Destanlaşan şiirin yazarı: 'Süleyman Çelebi'

Destanlaşan şiirin yazarı: 'Süleyman Çelebi'

YAŞAM Haberleri

Süleyman Çelebi'nin gönlü Habibullah aşkı ile yanıp tutuşur. Öyle bir yanar ki, destanlaşan o yanık ve içli şiiri yazar... Adına Mevlid-i şerif derler…

Doğum olur, ölüm olur, düğün, dernek, sünnet, asker uğurlama... Hepsi birer vesile olur. Mahalle mescidinin son cemaat yerindeki kara tahtaya, hani "Müslüman kardeş ayakkabını şöyle tut" nbsp;ve "Cep telefonunu kapa" ikazları yazılan kartonların yanındaki tahtaya tebeşirle "Filan gün öğle namazını müteakip Mevlid-i şerif okunacak" yazıldı mı tamam. Uzak semtlerdeki ahbaplar bile duyar, gelir yerlerini alırlar. Hele kadınlar pek heyecanlanır, bayramlıklarını kuşanır, rengarenk oyalı tülbentler takarlar. nbsp;
Çocuklar kayıttadır, mesela pirinç gülabdanlardan silkelene silkelene serpilen gül suyunu hafızalarına kazırlar. Sonra o şekerim külahlar... Üstte eridiği için kağıda yapışmış bir lokum, bir güllü akide, altta minik minik beyazlar. Dayanamayıp yerseniz, bir tane daha verir, asla "Sen aldın ya" demez, gönül kırmazlar.
Efendim bu destanlaşan şiirin yazarı Süleyman Çelebi Bursa eşrafındandır. Zikrolunan aileden şeyhler, vezirler, mollalar çıkar. Mesela dedesi Mahmud Bey Rumeli'ye sal salan, suya seccade yayan Şehzade Süleymân'ın silah arkadaşıdır. Unutulmaz şehidin adını torununa koyar. O devir Bursa'sı ciddi bir ilim merkezidir; çelebimiz en gözde mekteplere gider, en meşhur âlimlerin önünde diz kırar. Gün gelir Dîvân-ı hümâyun'da Yıldırım Bâyezîd'e imâm olur, derken Ulucami'de vazifeye başlar. Aslında şiirle filan uğraşmaz, ancak... Yaşı 60'a dayandığı günlerde (H.812) kürsüye çıkan İranlı bir vâiz, Bekara suresinin 285'inci âyeti kerîmesini "Hazret-i Muhammed Aleyhisselam , Hazret-i İsâ'dan üstün olamaz, aralarında ne fark var?" diye açıklayınca cemâat arasından biri fırlar "Be hey câhil" der, "Elbette bizim peygamberimiz diğerlerinin fevkindedir. Bu âyeti kerimeyi 'nübüvvet ve risâlet yönünden fark yok' şeklinde açıklamalıydın ki biz dahi hepsine ve getirdiklerine inanır, dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ederiz. Ancak bundan, fazîletleri aynıdır mânâsı çıkmaz. Nitekim yine Bekara suresinde meâlen; '... Peygamberlerin bir kısmını, kendilerine verilen hususiyetlerle diğerlerinden üstün kıldık' buyruluyor ki şüpheye mahal kalmaz."
nbsp;Süleymân Çelebi'nin de söyleyeceği şeyler vardır ama Acem tövbe eder, konu kapanır. Kapanır ama içinde bir sızıdır kalır, zihnine deliller yağar, diline mısralar dolanır. nbsp;
Süleymân Çelebi söze Allahü teâlânın ism-i şerîfi ile başlar. Server-i âlemin dedelerinden (Âdem Safiyullah'tan, Muhammed Mustafa'ya -aleyhisselâtü vesselam- ) ve alınlarında parlayan nurdan söz açar. Kutlu doğuma geniş yer ayırır ve annesinin o an neler duyup, neler gördüğünü yazar. Bütün mahlukatın, hatta zerrelerin neşesini dillendirmeye bakar. nbsp;
Yanık şiir hem içli, hem öğreticidir. Sadedir, samimidir ama sırf coşkudan da ibâret değildir. Kolay gibi görünse de yazması çetindir. Nitekim zaman zaman nazireler yapılsa da hiçbiri onun yerini tutamaz. Mevlid-i şerif, Arapça, Farsça, Rusça, Boşnakça Urduca, İngilizce, Çerkezce'ye tercüme edilir ve kıtalar ötesinde yankılanmaya başlar. Dinlenme oranına bakarsanız Süleyman Çelebi tek şiiriyle Puşkin, Goethe, Rimbaud ve Lord Byron'un (haydi Fuzuli, Baki, Nedim'i de ekleyin) şiirlerinin toplamına fark atar.
Bu arada hatırlatalım yolu Bursa'ya düşenler, Çelebimizi unutmasınlar. Çekirge'deki şirin kabrine uğrasın, bir fatiha okusunlar. Mâlum nbsp;önümüz bayram ya... İNANARVAS

HADİS-İ ŞERİF
Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların [nâfile] ibadetleri toplamından daha iyidir.

Her güne bir dua
Kalbi öldürmemek için
Kalbini öldürmemek için şu duâyı okumalıdır. Çünkü, bu duâ, Resûlullahın tavsiye eylediği bir duâdır. "Yâ hayyü yâ kayyûm yâ bedîassemâvâti vel erdı yâ zel celâli vel ikrâm, yâ lâilâhe illâ ente-es'elüke en tuhyiye kalbî bi-nûri marifetike yâ Allahü yâ Allahü yâ Allah celle celâlüh. Bunu sabah namazından sonra okunur.


Hayal Tiyatrosu: nbsp;Şefkat-29
Fırtınalar dindi...

- İlk zamanlarda arkadaşlarımın beni ilk gördüğünde yüzlerinde bir şaşkınlık oldu ama kısa sürede alıştılar... Çünkü beni gerçekten seven bir arkadaşım ise, inancıma ve bunun gereğiniyapmama da saygı duyması gerekirdi... Tek tük serzenişler oldu ama umurumda değildi... Onlar da olması gerekenin bu olduğunu biliyorlardı aslında... Hatta çevrem daha saygılı davranmaya başladı...
- Ne güzel hanım, ne güzel...
- Yolda, izde daha rahat yürümeye başladım... Eskiden dikkat çekerken, şimdi dikkat çekmiyordum... Çok şükür... Zaten tesettür ederken dikkat çekecek şeylerden uzak da durulmalı... Bunu öğrenmiştim... Şimdi o konuda öyle modalar üretildi ki, tesettür eden hanımları dikkat merkezi haline getiriyorlar...
- Evet bu benim de dikkatimi çekti... Nasıl iş bu dedim... Bu da ya yeni bir oyun veya paranın gözünü kör ettiği insanların başvurduğu yeni bir yol...
- Meğer nefsim ve şeytan bana aşılmaz bir dağ gibi gösteriyormuş örtünmeyi... Bir sürü vesveseyi dünyama yığmış... Öyle sevdim ki örtümü... Öyle aşık oldum ki... Artık Rabbimin emrine uyuyor olmanın huzuru kuşattı kalbimi, benliğimi... Eskiden artılarla eksilerle, bir endişeden bir endişeye sürüklenirken, bu örtü ruhumu ısıtmıştı... Anladım ki içte kopan fırtına kelimelerle dizginlenesi değil... Allahü tealaya itaat ile, Peygamberi Muhammed aleyhisselama ve O'nun ardı sıra giden din büyüklerine, Allah dostlarına sevgi ile, kalbe giren nur ile hizaya geliyor insanın iç dünyası... Bu muhteşem dedim kendi kendime... Şükür dedim binlerce... Bana da nasip oldu... O aydınlık yüzlü insanlarla tanıştığıma şükür... Onları tanıyana kadar bir ölçü yoktu elimde... Bir ayna yoktu, yüzümdeki kirleri görebileceğim... Rabbim bana da ihsan etti yolunu... Bir yandan da kaybettiğim zamana acıdım... Huzuru, neşeyi boş yerlerde aramışım bunca yıldır... Hem kavuştuğum güzelliğin sevinci, hem kaybettiğim yılların acısı... İki duyguyu birlikte yaşıyordum...
- Uzun bir gece oldu... Sevgilim bütün bu anlattıklarınla zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım... Sabah namazı gelmiş neredeyse... Ama bir şeyi merak ediyorum...
- Nedir canım...
- Niye öyle korktun... 'Beni dövme' diye sarıldın bana koşarak... nbsp;
(devam edecek)
Ömer Çetin Engin
omer.cetin@tg.com.tr



nbsp;Destanlaşan şiirin yazarı: 'Süleyman Çelebi'
Balkan mutfağı Gulaş
Malzemeler:
¥ 500 gram kemiksiz sığır eti
¥ 1 çorba kaşığı sıvı yağ
¥ 1 baş soğan, 1 adet kereviz
¥ ince doğranmış bir domates
¥ 2 diş sarımsak
¥ 1 çorba kaşığı un
¥ Orta boy havuç
¥ 1 su bardağı bezelye
¥ 1 fincan elma sirkesi, tuz.

Hazırlanışı:
Eti sığırın ramusteklik veya iğnelik tarafından alın. Sonra eti ceviz iriliğinde, nbsp;mümkünse küp şeklinde doğrayıp bir tencereye koyun. 1 kaşık yağ ilave edin. Havucu, kerevizi, soğanı, sarımsağı gelişigüzel doğrayıp ete katın. Tuzunu atın ve orta hararetli ateşe koyup suyu buharlaşıncaya kadar karıştırarak kavurun. Unu, domatesi ve kırmızı biberi koyun. Birkaç dakika bunlarla karıştırıp elma sirkesini ilave edin. Kapağını örtüp bu defa hafif ateşte kaynatarak pişirin. Garnitür olarak fırında patates ve bezelye ile servis yapın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...