Pardösü mü baktınız bayan?

Pardösü mü baktınız bayan?

YAŞAM Haberleri

İstanbul tekstil piyasasının iki güçlü oyuncusu Osmanbey ve Mahmutpaşa... Peki bu semtlere isim veren zevat kimdir acaba?

İRFAN ÖZFATURA

FAYTONCU NE DİYORSA O, İTİRAZ MI VAR?
Halaskârgazi ile Vali Konağı Caddesi’nin kesiştiği köşeden kuzeye doğru uzanan semte Osmanbey diyorlar. Kabaca Harbiye, Kurtuluş, Şişli ve Nişantaşı arasında.
Eskiden Taksim’in kuzeyi boştur, bedava verilse  alınmaz, yüzüne bakılmaz. Eğer büyük dedeniz birkaç tarla kapatsaydı şimdi hususi tayyareniz bekliyordu hava meydanında.
Efendim semte adını veren Osman Bey, Abdülhamid Han’ın mabeyincilerindendir. Çemberlitaş’taki Matbaa-i Osmaniye’ye çok emek verir, bastığı Hafız Osman hatlı mushaf-ı şeriflerle tanınır piyasada.
Mâlum Kur’ân-ı kerim para kazanmak için yazılmaz, basılmaz, satılmaz. Sadece maliyeti alınır ki, fiyatı değil “hediyesi” denir ona.
Osman Bey de teamüle uyar, parayı diğer kitaplardan kazanmaya bakar. Sanatına itina gösterir ve iş işi açar.

Pardösü mü baktınız bayan?

DAĞ BAŞINI…
1860’lara kadar Harbiye bayırlık çayırlıktır. Millet “ne işin var orda” dese de bir konak yaptırır. Küfül küfül esen havasını, serin suyunu sever zira.
Manzara deseniz tam yeri, deniz tabak gibi ayağının altında. Keyifli gün batımları, romantik ay ışıkları, yakamozlar.  
Yaptır okkalı kahveni yudumla, ne istersin daha.  
Diyelim yabancısınız, Beyoğlu’ndan bir fayton tuttunuz. “Osman Bey’in oraya” derseniz, başka lafa gerek kalmaz. Zamanla Müşir Gazi Ethem Paşa, Şair Nigâr Hanım gibi daha ünlü isimler yerleşse de semtin adı Osman Bey kalır. Faytoncu ne diyorsa o, itiraz mı var?
Ne zaman ki (1870) atlı tramvaylar gidip gelmeye başlar, ulaşım sıkıntı olmaktan çıkar. Semt itibar görür, sakini artar, aman efendim ne konaklar, ne konaklar…
Mecidiyeköy silme dutluktur, henüz fırını, bakkalı bile yoktur daha.

BİRDEN PARLAR
1917 Rus ihtilalinden sonra yurtlarında barınamayan 150 bin Rus İstanbul’a gelir. Şehre çabuk alışır zemin tutarlar. Nispeten kenarda olduğu için Osmanbey’de içkili gazinolar açılır. Peyami Safa Fatih Harbiye romanında çürümeyi anlatacaktır sayfalarca.
1950’li yıllarda semti apartman merakı sarar, konaklar gider, çok katlılar gelir. Ancak sakinleri kalburüstüdür, binalar  saray edalıdırlar. Geniş girişler, antik sütunlar, demir kapılar, mermer basamaklar, bakır tırabzanlar…  Duvar resimleri, aynalı asansörler, aplikler, abajurlar.
Ünlü hekimler, tacirler burada otururlar.  Derken Saim Paşa Köşkü yıkılır yerine Site Sineması açılır.
Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca, Yıldız ve Müşfik Kenter tiyatroculuğa başlar. Bir bakmışsın film stüdyoları açılmış sağa sola.

Pardösü mü baktınız bayan?

KIYAFETTE MARKA
Son kırk yıldır bir tekstil furyası yaşanır. Giriş katlar mağaza olur, üst katlar toptana bakar. Juki Brother uğultuları, direk ilanları ile aranan reşmeciler, ramayözcüler, pikocular... Koliler, kuryeler, kargolar.
Semtin mukimleri kargaşadan sıkılır, mülklerini satıp, Boğaz’a, Florya’ya taşınırlar. Ya da Adalar’a, Moda’lara…
Osmanbey konfeksiyoncuları değişimi gelişimi yakalar ve Mahmutpaşa’nın önüne çıkar.
Ama Mahmud Paşa deyince duracaksın! Koca Fatih’ın sadrazamıdır dile kolay. Ardında yüz binleri yürütür, ülkeler, beldeler katar Osmanlıya.
O zaman ne yapıyoruz?
Evet gidelim. Buyurun Mahmud Paşa’ya!

İP, ASTAR, TELA NE ARARSAN FAZLASIYLA
İstanbullu düğün dernek oldu mu, kandil, bayram yaklaştı mı Mahmutpaşa yokuşuna uğrar mutlaka. Neler yoktur ki, kumaş, astar, yün, kıl, tüy, tela, battaniye, tuhafiye, kavafiye, saraciye, züccaciye, tülbent, muşamba, yazma... Bir kalabalık ki omuz omuza.
“Pardösü mü baktınız bayan?” “Abiyeler yukarıda abla!” “Sünnet kıyafeti mi seçiyoruz paşaya?”  
Mini dikiş makineleri, yapraksarmatikler, iç içe daire çizen minkaleler, kestane, simit, mısır... Adım başı seyyar.
Hava kararınca kepenkler iner, ağır döküm han kapıları kapanmaya başlar.
Gündüz nüfusu milyonu aşan semt, yatsıya doğru boşalır. Gece sokaklarda in cin top oynar. Diyelim yolunuz düştü, han bekçileri şüpheli şüpheli süzer “birini mi baktın birader” diye sorarlar.
Sakini olmayan bir semttir vesselam. Mahmutpaşa Camii’nin imam ve müezzini bile başka yerde oturur, sabahın seherinde ezan okumaya gelirler tramvayla.

Pardösü mü baktınız bayan?

HAYRINA
Veli Mahmud Paşa İstanbul’a çok hizmet eder. Çarşıların düğümlendiği mevkiye muhteşem bir cami, mektep, medrese, sebil, çeşme yaptırır (1462)
Yetmez, vazifelilerin maaşı, medrese talebelerinin ibate ve iaşesi, imarethanede çıkacak taamların masrafı için çifte hamam (şu anda çarşı) ve koca kervansaray bağışlar. Az buz değil sadece Kürkçü Han’da 115 dükkân vardır, zamanla bölünür sayıları artar.
Yokuşun üstü Kapalıçarşı’dır, altı Mısır Çarşısı. Çanağın dibi yani, ticaretin nabzı burada atar.
Bizans devrinde bu yamaçlarda malikâneler (Çifte Saray, Yanık Saray) bulunur, tüccar ve sanatkâr sokuldukça soylular kaçar, meskenler yerlerini ticarethanelere bırakırlar. Semtin yokuşları (Cağaloğlu, Rızapaşa, Mercan) iş merkezi olur, her taraf ambar, ardiye, dükkan.

Pardösü mü baktınız bayan?

SELÇUKLU İZLERİ
Mimar Atik Sinan’ın elinden çıkan Mahmutpaşa Camii Ters T planı ile Bursa ve Edirne’deki akranlarını andırır. Üst sağ ve sol taraflarında çilehaneleri vardır.
Sevimli bir sadeliği olan Türbe Selçuklu üslûbundaki çinileriyle İstanbul’da tektir.  
Haziredeki taşların cesametine bakılırsa bunlar ulemadan olmalı. Kimbilir belki hanedan mensupları ve devlet adamları...  
Medresesi çok itibarlıdır ama önemli bir kısmı yıktırılır, geriye sadece küçük bir parça kalır.
Divan kayıtlarında adı geçen Mahmud Paşa Mahkemesinden iz eser bulamıyoruz, lakin dört yüzlü meydan çeşmesi doğu kapısı çıkışında durmaktadır.
Külliye İstanbul’un en eski hamamlarından birine sahiptir. Kadınlar kısmı 1755’teki yangında harap olur, 1878’de yıktırılır yerine Abud Efendi Han’ı yaptırılır.

Pardösü mü baktınız bayan?

ESARETTEN VEZARETE
Hadîkatü’l-cevâmi‘ye göre Mahmud Paşa, Hırvat asıllıdır. Tafsilatını bilmiyoruz ama annesiyle birlikte serhad gazilerinden Mehmed Ağa’ya köle (savaş esiri) olurlar.
Müslümanlar kölelerini ezmez, yormaz, bir bahane ile azat eder, kazanmaya bakarlar. Nitekim Mehmed Ağa da bu çocuğu alıp Edirne Sarayına götürür, sorar “yetiştiremez miyiz acaba?”
Bakarlar gözlerinde zekâ kıvılcımları, rahle-i tedrise alırlar. Halis bir Müslüman olur ki Fatih çok güvenir ona. Düşünün Rumeli beylerbeyliği, vezirlik, kazasker vekilliği derken bir memurun ulaşabileceği en yüksek noktaya getirilir: “Sadaret makamına!”  
İşi ehline... Liyakat diyorduk değil mi biz ona.
Mahmud Paşa ardı arkası olmayan bir gariptir oysa.


 

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...