Muhabbetin müebbet hali okyanusta bir ahali: Açe

Editör:
Muhabbetin müebbet hali okyanusta bir ahali: Açe
YAŞAM Haberleri

Osmanlının gönderdiği askerler ve ustalar Açe’yi çok seviyor, burada yerleşip yerli halk ile kaynaşıyorlar. Hâlâ oralarda kanı geni Türk olan soydaşlarımız var

Ahmet Münir EREN

Yıl 1566… Açe sultanı 26 kalyon eşliğinde bir heyeti okyanustan payitahta uğurlar. Gayesi halifeye olan bağlılığını bildirmek ve Osmanlı Devleti’nin himayesinde tehditlerden azade olmaktır. Lakin gözü dönmüş Portekizliler bu heyetin yolunu kesip 24 kalyonun mürettebatını şehit edip, hediyeleri yağmalar. Sadece 2 gemi “Hüdai yolu bulmuşçasına” badireden sıyrılıp İstanbul’a ulaşırlar. Sultan Selim, İslam’ın halifesidir, bu durumu sineye çekecek değildir. Kurtoğlu Hızır Reis ile silah ve mühimmat yüklü 36 kalyonu Açe’ye yollar. Dahası leventler, subaylar, doktorlar, baytarlar, mühendisler, inşaat ustaları, din âlimleri, hafızlar ve kitaplar vardır yanlarında. Osmanlı donanması Açe’ye ayak basar basmaz Portekizliler sille-i Osmani’yi yer, ayaklarını denk alırlar.
ORADA BİR TÜRK VAR UZAKTA
İşte Açe ile muhabbetin temeli o yıllara dayanıyor. Zaten Müslüman olmamız muhabbetimizin varlığı için kâfi ama uzaklarda bir kardeşimizin yardımına yetişmek, sevgimizin şer odakların oyunları karşısında mukavemetini artırıyor. Gönderilen insanlarımız Açe’yi çok seviyor ve orada yerleşip yerli halk ile kaynaşıyorlar. Ve hâlâ oralarda kanı geni Türk olan soydaşlarımız var.
Osmanlı güç kaybedince Açe’yi bu defa Hollandalılar işgal ediyor. Osmanlının zor yılları, nasıl yardım ulaştırsa acaba?
Kırım Savaşı’nın yaşandığı günlerde ise, Açeli dostlarımız da vefalarını gösteriyor “Hollanda baskısına rağmen” Osmanlıya 10 bin altın (İspanyol florini) gönderiyorlar.
Cennetmekân Abdulhamid Han bütün dünya Müslümanları ile ilgilenirdi malum, onları da unutmuyor. Gerekli mühimmat ve ehlisünnet âlimlerinin kitaplarını yolluyor.
NELER DE NELER ÇEŞİT ÇEŞİT MEYVELER
Kısa süren Endonezya ziyaretimde meyvelerin tadı damağımda kaldı. İnanın Ekvator kuşağına yeni bir sefer olsa diye bakınıyorum. Hatta geldi geleli sağa sola “tropik meyvesiz kaldım a dostlar” diye yakınıyorum.
Aslında valizlerime stok yapıp dönecektim ama ansızın gelen biber siparişi tadımızı kaçırıyor. Neyse biz konumuza dönelim, dalları süsleyen jambu meyvesi ilk bakışta çiçeği andırıyor, “aaa bu çiçek değilmiş” deyip yemeyi akıl ederseniz tabii. Hem doyuruyor, hem suya kandırıyor. Dört kişilik arabada ilerlerken bir poşeti yol arkadaşlarımı kayırmadan, onlara hiç pay ayırmadan bitirdiğimi biliyorum.
Mangustinin dış kabuğunu delmeye muvaffak olursanız içinden sarımsak görünümlü leziz bir meyve çıkıyor. Gelelim durian meyvesine: Kavun iriliğinde üzeri dikenli, kokusu yüz metre öteden hissedilen bir meyve. Açeliler işi biliyor, durian için sıraya giriyor. Bizim gibi yabancılar sadece seyrediyor. Birkaç yemek için kendimi zorladım ama bu kısmı bizim damak zevkine pek uymuyor.
TABAKLARI YAPRAKTAN
Yanında muz yaprağında pişmiş pilavla beraber yeniyormuş. Onu da deniyorum ama dediğim gibi olmayınca olmuyor. İştah gidiyor gelmiyor. Giden gelseydi dedem gelirdi, zorlamaya gerek yok yani. Ha bir de rambutan var, dış kabuğu ile beraber kestaneye benziyor. Ya da ben bir şeylere benzetmek için zorlamış da olabilirim kendimi. O da bağımlılık yapıyor.
Salak ve kuku meyveleri zaten günlük meyve menümün ilk sıralarında tek geçilecek lezzetler. Her sabah mide dostu Hindistan cevizi suyu içerek güne zinde başlıyoruz. Bu, tarife sığmayacak bir duygu. Dört mevsim tabirinin bu ülkede yeri yok. Her ay birbirine benziyor. Takvimde ne yazarsa yazsın meyveler eksik olmuyor dallarda. Aslında maksadım meyveleri anlatıp ağzınızı sulandırmak değildi. Bu ülkede gözümüzü sulandıracak şeyler de var zira!
Meyveler iyi gidiyor hoş yeniyor ama yetimhaneleri görünce yediklerimiz boğazımıza diziliyor.
YÜREK DAYANMAZ
Bukhari’nin medresesi ehlisünnet itikadı üzerine eğitim veriyor, Şafii mezhebi hükümlerini öğretiyorlar.
Çocukların yataklarını havalandırmak için güneşe çıkarmışlar. Bakıyorsunuz, lime lime olmuş, terliklerin çiftleri yok her biri başka numara. Binalar viran, perdeler perişan, döşekler paramparça. Görünce içiniz acıyor, insan buna nasıl dayanır ya?
Endonezya kalabalık bir ülke, toprakları verimli, halkı çalışkan. Caddeleri vızır vızır motor kaynıyor. Havali ne kadar bereketli ise, ahali o kadar hareketli...
İyimser, gülümser, naif, zarif insanlar...
Gayretliler, hatırşinaslar, tuttuğunu koparmaya muktedirler ama tutulacak iş kolu kalmamış ortalıkta.
Rengimizden midir yapımızdan mı? Hemen Türkiye naraları ile koşup geliyorlar yanımıza.
Sağ olsun Ahmet Ağabey benim için “Türkish actor” demiş bulundu ki; selfie çekilmeyen kalmadı. Üç günlük bir ünlülük yaşadım. Şükür şöhreti erkenden tepeledim. Zor işmiş.
Hasılıkelam “şöhret afettir” buyurulmuş vesselam...
UÇAKLA 14 SAAT!
Deniz Feneri Derneğinin kurban organizasyonu için 3 kişilik ekiple İstanbul’dan hareketle Malezya’nın Kuala Lumpur şehrine, oradan aktarmalı olarak Endonezya’nın Açe eyaletine ulaşıyoruz. Bizi Bukhari Mahyiddin isminde bir medrese hocası karşılıyor. Mihmandarımızla birlikte ekibimiz toplam dört kişiye çıkıyor. Diğerleri kim diyeceksiniz? Deniz Feneri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cemil Keskin, gazeteci Ahmet Gemici ve bendeniz!
Endonezya, dünyanın en fazla Müslüman nüfusa sahip ülkesi. Açe ise, yüzde yüz Müslüman olan bir eyalet. Ahali ekseri Şafii mezhebinde ve ehlisünnet ve’l-cemaat itikadında. Lakin Vehhabilik tehlikesi de yok değil.
İSTEK FAZLA DESTEK...
Deniz Feneri Derneği hayırseverlerin yardımları ve gönüllülerin emekleri ile dullara, öksüzlere, işsizlere, evsizlere destek olmaya çalışmış. Eğitim için binalar yapmış, tsunamizedelere evler inşa etmiş. Esasen insan gelmeden bu işin ehemmiyetini idrakten aciz kalıyor. Çilekeş ama güleç insanlar ya da sırf Türkiye’ye olan muhabbetleri siliyor yüzlerindeki acıyı. Kendi dillerinde dualar ediyorlar. Dünya Müslümanlarının dönüp bakabilecekleri tek ülke var; Türkiye! Hasılı elimizin uzandığı yere aydınlık, gözümüzü diktiğimiz yere vefa götürmek zorundayız.
MESULİYET MESELESİ
Bukhari Hoca kurbanlıkları ayarlamış ama bu hassas bir konu. Bilirkişi müdahalesi illaki olacak. Cemil Ağabey kurban alanında içine sinmeyen hayvanlar için “vekâlet işi vebal işi, sahibi gizlese de yaşını gösterir dişi” deyip kapak atmış mı atmamış mı hayvanların tek tek ağızlarına bakıyor. İçine sinmeyenleri kabul etmiyor. Gözümüz Simental, Montofon, Holştayn gibi cüsseli ırklara alıştığından olsa gerek 2 yaşını devirmiş, şeklen semirmiş hayvan arıyoruz ama bizimkiler gibi iri değil. Hâl böyle olunca et fiyatları inanılmaz derecede pahalı, zaten garip gureba bayramdan bayrama et yiyor. Yoksullar, yetimler önceden belirlenmiş. Tek tek kapıları çalıp gönüllere dokunuyoruz. Ne getirdiğine bakan yok burada, nereden geldiğine bakıyorlar. Türkiye deyince haneleri sevinç doluyor.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...