En şanslı köle

En şanslı köle
YAŞAM Haberleri

Hazreti Hatice sevimli Zeyd'i çok sever, onu Resulullah'a hediye eder. Efendimiz boynu bükük Zeyd'in başını okşar ve hürriyetini bağışlar.

Hazreti Hatice sevimli Zeyd'i çok sever, onu Resulullah'a hediye eder. Efendimiz boynu bükük Zeyd'in başını okşar ve hürriyetini bağışlar. Zeyd ise bir daha o mukaddes eşikten ayrılmaz... Mekke'de ortalığın kasıp kavrulduğu zamanlar... Düşmanlıkların ayyuka çıktığı ve ortalığın eşkıya kaynadığı cehalet ve utanç devri... Evler soyulur, kervanlar basılır. İnsanlar esir edilerek pazarlarda satılır... Yemenli bir ana oğul, yola çıkmışlardır. Ancak hasım kabilenin cengaverleri Suda Hatun ile oğlu Zeyd'i yakalar, esir tüccarlarına satarlar. İnsan tacirleri bunları hayvan gibi bağlar ve Ukaz Panayırına getirip satılığa çıkarırlar. Mekke eşrafından Hakim bin Hizâm mahzun bakışlı Zeyd'e kıyamaz. Onu satın alır ve şefkatle kucaklanacağı bir eve (halası Hazret-i Hatice'ye) bırakır. Hatice (radıyallahü anha) bu sevimli çocuğu çok sever, onu Fahr-ii Kainat'a hediye eder. Hazret-i Peygamber ise boynu bükük yavrunun başını okşar ve hürriyetini bağışlar.

İman eden 4. Müslüman olur
Zeyd yaşının küçük olmasına rağmen oldukça zekidir. Hakiki hürriyetin "O'na köle olmaktan" geçtiğini çok iyi anlar. Azad edilmesine rağmen bu kapıdan ayrılmaz. Zeyd, fıtraten temizdir ama Fahr-i Kainat'ın yanında tevazu, merhamet, cömertlik, ahde vefa gibi güzel huylarla donanır. Zeyd seve seve iman eder ki, Hatice, Ebû Bekir ve Ali'den (radıyallahü anhüm) sonra dördüncü Müslüman olur.
Bu arada evladını kaybetmenin acısı Zeyd'in babası Harise'yi divane etmiştir. Köşe bucak kara gözlü Zeyd'ini arar. Herkese, "Zeyd'imi bulun ve ona iyi bakın" der. O yıl Kâbe'ye gelen Yemenlilerden biri Zeyd'i tanır ve babasının kulağına fısıldar. Adamcağız büyük bir heyecan ile Efendimizin kapısını çalar. Bir kucak dolusu dirhemi önüne döker ve "Siz gönül almasını bilir, misafiri seversiniz, n'olur oğlumu bana satın" der. Efendimiz adamcağıza yer gösterir ve dirhemlerini yine ona uzatırlar, "Tercih Zeyd'indir" buyururlar. "Eğer sizinle gelmek isterse tek kuruş vermeden onu götürebilirsiniz, şayet yanımda kalmayı arzu ederse yanımda kalır. Allaha yemin ederim ki ben, beni tercih edeni terk edemem!"

"Ölene kadar yanınızda kalayım"
Bu cevaba memnun kalır, yanındakilere dönüp "işte adalet budur" diye mırıldanır. Efendimiz Zeyd'e misafirlerini gösterip gitmek isteyip istemedeğini sorar. Zeyd iki gözü iki çeşme ağlamaya başlar; "Siz benim hem babam hem amcamsınız" diye hıçkırır, "N'olur beni götürmelerine izin vermeyin, ölene kadar yanınızda kalayım!" Baba Harise'nin şaşkınlığı, kızgınlığa döner, "Yazıklar olsun sana. Demek köleliği hürriyete, sahibini ebeveynine tercih ediyorsun öyle mi?" Zeyd, "Bunu anlayamazsınız baba. Dünya bir yana, Allah'ın Resulü bir yana..." der.

Zeyd benim oğlumdur
Efendimiz bu sözlerden oldukça hislenir onu elinden tutup Kabe-i muazzama'ya götürürler. Hacer-ül esved'in yanıbaşında durur ve "Zeyd benim oğlumdur. O bana vâris, ben ona vârisim." diye ilân eder. Hazret-i Zeyd, Efendimizle birçok tebliğ seferine çıkar. Taif'te Serveri Kâinat'la birlikte taşlanırlar. Kendisini Resulullah'a siper eder vücudu yara bere içinde kalır. Onun atılan taşlar değil Resulullah'a değen taşlar canını acıtır.
Zeyd'in ömrü mücadeleyle geçer bütün harblere iştirak eder ve sayısız seriyyeye katılır. Mute cengi öncesi Efendimiz 100 bin kişilik Bizans ordusunun üzerine üç bin kişilik bir kuvvet yollar ve "Komutanınız Zeyd'dir" buyururlar, "O şehid olursa yerine Ca'fer geçsin, o da şehid olursa komutayı Abdullah bin Revaha alsın!"derler. Üçünün de şehadeti açıktır ve öyle de olur. Efendimiz Zeyd bin Harise'nin cennette deve derisinden yapılmış tulumlar gibi iri narlar arasında gördüğünü haber verir. Defalarca Zeyd'i methederler. Kur'ân-ı kerimde adı açıkça zikredilen tek sahabe odur... İNAN ARVAS

Her güne bir dua
Evden çıkarken okunacak duâ
Evinden çıkarken Ayet-el kürsî okumalı. Hadis-i şeriflerde buyruluyor ki: "Evinden çıkarken Ayet-el kürsi okuyana, yetmiş melek, evine dönünceye kadar duâ ve istiğfar eder"
"Evinden çıkarken "Bismillah, tevekkeltü alellah, La havle vela kuvvete illa billah" diyen, tehlikelerden korunur, şeytan ondan uzaklaşır"
"Eve girerken İhlâs-ı şerîfi okuyan, yoksulluk görmez!"
Bir kere "Kulhüvallâhü" sûresini ve bir kere de "Ayet-el kürsî"yi okuyanın evine şeytân giremez.


AMASYA MUTFAĞINDAN

Yavan dolma
Malzemeler:
- 500 gram kuru bakla
- Bir buçuk su bardağı aşurelik yarma
- 500 gram dolmalık kıyma
- 2 adet soğan
- 6 dilim pastırma
- 500 gram çorbalık kemik
- 1 demet maydanoz
- 2 yemek kaşığı salça
- 500 gram sarmalık yaprak
- Tuz, karabiber, kırmızıbiber
Yapılışı:
Kuru baklayı akşamdan ıslatın. Kabuklarını ayıkladıktan sonra ikiye bölün. Soğanları, pastırmaları ve maydanozu küçük küçük doğrayın. Birbirine harmanlayın. İçine baklaları, kıymayı, yarmayı, salçayı katın. Malzemeyi iyice harmanlayın. Hazırladığınız bu içten biraz alıp yaprağın ortasına koyun. Yaprağın önce bir ucunu, sonra diğerini kapatın. En son, etek kısmını kapatıp bohça biçiminde sarın. Tencerenin dibine çorbalık kemikleri dizin. Sardığınız dolmaları bunun üzerine ve arasına koyarak yerleştirin. Kısık ateşte yarım saat, 45 dakika kadar pişirin ve servise sunun.

SEYYAHLARIN KALEMİNDEN
"Müslümanlar az yerler"
"Osmanlılar Peygamberlerine uymak için günde iki öğün yerler. Sabahleyin saat onla on bir arasında öğle yemeği, akşamleyin, güneşin batmasında yarım saat önce de akşam yemeği yerler. Yemeklerin sonunda dinin emrettiği şekilde kısa bir dua okunur. Sofraya hiçbir zaman eller yıkanmadan oturulmaz. Sofradan kalkınca da sakal ve bıyık mutlaka sabun köpüğüyle temizlenir. Bu bir çeşit abdest almaktır ki, buna bütün Müslümanlar uyar.
Pek az balık yerler, hele midye, ıstakoz ve karides gibi şeyle asla sofralarında görülmez. Domuz etine gelince, haram olarak inandıkları için asla ağızlarına koymazlar. Hayırseverlik ve misafirperverlik vazifelerini de asla unutmazlar. Onlar için, yemek sırasında gelen insanlara sofralarını açmak kadar tabiî bir şey olamaz.
Müslümanlar umumiyetle az yemek yer. İlâhi nimetlerin en değerlisi kabul ettikleri için ekmekten daima özel bir hürmetle bahsederler. En küçük bir ekmek parçasını evde bir yerde veya sokakta gören bir Müslüman, isterse en yüksek rütbede olsun, mutlaka alıp bir köşeye bırakır."
Ignatius Mouradgea d'Ohsson
Tableau General de I'Empire Othoman-1789

Hayal Tiyatrosu: Şefkat 12
Seni de çağırmışlar!..
- Hayatım ben ilimle uğraşıyorum, ibadetlerimi aksatmamaya çalışıyorum... Ama senin şu haline gıpta ettim şimdi...
- Neler söylüyorsunuz... Ben sizin gibi olmak için neler vermezdim bilemezsiniz...
- Bak canım... Sen meyveyle tanışmak üzeresin... İlm ve ibadetler bir ağacın gövdesine benzer... Bunlardan maksat işte senin tatmak üzere olduğun aşka kavuşmaya araç olmalarıdır...
- Ne yapmam gerekiyor... Yalvarırım söyleyin...
- Sana yapılan yapılıyor asıl...
- Nasıl yani anlayamadım...
- Seni de çağırmışlar...
- Kimler... Ne olur açıkça söyleyin...
- Büyükler... Allahü tealanın dostları... Allah ve Resulünün (aleyhisselam) izinde giderek bu sevgiye kavuşanlar... Bu sevgiyi seçtiklerinin kalplerine akıtanlar...
- Yani
- Peygamber Efendimizden aleyhisselam gelen evliyalık nurları Hazreti Ali'yle yayılır 'kerremallahü vecheh'... Onun bu vazifesine Fatıma annemiz de ortaktır... Şimdi ise bütün bu nurlar İmam-ı Rabbani hazretlerinin kalbinden yayılmaktadır... Kendilerini sevenlerin, yollarında yürümeye gayret edenlerin veya ilahi emirle seçilenlerin kalplerine, Peygamberlerin Sultanından aldıkların nurları, feyzleri yani Allah sevgisini akıtırlar... Bilemeyeceğimiz bir şekilde nasiplilerinin kalplerini aşkla tutuştururlar... O aşkla hiç tadılmayan lezzetler nisan yağmuru gibi kalbe yağar...
- Evet dünden beri bu yaşıma kadar hiç tatmadığım ılık ılık bir şeylerin kalbimin üzerinde yer ettiğini de hissediyorum... Bu nasıl bir şey?
- Bu tadanın anlayabileceği bir şey... İlim tatlıyı tarif eder ama bu nurlara kavuşmak tatlıyı yemek gibidir...
- Çok şaşkınım...
- Hiç şaşırma sevin canım... Herkese nasip olmayan bir devlete kavuşmak üzeresin... Kalbime böyle geliyor...
- Ama ben açık biriyim… Bu halimle o nur yüzlü hanımların arasında bulunmaktan haya ettim Seyyide Hanımlarda... Hele o mübareği gördüğüm zaman hemen örtünme ihtiyacı hissettim ama kimseden bir şey de isteyemedim...
- İnşaallah o da olur...
- Nasıl olacak... İçimde o kadar çok feryatlar oluştu ki dün akşam...
- Gel bak şöyle yapalım... Sen içindeki itirazları dile getir... Ben de cevaplamaya çalışayım, olur mu?
- Peki... (devam edecek)


Ömer Çetin Engin
omer.cetin@tg.com.tr



UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...