Cennetle müjdelendi 'Zübeyr Bin Avvâm'

Zübeyr 12 yaşındadır, Resulullaha iman ettiği için amcası rahatsız olur. Türlü işkenceler yapar; öyle ki ıslak bir hasıra sarıp fırına atar.
Yine de Zübeyr, Allah ve Resulünü inkâr etmez…
Müşriklerin en çok azdığı yıllar. Bilirsiniz amca baba yarısıdır. Peki insan öz yeğenini ıslak hasıra sarıp fırına atar mı? Atar, eğer Kureyşli müşrikse babasını bile atar.
Bir gün değil, iki gün değil... Amcası her akşam Zübeyr'i karşısına geçirir. Önce tatlı bir ses tonuyla girer. Atların en çeviğini, kızların en güzelini, kılıçların en keskinini vaad eder. Aklınca çok şey istememektedir. İki kuru kelimeyle Allah'ı ve Resulünü inkar etse yetecektir. Gerisi kolaydır şöhretse şöhret, servetse servet...
Kabul etmeyince, amcasının sesi sertleşmeye kaşları çatılmaya başlar. Genç mücahid ne panikler, ne kaçar. Gırtlağını sıkıp inkar et diye höykürenlere acırcasına bakar. Amcası önce tekme tokat girişir, sonra kamçılar koparır, değnekler kırar. Hızını alamaz yeğenini ıslak hasırlara sarıp, fırına yuvarlar. Ama o hep şehadet söyler.
BEDR'İN ASLANI ZÜBEYR
Zubeyr bin Avvâm'ın henüz 12 yaşında iman ettiğini düşünürseniz bu işkence yıllar sürer. Zübeyr (Radıyallahü anh) kendisine yapılanlara güler geçer ama Server-i Kainata yapılan en ufak hakarete tahammül edemez. Hatta bir keresinde Efendimizin şehit edildiğini duyar. Zübeyr bin Avvâm derhal kılıcını çekip müşriklerin üzerine koşar. Tevafuk bu ya yolda Peygamberimize rastlar. Resul-ü ekrem "Böyle nereye koşuyorsun?" diye sorarlar. Zubeyr heyecandan titreyen bir sesle "Anam babam sana fedâ olsun yâ Resulallah!" der, "Şehid edildiğinizi duydum da..." Alemlerin Efendisi tebessüm eder, dua buyururlar. İşte İslâm uğruna çekilen ilk kılıç budur.
Mekke'de müşriklerin ezalarına rağmen inananlar hızla çoğalırlar. Efendimiz kendisine yapılanlara sabreder ama sevdiklerine yapılanlara dayanamaz. "Bari siz yeryüzüne dağılın" der, "Yüce Allah sizi yine toplar"
- Peki nereye gidelim, Ya Resulullah?
- Habeş ülkesine gitseniz iyi olur. Necaşi'nin yurdunda kimse zulme uğramaz. Allahü teâlâ sizi ferahlığa kavuşturur.
İçlerinde Zübeyr bin Avvâm'ın da bulunduğu 15 kişilik bir kafile Habeşistan'a gider. Bunda da sayısız hikmetler vardır zira bu insaf sahibi hükümdar onları iyi karşılar, emniyetlerini sağlar. Dahası bu güzel insanların olgunluğuna, bilgisine, sadakatına hayran kalır ve Müslüman olur.
İnananlar Habeşistan'da huzurludurlar ancak Efendimiz'in Medine'ye yerleştiğini öğrenince yola çıkarlar. Münevver Belde'de onları Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) karşılar. Resulullah muhacir ve ensarı kaynaştırırlar. Meselâ Zübeyr bin Avvâm ile Kâ'b bin Mâlik'i kardeş yaparlar.
Sonra Mekkeli müşrikler atlanır pusatlanır, 1500 kişilik bir ordu ile Medine'ye saldırırlar. İnananlar onları Bedr kuyularının önünde karşılarlar ki o gün Zübeyr bin Avvâm destanlar yazar. Müslümanlara zulm edenlerin nicesinden hesap sorar.
Kureyşliler bu yenilgiyi hazmedemez, bir yıl sonra yine gelirler. İki ordu Uhud önünde karşılaştığında müşriklerin ünlü cengaverlerinden Kilâb çalımlı çalımlı yürüyerek gelir ve er diler. Adam zaten iri yarıdır. Ancak Zübeyr bin Avvam karşısına çıkar. Adam kahkahalar atıp "Benimle bu mu dövüşecek?" derken ansızın devenin üstüne sıçrar. Birbirlerinin boğazına yapışırlar. Efendimiz "Onu yere düşür" buyururlar. Zübeyr'de öyle yapar. Birlikte yuvarlandıklarında korkunç bir çatırtı kopar. Zubeyr çevik bir haraketle ayağa kalkar ve rakibinin boynunu vurur. Bu mücadele Müslümanların kalbine kuvvet verir, kafirleri fena korkutur.
İslamiyete çok hizmet eden ve cennetle müjdelenen Zübeyr Bin Avvâm, Medine civarında kendisini takip eden Amr bin Cürmüz tarafından şehid edilerek 'ebedi saadet'e uçar... İNAN ARVAS
HADİS-İ ŞERİF
Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir.
Korkulu zamanlarda okunacak duâ
Korkulu zamanlarda, "Kelime-i temcîd", yani "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil'aliyyil'azîm" çok okumalıdır.
Mu'avvizeteyn, yâni iki Kul-e'ûzü'yü ve Kureyş suresini çok okumak da faydalıdır.
![]() |
Kapıları kilitlemek gerekmez
"... Yankesicilik, dolandırıcılık gibi vakalar son derece nadirdir. Bu muazzam payitahtta dükkancı herkesçe malum olan namaz saatlerinde dükkanını açık bırakıp gittiği ve geceleri evlerin kapıları alelâde bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vak'ası bile olmaz. Galata ve Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinâyet vak'alarının duyulmadığı gün yoktur.
Bir İngiliz seyyahın anlattığı şu menkıbeyi lütfen dinleyin:
Eşya nakletmek üzere bir köylünün yük arabasını kiraladım. Sandıklar, portmantolar, paltolar, kürkler, atkılar hep açıktaydı. Bu sırada bir Türk bana refâkat teklifinde bulundu. Öküzlerini koşumdan çıkarıp bizim bütün eşyamızla beraber sokağın ortasına bıraktı. Refâkatçıya, "Burada birisi kalmalı!" dedim. "Eşyalarınız bir hafta burada kalsa bile dokunan olmaz." dediler. Ben bu sözü kabul ettim ve avdetimle birlikte her şeyi yerli yerinde buldum. Bu vak'a bütün Londra kiliselerinin kürsülerinden ilân edilmelidir; içlerinden bazıları rüyâ gördüklerini zannedeceklerdir: Artık uykudan uyansınlar!"
A. Ubicini - "La Turquie actuelle" - 1855
Hayal Tiyatrosu: Şefkat 11
Gözyaşların damlasın üzerime
Her şey bir arkadaşımın elime tutuşturduğu bir yazıyla başladı... Fatıma annemizle ilgili bir yazı... Orada okuduğum bazı şeyler beni benden aldı... Akşamında annem beni Seyyide Hanıma götürdü... Ondaki başkalık çarptı beni...
- Nasıl bir başkalık gördün...
- Tek cümleyle söylemem gerekirse... O, o kadar temizdi ki, kendimin ve yaşantımın kirini gösterdi bana...
- Güzel bir farkına varış...
- Sonrasında beni yetiştiren kültür içimde feryada dönüştü... Bu güzelliğin karşısında kirli olduğumu kabul etse de, öyle kalmak istedi içimdeki bir şeyler...
İtirazlar yükseldi dünyamda... Ardı ardına soru işaretleri patladı bir volkan gibi... Onlar gibi olmak için, böyle olmamam gerekiyordu...
- Yani
- Yani... Beni bu hale getiren nefsani şeylerden kurtulmam lazımdı... Halbuki ben onlara küçük yaşımdan itibaren bağlanmıştım... Çevrem de bana buna göre değer veriyordu... Onları terk etmek çok zor geliyor bana...
Açıkçası İslamiyet'e inanıyorum... Ondaki güzellikleri yaşayan Seyyide Hanım ve çevresindeki hanımlara hayranlık duydum... Ama beni yetiştiren dünya onlara benzememe izin vermiyor... Kimsenin elimi, kolumu bağlayıp, 'Onlar gibi olmana izin vermiyorum' dediği yok... Ama içimde daha güçlü bir şey, bundan daha güçlü bir şekilde beni tutuyor, engelliyor... Bunu fark ettim dünden beri... Sanki ikiye ayrıldım... Bir tarafım, 'Gerçeği gördün... Onları o güzelliğe getiren şeyin ne olduğunu da hissediyorsun. Ne duruyorsun' derken, bir tarafım, 'Onlara benzemek için şu an zevk aldığın ve değer görmene sebep olan bir düzine alışkanlığını terk etmen gerekiyor' diyor...
İçimde eski olanlar 'gitme' diyor… Ama başka bir şey 'gel' diyor…
- Ne o gel diyen?
Seyyide Hanımın gittiği yer orası… Orada ne olduğunu bilmiyorum… Kaf Dağı'nın ardı gibi… Ama orada ne varsa… Bilmediğim bir şey olsa da…
- Hadi söyle canım, ağlama bir tanem…
- Orada ruhumun ilk defa varlığını tattığı ne varsa…
- Evet!... De hadi!...
- Onu seviyorum… Çok seviyorum…
- Gel bir sarılayım sana, gel kardeşim… Şu akan gözyaşların üzerime damlasın… Belki bunların hürmetine kurtulurum ben de... (devam edecek)
Ömer Çetin Engin
omer.cetin@tg.com.tr
![]() |
ADANA MUTFAĞINDAN
İçli Köfte
Malzemeler:
gt; 500 gr yağsız iki kere çekilmiş kıyma
gt; 1 komposto kasesi un
gt; 250 gr ince bulgur
gt; 1 adet yumurta
gt; 1 kaşık biber salçası
gt; Yeteri kadar tuz İçi için:
gt; 500 gr orta yağlı (koyun) kıyma
gt; 1 kg soğan
gt; 125 gr margarin
gt; 1 kaşık salça
gt; Tuz, karabiber
Hazırlanışı:
Kıyma, yumurta, un, salça ve bulguru bir tepsiye alın. Elinizi ıslatarak iyice yoğurun. Soğanı ufak ufak doğrayıp margarine koyarak kavurun, içine kıyma ve salça ilave ederek pişirin. Hiç suyu kalmayacak şekilde piştikten sonra soğutun ve buzluğa koyup dondurun. Yoğrulan köftenin içinden mandalina büyüklüğünde parçalar alın, iyice incelterek oyun. Kıymalı harçtan hamur kopararak yuvarlak şekil verin ve tepsiye dizin. Bir tencerede bol su kaynatarak içinde köfteleri haşlayın. Salata ve ayranla ikram edin.