiş bir hal vardır: Muhtelif dükkanlardan öteberi satın alırken para vermek için koynumdan çıkardığım kesemi yahut vakti anlamak için baktığım saatimi eşya yığınları arasında unuttuğum çok olmuştur. Bazen de vereceğim paranın iki mislini bıraktıktan sonra dükkancının mallarını ortadan kaldırıp yanlışlıkla fazla verdiğim parayı görmesine vakit kalmadan çekilip gittiğim olurdu. İşte bu dalgınlığıma rağmen Türk dükkanlarında hiçbir zaman tek bir meteliğim kaybolmamıştır; çünkü o gibi vaziyetlerde dükkancılar peşimden adam koşturmuşlar ve hatta eğer dalgınlığımın neticesini anladıktan sonra dükkana dönmemişsem, unuttuğum şeyi iade için ikametgahımın bulunduğu Beyoğlu'na kadar adam gönderip bir çok defalar beni aratmışlardır. Ben Türk namuskarlığının daha yüzlerce misalini sayabilecek vaziyetteyim. Bizzat kendi başımdan geçen vakalar otuzdan fazla olduğu halde, bunların hiçbirinde hiçbir zaman Türkler'in namuskarlıktan ayrıldıklarını görmedim."
Fransız yazar, Aubry de la Motraye

Hayal Tiyatrosu: Şefkat 17
Bozuk anten nasıl çeksin?..
- Ruh daha önce Rabbini biliyordu... Ona aşık idi... Şimdi Rabbini unuttu... Nefs denilen yeni bir sevgili buldu... Eski sevgilisini unuttu... Çünki kendini de unuttu... Allahü teala çok merhametli olduğu için ruhu Peygamberleri ve gönderdiği dinlerle tekrar kendisine çağırdı...Nasipli olanlar bu davete uyar...
- Bunlar müthiş bilgiler... İlk defa duyuyorum...
- Ya öyle... O büyükler olmasa biz bu şerefli bilgileri nerden bilecektik... nbsp;
- Şükürler olsun...
- Şimdi, ruh nefse boyun eğince ve onun istekleri ardında sürüklenince, kendisinin alabileceği lezzetlere de dönüp bakmaz oldu... Halbuki ruh ile nefs zıt olduklarından aldıkları lezzetler de zıttır... Nefs Allahü tealanın yasak ettiklerini işlemekten zevk alır... Ruh ise yaratılış hikmeti gereği Allahü tealanın beğendiği şeylerden zevk alma kabiliyetine sahiptir... Ama nefse aşık olduğu için bu kabiliyetinin üzeri örtülmüştür... Kendine yazık etmektedir...
- Yani bizim uygunsuz şeylerden zevk almamız, ruha bir yerde haksızlık oluyor...
- Kesinlikle... Kalp, ruh İslamiyet'e uyarak güçlenirse... Eski sevgilisine dönmeye başlarsa... Bu nefsin nasıl bir yalancı ve vefasız, Allaha düşman bir mahluk olduğunu anlarsa yavaş yavaş kendine gelmeye başlar... Hele hele İmam-ı Rabbani hazretleri gibi Allah dostlarını severse, onların kalplerinden nur, feyz almaya başlarsa temizlenmeye, arınmaya başlar... Asıl lezzetlerin farkına varmaya başlar... Benzetmek gibi olmasın... Bozuk antenin veya modemin tamir edilerek televizyonun, bilgisayarın görüntüsünün netleşmesi gibi… Kalbimiz ve ruhumuz hayatın geçici olduğunu, asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu net bir şekilde idrak etmeye, Rabbimizin emrettiği ibadetlerden tat almaya başlar... Daha doğrusu bunlar zaten tatlıdır, o şimdi fark etmeye başlar... nbsp;
- Harika bir misal... nbsp;
- Alıcı herkeste değişik arızada... Herkes bu bozukluk kadar dünyaya dalıyor... Şimdi sonuç çıkaralım... Bizim tesettür etmemiz ve İslamiyet'e uymamızla zevksiz, yavan bir hayata geçeceğimiz vesvesesi de nefs ve şeytandan o halde... Aksine biz Rabbimizin emrine uyarak ruhumuzu kuvvetlendirecek ve ruhumuzun lezzet almasını sağlamış olacağız... Nefsin sanal ve iki dünyada da felakete götürücü lezzetlerinden kurtulacak; hakiki lezzetlere kavuşacağız... Onun için tesettür eden, namazını kılan, İslamiyet'e uyanların yüzleri genelde nurlu ve güleçtir... Ne kadar sıkıntıda olsalar da kalplerinin derinliklerinde hep lezzet ve huzur vardır... (devam edecek)
Ömer Çetin Engin
omer.cetin@tg.com.tr

nbsp;Resûlullahın hayvan sevgisi 'Kusva ve Muezza'
Eskişehir MUTFAĞINDAN
Mercimekli mantı
Malzemeler: nbsp;l Mantı hamuru malzemesi: l 3,5 su bardağı un nbsp;l 2 adet yumurta nbsp;
l 1 nbsp;tatlı kaşığı tuz l Hamuru açmak için un nbsp;
İç malzeme: l 2 su bardağı yeşil mercimek nbsp;l 1 adet orta boy soğan nbsp;l Yeteri kadar tuz, karabiber Üzeri için: l 750 gr yoğurt nbsp;l 150 gr tereyağı l 1 tatlı kaşığı kırmızı biber nbsp;l 3-4 diş sarımsak nbsp;l 4 su bardağı et suyu

Yapılışı: Un, yumurta, tuz ve az su ilave ederek katı bir hamur yoğurun. Bu hamuru bezelere ayırın. Nemli bir bez örterek 15 dakika dinlendirin. Her bir bezeyi oklava ile ince olarak açın. 5 santimetrelik karelere bölün. Akşamdan ıslattığınız mercimeği, dört beş parçaya böldüğünüz soğan ile haşlayın. Mercimeklerin suyunu başka bir tencereye süzün. Hazırladığınız harcın içine tuz ve karabiber ilave ederek, karelerin ortalarına koyun. Hamur karelerinin dört ucunu birbirine kapatıp bohça şekli verin. Yağlanmış tepsiye dizin. 200 derecelik fırında hafif pembeleşinceye kadar kızartın. Et suyu ve mercimek suyunu karıştırarak mantıların üzerine dökün. 10-12 dakika kadar pişirin. Üzerine sarımsaklı yoğurt dökün. Bir kapta tereyağını kızdırıp içine kırmızı biberi ilave edin. Mantıların üzerine servis tabağı içinde kaşıkla gezdirip servise sunun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...