'2,5 milyonluk borç varken 6 milyonu reddettim'

'2,5 milyonluk borç varken 6 milyonu reddettim'

YAŞAM Haberleri

Türkiye’nin ilk yerli çizgi filmini yapan, 9 yıldır milyonlarca çocuğa güzellikleri anlatan Ayşe Şule Bilgiç, Pepee ile Düşyeri’ni dünya turuna çıkarıyor. Bu sürede 3 kere dibi gören, 2,5 milyon liralık borca rağmen 6 milyonluk teklifi elinin tersiyle iten Bilgiç...

CANAN ERASLAN

Televizyon izlemeye başladığımız yıllardan beri milyonlarca çocuk Çin, Japon, Amerikan karakterlerin çizgi filmleriyle büyüdü. Onların kültürünü öğrendi, onların deyimlerini öğrendi, vurgularıyla haşir neşir oldu. ‘Şaşırdığında ‘Vay canına’ , sinirlendiğinde ‘Kahrolsun’ dedi. Ta ki 9 yıl öncesine kadar. 9 yıl önce, çılgın bir kadın “Ben çizgi film yapacağım” diye yola çıktığında bilgisi, ekibi, parası yoktu ama büyük bir hazinesi vardı. Cesaret, plan yapma kabiliyeti, zeka, her geçen gün artan çalışma azmi ve sevgiden oluşan büyük bir hazine... İşte bu büyük hazinesiyle yola çıkan Ayşe Şule Bilgiç, önce iki çocuğunun annesi oldu, sonra da dünya çocuklarına el uzatma yolu olarak gördüğü Pepee’nin... Bu yolda hiç yılmadı. “Üç defa dibi gördüm” dediği batışlarda da, 2,5 milyon lira borcu varken gelen 6 milyon liralık cips teklifine “Hayır” derken de... Şimdi ise dünyanın 18 ülkesinde, 9 dilde çocuklara ulaşmak üzere yola çıkıyor. Ayşe Şule Bilgiç “Çocuklara dokunarak hem mutlu olmayı hem para kazanmayı seçtiğimde Arşimet’in ‘Buldum’ çığlığıyla sokağa fırlamasına benzer bir ruhla harekete geçtim” diye özetlediği süreci anlattı...

¥ Ne oldu, nasıl oldu ‘Buldum, buldum’ noktasına ulaştınız?
Ailem ‘erkek gibi kız, motosiklete biniyor, tekvando yapıyor’ diye benden torun olmayacağına inanmıştı. Diğer hanım hanımcık kızlarındaydı umutları. Ben anneliğin aslında ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu keşfettiğimde, işimde de çocuk için bir şey yapmaya döndüm. Annelik, çocuğu doğurmak, büyütmek, okutmak, varlık falan değil. Onun insan olma sürecine nasıl eşlik edeceğinle ilgili büyük bir sorumluluk annelik. İşte ben anne olmaya, bir çocuğun hayatında sağlayacağım farkı anladığımda karar verdim. “Şanslıysam, 1-2 çocuk yaparım, onların mutluluğuna katkı sağlarım; çocuğa dokunan bir şey yaptığımda ise milyonlarca çocuğa” dedim... Hem çocuk yapacağım hem de çocuğa dokunacak bir iş. İşte bunu bulduğumdaki an, Arşimet’in çıplak sokağa fırladığı an gibiydi. Çünkü ben sosyoloji, insan sevgisi, dünya görüşü ne varsa kendi çocuğuma vermek istiyorum. Doğru zamanda, doğru yaşta. Bu onun hayatına verilebilecek en güzel hediyeydi. Evet, sabah uyandığımdan başımı yastığa koyduğum zamana kadar yapacağım şey çocukla ilgili olmalıydı.

¥ İlk çizgi film mi geldi aklınıza?
O zaman çocuklara dair bir drama yok. Köpek ve çocuğun başrolde oynadığı bir dizi çekmeye karar verdim. Okul döneminde çeşitli işler yaparken, televizyon dünyasının A’dan Z’ye içinde olmuştum. Pulsar’ı yazdım, tasarladım, çektim, yönettim, ne gerekiyorsa yaptım. Ve müthiş tuttu.

¥ Çizgi film... Düşünmek, planlamak, hayata geçirmek... Nasıl harekte geçtiniz?
Pulsar’ın başarısından sonra çizgi filmi keşfettim. Çizgi filmle çocuklara dokunmak... Maden bulmuş gibiydim ama Türkiye’de hiç çizgi film çekilmemiş. Yetişmiş insan yok, nasıl yapılır bilen yok. Diyelim ki her şeye rağmen yaptık. Nasıl, nerede yayınlatacağız? Bugünkü gibi internet yok, tematik kanallar yok. Bu arada Eskişehir’de Anadolu Üniversitesinin çizgi film bölümünden her yıl 15 kişinin mezun olduğunu öğrendim. Bu müthişti. Hesapladım, araştırdım, 150 bin dolara kafamdaki projeyi üretebiliyorum. Donanım, yazılım, lisans maliyetleri, hepsi. Ulusal kanallara gittim. “Yabancı çizgi film yayınlıyorsunuz. Ben yaparsam aynı yeri ve  bütçeyi bana verir misiniz” dedim, “Veririz” dediler. Peki kaç para veriyorsunuz? Cevap: Bölümüne 100-150 dolar. Nasıl olur? Param yok, sermayem yok. Velhasıl, buraya kadar gelmiş çok kişi vardı ama hepsi bu resme bakıp vazgeçmişlerdi demek. 150 bin dolara mal edip 150 dolara satabileceğin bir iş iş değildir demişlerdi. Bense aynı resme bakıp “O yapan nasıl 150 dolara verebiliyor” dedim.

¥ Çıkışı nasıl buldunuz?
Anneliğim, gazeteci kimliğim, gözlemciliğimle, psikolojik bilgimle yaparım diye düşündüm. Eskişehir’deki o mezunlarla bağlantı kurdum. Ecnebinin 70 kişiyle yaptığını ben 3 kişiyle yapacaktım. Senaryo, müzik, görselleştirme... Senaryoları ben yazarım. Anneyim, pedagoji bilgim var. Eşim Kıraç, dizi müziği kavramını getirmiş, dizilere anlam katan adam. Ona dedim ki; bunun çocuk versiyonunu yapacaksın. “Peki” dedi. Ardından yolu animasyondan geçen 200-250 kişiyle görüştüm. Tanıdığım psikologlarla görüştüm ve ‘104 bölüm Pepee izleyen bir çocuğun kazanımları’ diye bir şey hazırladım. Eşim Kıraç müziklerini yaptı, bölüm üretmeye başladık.

¥  Para aldı mı sizden Kıraç?
Yok almadı :)

¥ Nerede yayınlayacağınız belli değilken neye güvenip yola çıktınız?
Evet, ben en iyisini yapayım, mutlaka para kazanırım doğrumdan hareket ediyordum yine. Biz çalışırken bir gün bir faks geldi. TRT Çocuk diye bir kanal kuruluyor ve hedefleri yüzde 70 yerli içerik. “Elinizde çocuk programı yapacak ekipler var mı” diye soruyorlar. Tabii bana değil, Kıraç’ın şirketine geliyor ve onlar da bana gönderiyorlar. Herkes proje, fikir götürürken biz bölüm izlettik. Kabul edildiğinde herkes sordu kim torpil yaptı diye. Hiç kimse. Onların çizgi filme ihtiyaçları vardı, bizim de çizgi filmimiz vardı.

¥ Büyüme nasıl oldu?
TRT’ye kabul edildik, kadro kurmamız lazım. Eskişehir’e yatırıma karar verdim. 15 mezun çok önemli potansiyeldi. Anadolu Üniversitesi içindeki Teknokent’e AR-GE binası kurduk. Teknokent’e kabul edilen ilk çizgi film AR-GE’si olduk. Çok heyecanlı bir ekip olarak işe başladık. İlk bölümün ardından reytingler uçmaya başladı. Müthiş bir şeydi. Herkes Pepee’yi konuşuyordu. Pazarlamasız, habersiz büyüdük. 8-9 senedir vitrinde hiç sırtı yere gelmedi. Hâlâ 104 bölüm, 4 nesil büyüttü. Hakkımızda 12 araştırma tezi hazırlandı.

¥ Şimdi ‘dünya’ diyorsunuz yani...
Evet. İlk günden beri “Dünyanın bütün çocukları” diye yola çıkmıştım. Şimdi vizyonum “Dünyanın bütün ebeveyn ve çocukları” diye değişti. Şu ana kadar Ayşe Şule olarak 9 senede Türkiye’de %98 marka bilinirliği ile buraya kadar geldim. Dünyaya açılma konusunda yalnız ilerleyemeyeceğimi düşündüm ve yatırım alma sürecine girdik, başarıyla tamamladık. Şu an isim vermek istemiyorum ama Türkiye’nin en büyük ve ünlü iş adamları dediğimde aklınıza gelenlerin 9’u, Düşyeri’ne ve dünyaya açılma stratejimize yatırım yaptı. Türkiye’de doğan, dünyaya açacağımız yepyeni dijital projemize.

ÜÇ KERE DİBİ GÖRDÜM
Pepee’nin annesi, kendi çocuklarına ne yedirip içiriyor, ne giydiriyorsa, Türkiye’deki milyonlarca çocuğa da aynı hassasiyetle yaklaşmış. “Üç kere dibi gördüm” diyor finansal zorluğunu anlatırken ve ekliyor: Vitrinde harikaydık hep ama 9 sene içinde üretici olan kısma o kadar odaklandım ki, şirketin de ayrıca yönetilmesi gerekliliğini biraz atladığım zamanlar oldu. Muhtasar ne, SGK nasıl ve ne zaman ödenir, bordro nasıl yapılır bilmeden girişimci oldum ama 9 senede bir şirket en dipten nasıl finansal olarak çıkarılır artık çok iyi biliyorum. Epey stresli bir işletme masteri yapmış oldum.

MİNİKLERİN YÜZDE 98'İNE DOKUNDUM
İyi bir strateji ile Düşyeri düze çıkmış, Ayşe Şule Bilgiç hem finans, hem bilanço öğrenmiş. Hep iş planları yaparak ilerlemiş olan Bilgiç, lisanslı ürünle ilgili sınavını şöyle anlatıyor: O dönem teklifleri yağıyor. Oyuncak, diş fırçası, macunu var. Gıdada çok hassasız. Lisans ekibi bir gün geldi;  ‘Çikolata, şekerli ürün, o bu şu hiçbir gıdaya lisans vermiyoruz, nereden para kazanacağız peki” diye sordu ben de ona çocuğunun ne yemediğini sordum. “Sebze, zeytin yemiyor benimki” dedi. O zaman git sebze, zeytin lisansla dedim. Marmara Birlik’le zeytin lisansladık. Kitaplara, sağlıklı oyuncaklara evet diyoruz. 2,95’ten kitap satıp 1,5 milyon çocuğa ulaştık. Dört binden fazla barkodlu ürünü var markamızın. Aklınıza gelebilecek her şey. İç çamaşırı, ayakkabı, yatak örtüsü, çorap... Çocuğun üzerinde görmek isteyeceği her şey var.

ÇOCUKLARIN TEPKİSİ, EN BÜYÜK GURUR
Ayşe Şule Bilgiç, bir çocuğa nasıl dokunduğunu anlattığı şu anısıyla gurur duyuyor: Bir ana sınıfı öğretmeni aradı. Tatilde neler yaptıklarını sormuş öğrencilere. Biri anlatmaya başlamış, “Biz sirke gittik öğretmenim. Filler, aslanlar vardı” diye... Diğer çocuk patlamış. “Sen çok kötü bir çocuksun. O sirklerdeki hayvanlara işkence yapılıyor. Sen gitmesen onlar orada olmaz, sakın bir daha gitme” diye bağırmış. Sonra öğretmen sormuş çocuğa nereden öğrendiğini bunu. O da “Pepee’den öğrendim” demiş. Çünkü biz bir bölümde bu konuyu tam da çocuğun anlattığı gibi aktarmıştık.

UYKULARINI KAÇIRAN KÖTÜ TECRÜBE
Ayşe Şule Bilgiç, İletişim okurken, yolu bir reklam ajansından da geçmiş. Orada yazdığı bir reklam metni ise olay olmuş ama o gün reklamcılıktan da vazgeçmiş. Onu şöyle anlatıyor: Ajansta çalışırken üretici ekipte değilim ama bir metin yazdım, dosyalarla birlikte verdim ve benim metnim seçildi. O uluslararası otomobil yüz binlerce sattı ve ödül olarak ekibe bir şeyler yapmak istedi. Ben de aracı bir süre kullanmak istediğimi söyledim, verdiler: Benim anlattığım müthiş cümlelerle hiç ilgisi yoktu aracın. Üç gün evden çıkamadım. Sanki o yüz binlerce insanı ben kandırmışım gibi hissettim. İçime sinmeyen hiçbir şey için tek satır yazmamaya karar verdim ve reklamcılığa veda ettim.

CİPSTEN GELENE HAYIR
“Bir keresinde 2,5 milyon lira borcum vardı. O kadar parayı da hiç bir arada görmemişim. Dünyanın bütün çocuklarına harika şeyler yapmak için çıktın Ayşe ama 2,5 milyonluk borcun altından nasıl çıkacaksın? Maaşları 6 aydır düzenli ödeyemiyordum. Para geliyor ama gelir-gider şaşmış, ödemeler kilitlenmiş. Yapılandırma yoluna gittim, 8 ay daha düzensiz maaş devam edecek. Tam o arada 6 milyon liralık cips anlaşma teklifi geldi. Cips paketlerinin üzerine Pepee basmak istiyorlardı. Onlara ‘Size şu an ne cevap vereceğimi biliyorum ama yarın cevap vereceğim’ dedim. Pazar araştırması yapmışlar, Pepee’nin satın aldırmaya etkisi yüzde 96 çıkmış. Onlar kesin ‘evet’ diyeceğimi düşünüyordu. Arkadaşlarımla oturdum, dedim ki ‘6 milyonluk bir teklif var. Ben hayır diyeceğim. Çünkü ben Düşyeri’ni çocuklara cips yedirmek için kurmadım. Yanlış yaptığımı düşünüyorsanız bugün bizi terk edin. Ben Düşyeri’nde olduğum sürece böyle devam edecek. Kendi çocuğuma yedirmeyeceğim içirmeyeceğim giydirmeyeceğim oynatmayacağım hiçbir işi yapmayacak, bunlardan para kazanmayacak Düşyeri” dedim. Hepsi benimle aynı fikirde oldu. Onlardan sözü aldım. Bugün bütün çalışma arkadaşlarımla gurur duyarak baktığımız ‘hayır dedelerimiz” listemiz var bizim. Herkesin can attığı markalara biz  ‘hayır’ diyoruz. Çocuğumuz için almadığımız hiçbir ürünün üzerinde DÜŞYERİ yazmasına izin vermiyoruz. Ben çocuğuma cips, paketli gıda yedirmiyor, boyası doğal olmayan oyuncakla oynatmıyorsam, diğer çocuklar da benim çocuklarım ve onlar için de yapmam bunu.

 

 

Düzenleyen:  - YAŞAM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...