Halep harap olduktan sonra...

Halep harap olduktan sonra...
YAŞAM Haberleri

Her 6 Halepliden 5'i ya öldü ya göç etti 4 milyonluk şehirde artık 700 bin kişi var Esad, kurmayı planladığı Nusayri devleti için burayı insansızlaştırıyor

Gazeteci on plan yaparsa birini gerçekleştirir anca. Projelerin kahir ekseri ertelenir, küllenir ve unutulur gider zamanla.
Öyle ya, yazı emek ister, uğraş, didin, çaba. Misal kamera kurşun gibidir yerinden kalkmaz. Objektifler, bataryalar, flaşlar bir çeki yük sararsın sırtına. Hava meydanlarında aramalar taramalar, yok botun öttü, kotun öttü, yok laptopu çıkar. Haydi kemer tokasına dikkat ediyoruz da yeleğimizde kırk tane cep var di mi ama?
##tgvideo##
Ve evden uzak geçireceğin haftalar. Anadolu garajları, otel odaları, isli kahveler, bodur tabureler, demli çaylar. Kebap çorba, kebap çorba, kebap çorba… Mide vitesten atar sonunda.
Ve dönüp gelir, oturursun klavyenin başına. Sayfa sekreteri yaklaşır kibarca. Abi yazı uzun olmuş kısalt, dik fotoğraf ver, arabaşlık düşün, başlığı blok yap. Hem bak o spot yeniden yazılacak. Sekiz kelime yeter ama beşer harfi geçmesin asla!"
Kırk harflik bir cümle kuracak ve meramını anlatacaksın… Eeee biz zaten şairiz (!) ne var ki onda?
Ve sancılar sıkıntılar… Şimdi gittin mülteci kampında ki garipleri resimledin bastın sayfaya. İyi de ya muhaberat tanırsa? Takibe alırsa, yakınlarını sıkıştırırsa, evini barkını yıkarsa? Bir sürü acaba…
Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım da…
KİLİS, ÖNCÜPINAR, BABÜSSELAM
TGRT Belgesel'den Ali Göksal kardeşimiz Suriye'deki mülteci kamplarından söz açtığında "tamam " demiştim "gideriz". "Nassolsa unutur"a bağlamıştım, nerden bilebilirim ki takip edecek, zemini hazırlayacak.
Bir gün çat kapı dayandı ve apar topar çıktık yola…
Efendim Öncüpınar'dan Suriye'ye geçmek için valiliğin izni gerekiyor, evraklar hazır, zorlanmadan giriyoruz komşuya.
Suriye'de eli silahlı milisler, bandanalı direnişçiler bekliyorsanız aldanıyorsunuz, ekmek peşinde koşan soluk benizlilerle karşılaşacak, düşeceksiniz sefaletin tam ortasına.
O günlerde sıkı bir yağmur yağmış, Babüssselam kampının zemini sütlaç gibi, çadırlar yüzüyor adeta. Çileli kadınlar çulları çaputları dikenli tellere asıyor. Bir an evvel kurusalar iyi olacak, bebeler vıcık vıcık suyun içinde uyudular zira. Üzerlerinde tiril tiril mintanlar, tir tir titriyor, güm güm öksürüyorlar.
Kampın içi ana baba günü, felafel kızartanlar, mangal yakanlar. Etler sinek içinde, yağ oranı kabul edilebilir sınırları aşmış çoktan. Amcam müşterilere göstere göstere akciğeri dilimliyor baharata bulayıp şişe geçiriyor. Yaa biz bunu kedilere atmıyor muyduk ya?
Piknik tüpü, lüks gömleği ve dört numara lamba camı… Sanki yarım asır öncesine dönmüşler, Menderesli yıllara.
Suriyeliler temiz, titiz, bakımlı insanlar, hem tozun toprağın içinde yatıyor, hem de bembeyaz giyiniyorlar. Berberler pek meşgul… Gençler bekleşiyor sırada.
Külüstür tankerler gidip gelse de taşıma suyla değirmen dönmüyor. Haydi suyu buldun nasıl yıkanacaksın? İnsan soyunabilir mi o yarı şeffaf bezin altında.
Babunnur kampı üç beş ay evvel zeytinlikmiş, şimdi çadırlar uzanıyor göz alasıya... Helalar yetersiz. Kadınlar abdest bozmak için gün boyu dişini sıkıyor, gece karanlık çökünce koşuyorlar ağaçların ardına.
Halbuki bunlar görmüş geçirmiş insanlar. Halep'te daire fiyatları beş yıl evvel 500 bin dolarmış, artık gerisini sen hesapla. Garipler köşkleri konakları bırakıp geldiler, şimdi bir buçuk lavaş için ömür tüketiyorlar kuyrukta.
Minikler cezame cezame (çizme) diye haykırıyor, çıplak ayaklarını gösteriyorlar. Gün boyu bastıkları birikintiler ne yazık ki ağır kokuyor. Yıllardan sonra şark çıbanı hortlamış, hekimler sari hastalıklardan korkuyor.
Çocuk dediğin koşar oynar, şen kahkahalar atar. Burada bir araya gelen minikler ise mezarcılık oynuyor. İtina ile çukur kazıyor içine beze sarılı bir çomak yatırıyorlar. Ciddi ciddi fatiha okuyor, ellerini yüzlerine sürüyorlar.
Kim bilir kaç ceset gördüler, kaç yakınını defnettiler toprağa.
Komşuları vurulmuş, esnaf vurulmuş, mahalle baştanbaşa harap olmuş.
Sahi bir çocuğun evini yakacak uçağı gözlemesi kadar korkunç bir şey olabilir mi? Bir saat değil iki saat değil. Otur akıbetini bekle… Günler ve gecelerce…
Misket bombaları, barut varilleri, zehirli gazlar, Yakılan cesetler, koparılan kafalar.
Bilhassa Banyas'tan gelenlerde çok acı hatıralar var.
NERONUN İZİNDE
Halep, 4 milyonu aşan nüfusu ile Ortadoğu'nun en güzel şehirlerinden biridir.
Havası latif, toprağı mümbit, insanı mütebessimdir.
Nebilerin velilerin yurdudur. Zekeriyya Aleyhisselam gibi bir peygamberin kabri ile şereflenir. Selahaddin Eyyubi'lerin, Nureddin Zengilerin memleketidir.
Halkı ekseri sünnidir. Sırf bu yüzden Esed güçlerince hedef seçilir. Camiler medreseler vurulur. şehir adeta haritadan silinir. Yağma tecavüz ve katliamlar dayanılası değildir.
Beşar Esed kurmayı planladığı Nusayri devleti için Halep, Hama ve Humus'u insansızlaştırmakta niyetli…
Koca Halep'te sadece 700 bin kişi kalmış ve cinayetler devam ediyor. Her 6 kişiden beşi göç etti, kalanlar denkleri topluyor.
Esed'i geçin de İran'ı anlamak zor. Hem adı İslam Cumhuriyeti (!) hem de katliama destek veriyor.
Evleri vurulanlar mecburen kamplara sığınıyor. Çadırlar gece buzhane gibi, gündüz saunadan hallice. Gece titre, gündüz terle…
Mahremiyet ne mümkün, insanlar iç içe.
Ne akşam gelesi, ne de sabah beklenesi, brandadan kelepçe.
Sağ olsun İHH kimse sokakta kalmasın diye çırpınıyor, gönüllüler muhacirlere ekmek, çorba, ilaç yetiştiriyor. Oyuncaktan battaniyeye, şekerlemeden kırtasiyeye her ihtiyaç düşünülüyor.
Gün boyu iskeleler kuruluyor, çadırlar çekiliyor. Biten mekânlar çilekeşlerle doluyor.
Türk halkı ensarın muhacirlere yaptığını yapıyor. Hayalini kurmak bile ufuk ister. İHH tam 40 bin yetime aylık veriyor. Bahsi geçen bedel büyük bir zarafetle annelerine takdim ediliyor.


Halep harap olduktan sonra...
Islanan ekmekler kurutuluyor
Suriye'deki Babüssselam kampına vardığımız gün sıkı bir yağmur yağmış, çadırlar adeta yüzüyor... Çileli kadınlar kurtarabildiklerini çulları çaputları tellere asıyor. Daha vahimi çadırlarındaki ekmekler de sırıl sıklam, aç kalmak var işin ucunda. Ekmek inanın altın kadar değerli burada, tek kırıntı zayii olmuyor. Islananlar güneşe yayılıp kurutuluyor, öpülüp başa konuyor. Nimeti fütursuzca çöpe atanların kulakları çınlaya!

Halep harap olduktan sonra...
EKMEK KARNE İLE VERİLİYOR
Halep'teki varil bombalı saldırılardan kaçan mültecilerin sığındığı Babusselam Kampı'nda ekmek karne ile veriliyor. Çoğu çıplak ayaklı minikler bir buçuk lavaş için kuyrukta ömür tüketiyor.

Halep harap olduktan sonra...
Çorabın düzinesi 5 lira ama ah gözü kör olsun para olsa!..

Halep harap olduktan sonra...
Varil bombasıyla yaralanmış Suriyeli 7 çocuğu ile çadır hapsinde.

Halep harap olduktan sonra...
Bomba düştü ben kaçtım ama babam!..
Şemmarin yetim kampı fiziki şartları düzgün olanlardan biri. Muhacirler konteynerlere yerleştirilmiş, su, yemek, hela banyo meselesi halledilmiş. Mütevazı bir mektebi var hatta.
Ama yine de kamp işte. Minikler kâh eteğinize yapışıyor, kâh bacağınıza sarılıyor. Bazıları elinizi tutup başının üstüne koyuyor, hadi gel de okşama. Burada bir yetimle tanıştınız diyelim, aylar sonra da gelseniz size isminizle hitap ediyor. Konuştuklarınızı asla unutmuyor.
Halepli Betül, Şemmarin yetim kampının sakinlerinden biri. Henüz sekiz yaşında, iki kardeşine bakıyor. Nasıl zeki gözleri çakmak çakmak yanıyor. Bakın amcaları Betül. Halep'i çok özlemiş. Sarı Esma'yı, Uzun Sare'yi tek tek arkadaşlarını sayıyor. Evleri beş katlıymış, bahçelerinde dut ağacı varmış, durumları iyiymiş babası taksicilik yaparmış.
"O gün ekmek almaya çıkmıştık" diyor. "Fırının önünde insanlar bekliyordu kuyrukta. Birden helikopter geldi, barmin (sanırım bidon bombası) attı kalabalığa. Ortalık karıştı, ben koşup eve geldim, (bir lahza soluklanıyor, dudakları devriliyor "babam gelmedi ama!"
Babam gelmedi ama…
Ölüm işte bu kadar yakınlarında. Haydi unut bakalım. Kolaysa.
Uzunca bir sükût. Ve neden sonra minik sırrını fısıldıyor, "biliyor musunuz" diyor titreyen bir sesle "babam en çok beni severdi kardeşlerim arasında!"

Halep harap olduktan sonra...
Çorbada sizin de tuzunuz olsun
İHH, hem Esselam kampında hem de Şemarin'de yemek çıkarıyor. Esselam kampının aşçıları yükün büyük kısmını kaldırıyor. Yemekler çeşitli değil ama gıdalı. Çorbalara dahi et, yoğurt, yumurta katılıyor. Keşke türlü türlü salatalar tatlılar da sunulsa ama… Aması malum kolay mı bu sayıda insana… Şemmarin de ise yemekler eli birlik pişirilip kotarılıyor. Yetim anneleri işe besmele ile başlıyor, soğanı bile büyük bir şuurla soyuyor. Yaptıkları işten haz aldıkları belli, sevgilerini de katıyorlar aşa. Tabii yemeğin yetmediği günler de oluyor (bilhassa Babunnur'da). Zavallı anneler alıp torbalarını araziye çıkıyor, kuzukulağı, pazı, ebegümeci ne bulursa toplayıp kaynatıyor.

Halep harap olduktan sonra...

O SORUYU SAKIN SORMA!
Suriye'de herhangi bir çocuğa "anneni mi çok seviyorsun babanı mı" diye sorulmaz. Aman ha baltayı taşa… Ebeveyni şehit düşmüş olabilir zira... Neyse ki İHH ellerinden tutuyor, tam 40 bin yetime aylık veriyor.

Tafsilatlıbilgi ve görüntüler 10.15… 13.25… 16.05… 18.15 ve 22.00'da TGRT BELGESEL'DE

Hazırlayan: İrfan Özfatura

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...