At binenin Börk giyenin

At binenin Börk giyenin
YAŞAM Haberleri

Tırtılın “dünyanın sonu” dediğine, usta “Kelebek” der sözü mucibince... Nasip olursa birçok sanatkâra çırak olacak ve yaşadıklarımızı anlatacağız sizlere. Bir nevi röportaj yapacağız ama yaşayarak...

Hazırlayan:
Mustafa Kayacan

Hayat okulunda ilk gün. Ayak alışkanlığı ile dolaşıyoruz Eminönü taraflarında.
Yeşildirek’te direk ilanları. Son ütücü, ramöyözcü, makinacılar… Maaş artı sigorta eleman arayan arayana. Ben vasıfsızlara bakıyorum tabii.
Henüz elimizde bu okula dair bir sanat yok. Neyse Kızılayhan’da bir iş bulacağız galiba.
- Abi eleman lâzım mı?
- Ne iş yaparsın?
- Ne iş olsa yaparım abi.
Bana bakıyor bakıyor ve “iyi” diyor “Yarın sabah gel başla!”
Benim için erken 8.00. Zor oluyor ama damlıyorum dükkâna.
- Merhaba usta.
- Bu saate kadar neredesin?
- Geldim usta.
- İyi de evlat burada hayat 06.00’da başlar.
- Nasıl yani?
- Yaaa. Anadolu’dan gelenler, sabahın 7’sinde mallarını alıyor, dönüşe geçiyorlar.
- Kusura bakma usta bilmiyordum.
- Tamam geç içeri, karnın aç mı?
- Saol usta.
- O zaman çay kap gel bakalım.
- Peki usta.
Çayları yudumlarken “Usta nasıl başladın?” diyemeden. “Çırak ustayı sollamazsa sanat ölür” sözünü benimsemiş üslubuyla konuşuyor:  
- Bugün kesim günü, sende tut ucundan.
Önce kalıplar çizilecek, sonra kesilecek. Bir zorluğu yok bak. Al şu makası eline. Dikkat et makastar makasıdır, herkese
verilmez ha! Şimdi bizim diktiğimiz bu modelin ismi ne usta?
- Ha bu mu? Alp kıyafeti için börk. Biraz daha çalış Ertuğrul Gazi kıyafetlerine Halime Sultan kostümlerine de geçersin zamanla.
- Onları nerede giyiyorlar?
- Artık damatlar gelinler de bunlarla çıkıyor konuklarının karşısına. Damatlar için işlemeli yelek, şalvar, kuşak yolluyor, fesinden körüklü çizmesine, hançerinden kılıcına tedarik ediyoruz icabında. Mesela Gaziantep’te yemeniciler, Tokat’ta örme çelik zırh yapan ustalar var. Denizli, Aydın tarafında körüklü çizme yapanlar. Osmanlıda savaşçı kadar esnaf da kıyafetine dikkat eder. Görmüşsündür şerbetçiler bile  motifli libaslar giyerler.
- Siz de bunları yaşatıyorsunuz bu arada.
- Yaşatacak öyle çok şey var ki. Mesela levent ve kaptan-ı derya kıyafetleri. Çocukluğumuzda Türkiye Çocuk dergisi okurduk, Hızır Bey ve Yadigâr’ın kıyafetleri aklımdadır hâlâ.
Ustam, el emeği göz nuru yaptığı börklerden uzatıp “Şimdi giyinelim bakalım” demesin mi? kendimizden geçtik artık.
“Ah ah o günler, nasıldı?” diye diye hayaller kelimeler ile uçuşup gitti, sonunda gün de bitti. Ortalığı iyice topla, güzelce süpür, bugünlük bu kadar.

PEKİ USTAM
Geçmişte “bir varmış ve bir yokmuş” ile başlardı masalsı anılar. Şimdilerde yerini aldı tabletler ve cep telefonları ile avutulanlar. Bozulmuşluk “yepis yeni” şeyleri doldurur farkında olmadan. Hayallerimiz çok ötede değildir çoğu zaman. Dolabımızın içindeki bir kıyafet bizi tutup çıkarır gerçekliğimize. Eline iğneyi alıp da dağı delmeye gönül vermişlerden biri de Muzaffer Ustam.

Bu arada konuyu atladık, kendisi dönem kıyafetleri dikiyor. Diriliş kostümleri, börk, yelek, dizçek, kolçek, kemer, bileklik yapıyor. Diriliş reyting rekoru kırdıkça ona da siparişler geliyor. Zaten insanlarda bir uyanış var. Osmanlı sevgisi yükseliyor. Bir taraftan da Muzaffer usta çıraklık günlerini anlatıyor.

YIL 87 İDİ HİÇ UNUTMAM
- Bu işe girdiğimde 12 yaşlarındaydım daha. İlk işe başladığım gün verdiler elime süpürgeyi ortalığı temizle, çay söyle, getir götür kovala.  
Gömlek ve pantolon imal eden bir atölye idi. Düğme dikmekten başladık, sonra ütü derken senin gibi makası elimize tutuşturdular. Gün geldi kendi işimi kurmaya karar verdim ve bir arkadaşla birlikte Kapalıçarşı’da hediyelik eşya işine başladık.
- Hediyelik eşya derken usta?
- Bildik şeyler işte nargile fes filan. Yöresel kıyafetler de dikkatimizi çekiyordu. Alsak gider miydi acaba? Kararttık gözümüzü 4-5 takım aldık. Baktık ilgi var, kendimizi bulduk bu dünyada.
- Sonra imalata mı geçtiniz?
- Aynen, o zamanlar sünnet çocuklarına çok özeniyorlardı, ilk şehzade kıyafetini biz çıkarttık kapışıldı âdeta. Benzerini yapanlar çoğalmaya başladı. Demek ki doğru yoldayız, devam.
- Ortağı göremedim usta?
- Ortağımla 12 yıl birlikte koşturduk. Kardeş gibiyiz, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez hâlâ. Ben dönem kıyafetlerine döndüm, o yöresele ağırlık verdi. Paslaşırız sürekli.  
- Bunlar kime hitap ediyor?
- Sünnet, doğum günü, mevlit gibi merasimler için müşterilerimiz özel kıyafet istiyorlar.  Özellikle “Diriliş Ertuğrul” ve “Payitaht” sonrası insanlarımızın ecdada olan hasreti aşikâr oldu.
- En çok neyi yapmayı seviyorsun?
- Kavuk. Piyasada herkes yapamıyor. Bu yönde çok talep oluyor. Sarık sarmayı da çok seviyorum.
- Burası ayakaltı değil, sizi nereden buluyorlar usta?
- Biliyorsun artık internet girdi hayatımıza. Memnun kalanlar eşini dostunu da yolluyor. Bu yüzden malzemeye de işçiliğe de çok itina gösteriyoruz.
- Yurt dışından talep var mı?
- Olmaz olur mu, onlar daha çok itibar ediyor. İngiltere, Almanya, Hollanda, Belçika’ya gidecek siparişler var. Balkan coğrafyası zaten hayran bunlara. Bir Pakistanlı ile çalışıyoruz, kendisi Londra’da toptancı, bayağı iş yaptık onunla.
- “Feshanem” fes yaptığınız için mi?
- Fes de yapıyoruz tabii de, o bizim yeğenin işleri, zeki çocuk geldi bir gün, beş dakikada markayı buldu gitti.
- Peki bunların fiyatları
ne civarda…
Sanıldığı gibi pahalı değil, takımlar 150 liradan başlıyor isteğe göre artıyor tabii. Eh inci mercan isteyen bedelini ödüyor.

BAYANLAR BİNDALLIDAN VAZGEÇMİYOR
Osmanlı’da hanedanlık rengi kırmızıdır. Halk ise mor, mavi, pembe gibi canlı renkleri tercih edermiş. Gelinin yüzünü örten duvak mutlaka kırmızı olur. Sonra Batı etkisiyle renkler açılmış. Araştırmıştım, beyaz gelinliği, ilk kez 1890’dı galiba, Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamid Han’ın kızı Naime Sultan giymiş. Sonra bir anda yayılmış kadınlar arasında. Hâlbuki bindallının mazisi 5 asır öncesine dayanıyor.
- Bindallı dediğin şunlar mı usta?
- Evet, o kadife olanları çıkar da bak.
- Çok güzel, sim sırma işlemeli dallar, yapraklar, çiçekler canlı gibi âdeta.
- Adı üzerine bindallı, kültürümüzde ne güzellikler var. Kumaşları tanımak bilmek lazım.
Çuha, atlas, keçe, arakiye üstüne de işlenirler.
Ustam anlatırken dalıyorum bir yandan. Ne yakışır ama bunlar gelinle damada...
At üzerinde peeeh. Ne zarif ve ihtişamlıymış ecdat.
Kız evden çıkarken hüzünlü anlar yaşanır, analar babalar ağlatılır. Gelin adayının da ağlaması lazım yoksa söz olur: Bunun gönlü var kocada!..
- Olsun usta fena mı?
- Eskiden edep önemliydi elbette gönlü olacak ama belli etmeyecek etrafa.
- Ölçüsü nasıl oluyor bunların?
- Kıyafetlerimiz bol ve dökümlü olduğu için ölçü pek icap etmez. Zaten kuşaklar beli toplar. Bazıları boy ölçüsü verir, zayıf topluca diye tarif edince tamamdır.

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...