Eşyanın yenisi, dostun eskisi... Yok aslında farkımız

Eşyanın yenisi, dostun eskisi... Yok aslında farkımız

YAŞAM Haberleri

Mısır ve Türkiye’nin ayrı gayrı durma gibi bir lüksü yok, birlikte yapacağımız çok şey var daha

İRFAN ÖZFATURA

Orta Asya’da bir aksakal “Camanlık (düşmanlık) halklar arasında olabilemez” demişti, “prezidentler arasında olar!”
Yani iki ülkenin siyaseti farklı olabilir, hariciyeleri anlaşamaz. Ama halklar gül gibi geçinip gider pekâlâ.  
Mısırlıyla soğukluk…
Boşa koyuyorsunuz dolmuyor, doluya koyuyorsunuz almıyor.
Öyle çok müştereklerimiz var ki, kitap olur yazılsa.  
Onları ağlatan ne varsa bizi de ağlatıyor, bizi güldürenler onları güldürüyor. Hani derler ya; tasada, kıvançta. Bir milletiz âdeta.
Biz pek vatanımızdan ayrılmak istemeyiz ama gurbet mecburiyeti olsa Kahire’yi seçerdim mesela.
Çok mu müreffeh?
Yoo hayat standartları bizim de altımızda. Ama evinizde gibisiniz. Sabah ezanlarla uyanır, gece yatarsınız salalarla…
Aşina sesler, aşina kokular.
Yap oradan iki acılı. Helal mi diye bir şüpheniz olmaz asla.

Eşyanın yenisi, dostun eskisi... Yok aslında farkımız

SAHABEDEN YADİGÂR
Kahire kimseden alınmaz, Hicri 22 yılında büyük dahi Amr bin Âs (radıyallahu anh) tarafından kurulur bizzat.
O yıllarda ismi Fustat. Emevileri, Abbasileri, İhşidileri, Tolunoğulları, Fatımileri, Eyyubiler ve Memlukler ciddi eserler bırakırlar.  Osmanlı ve hidivler, modern Mısır’a maya çalar. Ki, hâlâ çok sevilirler halk arasında.  
Kahire zaman tüneli gibi, bir bakıyorsunuz üç medrese, beş cami yan yana.
Ve menkıbeleri ile büyüdüğünüz zatlar... Hazreti Hüseyn, Seyyide Zeynep, Seyyide Nefise, Seyyide Sekine, Cafer-i Sadık hazretlerinin kızı Seyyide Aişe.
İmam-ı Şafii, İmam-ı Şarani, İbrahim Gülşenî. Ulemadan Süşterî, Desûkî, Atâ bin Yesâr, Dâvûd-i İskenderî, Ebü’l-Abbâs Mürsî, Yakût-i Arşî, Ahmed-i Bedevî, Abdullah bin Vehb, Ahmed Rifâî, Ayderûsî, Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi aleyh). Sonra Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Zâhidü’l-Kevserî…
Ve kaside-i bürde şairi İmam-ı Busayrî. Türbeler açık, müzeyyen ve ziyaret ediliyor daima.
Moğolların yakıp yıktığı yıllarda Hilafet merkezi olur. Halife Muiz-Lidînillâh  şehre yerleşir. Bağdat, Buhara Mısır’a akar.
Sultan Baybars, Moğolların yenilmez olmadığını gösterir. Müminler Fustat’a “Kāhire” (düşmanlarını kahreden) gibi bir ad koyarlar.
İspanyolların İslam beldelerini kırıp geçirdikleri yıllarda ise Endülüs uleması  hicret eder Mısır’a. Medrese bolluğu biraz da ondan.

UMURUNDA MI DÜNYA
Mısırlılar neşeli, konuşkan ve kalender insanlar, sıkıntıları dert etmiyorlar.
Trafik keşmekeş, yollar arızalı, arabalar yamalı bohça, evler viran, fülus mafi, karz (borç) kesir ama takmıyorlar.
Onlar da bizim gibi kahvelere takılıyor, nane fişşay içiyor, şişe (nargile) fokurdatıyorlar.
Lokantaları var ama halk sokaktan besleniyor, damak tatları bize uyuyor. Şeker kamışı suyu, full, felafel, babagannuş, kerkedi (Mekke gülü), kuşeyri...
Diyelim esnafa girdin, adamcağız açmış sefer tasını nefsini körletiyor. Faddal (buyur) diyor, kaşığın birini sana uzatıyor.
Seslerinde tatlı bir hüzün, Kur’ân-ı kerimi çok güzel okuyorlar.
Tatil günleri çoluk çocuk El Hüseyn Camii’nde hafız dinlemeye gidiyorlar. Abdülbâsıt mukallitleri bir nefeste üç satır okuyunca gönülden bi mâşâallah çekiyor, kubbeyi çınlatıyorlar.
Ezberleri de var, şoförler sürekli Kur’ân-ı kerim dinliyor, yer yer kendileri de katılıyor.

YATIRIM MEZARA
Mısır, köklü bir ülke. Birçok ilke imza atmışlar.
Ne için yapıldığını çözemedim ama piramit mimarları büyük iş çıkarmışlar.  
Sen tut taaa Asuan’da kayaları kes dilimle, bindir yelkenlilere, getir inşaatta kullan. Şaka değil bazı bloklar 60 ton civarında.
Büyük proje, büyük emek, büyük para…
Belki de büyük zulüm, çok şey bilmiyoruz o çağ hakkında.
Biz Firavun dendi mi soğuk dururuz. Ama o kişi değil makam. Nasıl Habeşlerde Necaşi, Bizansta Tekfur, Babil’de Nemrud, İran’da Kisra, Himyerde Tubba, Araplarda Melik, Moğollarda Han, Göktürklerde Hakan, Selçukluda Sultan, Osmanlıda Padişah varsa Mısır’ı da Firavunlar idare ediyor o sıra.
Bunlar mümin de münkir de olabilir. Musa aleyhisselama zulmeden firavun başka, Hazreti Yusuf’a hürmet eden başka.
Korku filmlerinden bilirsiniz, yakışıklı bir arkeolog ehramların esrarını çözmeye kalkar, ona hiyeroglif okuyabilecek bir uzman lazımdır.
Filanca profesörün güzelce kızı katılır maceraya. Ama babasının ikazına rağmen duvardaki cümleyi okuyunca iş alır başına, taşlar kımıldar, dehlizler açılır ve mumyalar...
Böylesi filmlerin vizyona girdiği sezonlarda oteller dolar, memlekete döviz yağar.

NİYE ACABA?
Efendim kirli su, piramide girince duruluyormuş da, süt meyve taze kalıyormuş filan.
İçi yazın serin, kışın sıcak oluyormuş. Taş abi bu, şaşacak ne var bunda!  
Eğer uydu fotoğraflarına bakarsanız büyük piramidin kenarı, Nil Deltası’nı iki eşit parçaya ayırıyor, Orion takımyıldızıyla hizaya geliyor. Ne işe yarar bilmiyoruz ama astronomiden anladıkları ortada.
Piramit tam 210 kat. Herhâlde taşları öyle pat pat üst üste atmadılar.  
Keops Piramidi 2.300.000 adet bloktan müteşekkil. Kenarları 227 metre olan kare üzerine kuruluyor, yükseklik 147 metre.
Tepeden 100 metre aşağısı firavun odası. Aslında soylular malları ve hizmetkârlarıyla “mastaba” denen mezarlara bırakılır. Kimbilir, belki de hedef saptırdılar bunlarla.
Indiana Limestone İnc. (dünyanın en büyük taş üreticisi), Keops gibi bir piramit için üretimi üç katına çıkararak 27 yıl çalışmaları gerektiğini hesaplamış.
Tabii hidrolik çekiçler, kristal başlı testereler, güçlü yükleyiciler ve damperli kamyonlar kullanılmak kaydıyla. Bu sadece malzeme faslı, inşasına karışmıyorlar.
Piramidin 20 senede bittiği söyleniyor, bunun için günde 4.000 blok taşınmalı ki, binlerce tekne gerek. Nil suyunun yüksek olması lazım ayrıca. Firavunlar halkı oyalamış olabilirler mi? Malum Mısır mümbit, müreffeh, parayı bulanlar ayrı baş çeker, isyankâr olurlar.

ECDATLA YAN YANA
Mısır’da şaşırtan yerlerden biri de mezar şehir.
Efendim bir zamanlar kabristan hayli mesafeliymiş. Taa el-Halifa civarında. Cedlerini ziyarete gidenler, şöyle bir soluklanmak için merkadın kenarına ufak bir sundurma yaptırmışlar. Bir köşeyi abdest tazelemek için çevirmiş, bir başka köşeye Kur’ân-ı kerim okuyabilecekleri seki çakmışlar. Derken bir gurfe (oda) çevirmiş  vakit geç olduğunda orada kalmış, öğlen güneşinde kayluleye yatmışlar.
Derken Kahire büyümüş, kabından taşmış. Ölüler mutena semtlerdeki muhteşem kabirlerde yatadursun, diriler sürünür olmuş bodrumlarda. Allah kimseyi fukaralıkla terbiye etmesin, zorda kalanlar dedelerinin kabirlerine sığınmış...
Kim ne diyebilir ki, atasından yadigâr.
Kabirkent, zannettiğiniz gibi sefil değil. Oymalı duvarları ve kafesli pencereleri ile göz dolduruyor. Ölülerle birlikte yaşayıp gidiyorlar. Mezarlıkgücü’nün minik muhaccimleri patlak topu rakip kaleye sokmaya çalışıyor.

REVAK-I ETRAK
Bir zamanlar Kahire’de 3.500 civarında Türk talebe varmış ve bazı caddeler (mesela Hay Sebiâ) hâkimiyetimiz altındaymş. El-Ezher’de Revak-ı Etrak altına giden beş on hemşehrisi ile buluşuyormuş mutlaka.
Hâlbuki Mısır Arapçası pek makbul tutulmaz, peki niye tercih ediyorlar? Çünkü Mısırlılar, cana yakın insanlar, sohbete bayılıyorlar. Bu da size egzersiz imkânı sağlıyor, mesafe alıyorsunuz kısa zamanda.
Derken efendim, Türkiye’de  Ezher mezunlarına baskı başlıyor, diplomalardan denklik kalkıyor. Senelerce dirsek çürütmüşler, emekler boşa.
Türk gençleri nezaketleri ile göz kamaştırıyor. Evlerini onlara veren mülk sahipleri “Bu ay ödeyemeseniz de olur” diyorlar, hesaplaşırız sonra.
Niye? Adamın evi çiçek olmuş çünkü, merdivenler tertemiz, her sene boya badana, çatılar aktarılmış, camlar ayna.
O gün bizimkilerden biri Japon kafilesini gezdiriyor. Ayrılırken “güya Kahire’yi dolandık” diyorlar, “Türkiye’yi tanıdık enine boyuna.”
Yaa gidelim, gelsinler; Mısır-Türkiye kardeşliği kesin kazandırır. Bize de, onlara da...

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...