Türkiye gazetesi Uludere'de
- Güncelleme:
TÜRKİYE
Haberleri
Osman Sağırlı ve Adem Demir, 35 kişinin hayatını kaybettiği Uludere'de yaşanan dramları yazdı.
Her birinin ayrı bir hikâyesi vardı. Kimisi harçlığını çıkarmak, kimisi sevdiğine kavuşmak için düşmüştü yola. Kimi yeni başlamıştı bu kaçakçılığa, kimisinin ise baba mesleğiydi. Yetim Osman'ınki gibi... Babasını kaybedip yetim kalan Osman, çocuklarını da yetim bıraktı...
OLAYDAN KURTULANLAR NE DEDİ?
ULUDERE SAVCISI HANGİ KARARI VERDİ?
KAYMAKAM'A SİPER OLAN ADAM KİMDİ?
Yan yana kazılmış 35 mezar. Her birisi renkli renkli çiçeklerle süslenmiş. Olayın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen mezarlıkta feryatlar yükseliyor. Kolay dineceğe de benzemiyor. Zira acıları çok büyük. 8-10 yaşlarından üç kız çocuğu soğuk havaya aldırmadan bir kabrin başında durmuş sessizce gözyaşı döküyor. Yaklaşıp sohbet ettiğimizde isminin Esra olduğunu söyleyen 10 yaşındaki kız çocuğu, "Babam yetim büyüdü. Bizleri de yetim bırakarak gitti" diyor.
HEPSİ İNSAN
2011 yılının son günlerinde 28 Aralık'ta meydana gelen ve 35 köylünün ölümüyle sonuçlanan trajik olayın yankıları sürüyor. Mazot kaçakçılığı yaptıkları için Kuzey Irak'tan Türkiye sınırına geçmeye çalışırken F-16'larla bombalanarak öldürülen köylüler için çok şey söyleniyor. Kimileri köylülerin, kaçakçılık yaptıkları için ölmeyi hak ettiklerini savunurken, kimileriyse onları teröristlikle suçluyor. Suçlamalara köylülerin büyük bir bölümünün son seçimde oylarını Barış ve Demokrasi Partisi'ne vermeleri, bazılarının adına açılan sosyal paylaşım sitesindeki mesajları gerekçe gösteriliyor. Oysa ne olursa olsun hepsi bu ülkenin vatandaşları. Üstelik kendi devletinin uçaklarından atılan bombalarla ölmüş olmalarından daha yalın bir gerçek yok. Ayrıca her şeyden önce hepsi insan ve her birinin çok çarpıcı ve trajik bir hayat hikâyesi var. İşte küçük Esra'nın babası Osman Kaplan da onlardan biri.
YETİM BÜYÜDÜ YETİM BIRAKTI
Osman Kaplan, daha çocuk yaşta babasını kaybediyor. Annesi ise başkasıyla evleniyor. 5 kardeşiyle birlikte yetim kalan Osman Kaplan'a köyde yakınları bakıyor. Yetim büyüyen Kaplan, uçaktan atılan bombalarla hayatını kaybederken, o da geride boynu büyük 5 yetim çocuk bırakmış. Amcasının oğlu Ekrem Kaplan, şunları söylüyor: "İnanılmaz bir kader. Osman yetim kaldı yakın akrabaların ve köylülerin destek ve yardımıyla büyüdü. Aynen babası gibi genç yaşta öldü. Şimdi onun 5 yetimi var. En büyük oğlu ise 11 yaşındaki Özkan. Şimdi bu çocuklar yetim büyüyecekler" şeklinde konuşuyor.
Osman Kaplan'ın eşi Pakize'nin ağzını bıçak açmıyor. İki oğlu ve üç kızıyla birlikte iki göz evde oturan Pakize Hanım bir şey söylemese de içinde bulundukların manzara her şeyi anlatmaya yetiyor. Kaldıkları ev derme çatma bir yapı. Banyo ve tuvaleti bile yok. Kaçakçılık yaparak geçimini sağlayan Osman Kaplan'ın evin dışında yaptırdığı banyo ve tuvaletin ise kapı ve pencereleri olmadığı için bezlerle örtülmüş durumda. Yakınlarından bir kadın, "İşte köylülerin çektiği rezalet bu. Günlük 50 lira için canlarını verdiler. Geride ise yetimler bıraktılar. Şimdi bunların hali ne olacak?" diye soruyor. Ekrem Kaplan, "Bu köyde fakir-fukara, garip-gruba kaçağa gidiyordu. Bu insanların başka çareleri yok. Şimdiye kadar serbest yapılıyordu kaçakçılık. Ne oldu da devlet fikir değiştirerek katliam yaptı" diyerek isyanını dile getiriyor.
NİYE BOMBALANDILAR?
Köyde konuştuğumuz 7'den 70'ine kadar herkes aynı cümlelerle anlatıyor olayı. Gülyazı ve Ortasu köyleri askeri bölgelerin içindeler. Bu köylerin hem doğusunda hem de batısında tabur ve karakollar mevcut. Bölgede köylülerden çok asker var. Kaçakçılık ise askerlerin kontrolü altında yapılıyor. Bölgedeki tüm güvenlik güçlerinin kaçakçılıktan bilgileri var. Öyle ki buraya askerliğini yapmaya gelen gencecik askerler bile bir iki hafta sonra kimin ne tür kaçakçılık yaptığını biliyorlar. Hatta bir defasında nereden yakıt alabileceğimiz bir askere sorduğumuzda asker ismini verdiği bir köylüde kaçak akaryakıtın olacağını söylemişti. Durum böyle olmasına rağmen köylülerin uçaklarla bombalanarak öldürülmesine Gülyazı ve Ortasu köylüleri bir anlam veremiyor."
HEPSİ İNSAN
2011 yılının son günlerinde 28 Aralık'ta meydana gelen ve 35 köylünün ölümüyle sonuçlanan trajik olayın yankıları sürüyor. Mazot kaçakçılığı yaptıkları için Kuzey Irak'tan Türkiye sınırına geçmeye çalışırken F-16'larla bombalanarak öldürülen köylüler için çok şey söyleniyor. Kimileri köylülerin, kaçakçılık yaptıkları için ölmeyi hak ettiklerini savunurken, kimileriyse onları teröristlikle suçluyor. Suçlamalara köylülerin büyük bir bölümünün son seçimde oylarını Barış ve Demokrasi Partisi'ne vermeleri, bazılarının adına açılan sosyal paylaşım sitesindeki mesajları gerekçe gösteriliyor. Oysa ne olursa olsun hepsi bu ülkenin vatandaşları. Üstelik kendi devletinin uçaklarından atılan bombalarla ölmüş olmalarından daha yalın bir gerçek yok. Ayrıca her şeyden önce hepsi insan ve her birinin çok çarpıcı ve trajik bir hayat hikâyesi var. İşte küçük Esra'nın babası Osman Kaplan da onlardan biri.
YETİM BÜYÜDÜ YETİM BIRAKTI
Osman Kaplan, daha çocuk yaşta babasını kaybediyor. Annesi ise başkasıyla evleniyor. 5 kardeşiyle birlikte yetim kalan Osman Kaplan'a köyde yakınları bakıyor. Yetim büyüyen Kaplan, uçaktan atılan bombalarla hayatını kaybederken, o da geride boynu büyük 5 yetim çocuk bırakmış. Amcasının oğlu Ekrem Kaplan, şunları söylüyor: "İnanılmaz bir kader. Osman yetim kaldı yakın akrabaların ve köylülerin destek ve yardımıyla büyüdü. Aynen babası gibi genç yaşta öldü. Şimdi onun 5 yetimi var. En büyük oğlu ise 11 yaşındaki Özkan. Şimdi bu çocuklar yetim büyüyecekler" şeklinde konuşuyor.
Osman Kaplan'ın eşi Pakize'nin ağzını bıçak açmıyor. İki oğlu ve üç kızıyla birlikte iki göz evde oturan Pakize Hanım bir şey söylemese de içinde bulundukların manzara her şeyi anlatmaya yetiyor. Kaldıkları ev derme çatma bir yapı. Banyo ve tuvaleti bile yok. Kaçakçılık yaparak geçimini sağlayan Osman Kaplan'ın evin dışında yaptırdığı banyo ve tuvaletin ise kapı ve pencereleri olmadığı için bezlerle örtülmüş durumda. Yakınlarından bir kadın, "İşte köylülerin çektiği rezalet bu. Günlük 50 lira için canlarını verdiler. Geride ise yetimler bıraktılar. Şimdi bunların hali ne olacak?" diye soruyor. Ekrem Kaplan, "Bu köyde fakir-fukara, garip-gruba kaçağa gidiyordu. Bu insanların başka çareleri yok. Şimdiye kadar serbest yapılıyordu kaçakçılık. Ne oldu da devlet fikir değiştirerek katliam yaptı" diyerek isyanını dile getiriyor.
NİYE BOMBALANDILAR?
Köyde konuştuğumuz 7'den 70'ine kadar herkes aynı cümlelerle anlatıyor olayı. Gülyazı ve Ortasu köyleri askeri bölgelerin içindeler. Bu köylerin hem doğusunda hem de batısında tabur ve karakollar mevcut. Bölgede köylülerden çok asker var. Kaçakçılık ise askerlerin kontrolü altında yapılıyor. Bölgedeki tüm güvenlik güçlerinin kaçakçılıktan bilgileri var. Öyle ki buraya askerliğini yapmaya gelen gencecik askerler bile bir iki hafta sonra kimin ne tür kaçakçılık yaptığını biliyorlar. Hatta bir defasında nereden yakıt alabileceğimiz bir askere sorduğumuzda asker ismini verdiği bir köylüde kaçak akaryakıtın olacağını söylemişti. Durum böyle olmasına rağmen köylülerin uçaklarla bombalanarak öldürülmesine Gülyazı ve Ortasu köylüleri bir anlam veremiyor."
ÇOCUKLARIN BOYNU BÜKÜK... Evini geçindirmek için kaçakçılık yapan Osman Kaplan'ın 5 yetiminin de boynu bükük... İki oğlu ve 3 kızıyla kalan Pakize Kaplan, bir taraftan acısını yaşarken bir taraftan da ne yapacağını düşünüyor! Çocuklar ise her gün köy mezarlığına gidip doyamadıkları babaları için dua ediyor! |
HİKÂYELERİ MEZAR TAŞINDA Bombardımanda hayatını kaybeden 35 kaçakçı Gülyazı köyü mezarlığında yan yana defnedildi. Mezarlıklarda yazılan yazılar ise oldukça yürek burkucu. Ölenlerden birinin mezarına "Bilgisayar parası toplamak için gitti" diğerine de "Babası evde yok. Cuma günü sınavı vardı. Annesi gitme dedi gitti. Okul harçlığı için gitmişti" notları bırakıldı. |
İŞTE YOKLUĞUN RESMİ Kaçakçılık yolunda can veren Osman Kaplan'ın eşinin ağzını bıçak açmıyor. İki oğlu ve üç kızıyla birlikte iki göz evde oturan Pakize Kaplan, bir şey söylemese de içinde bulundukları manzara her şeyi anlatmaya yetiyor. |
KURTULANLAR KONUŞTU Savcıdan gizlilik kararı 35 kişinin hayatını kaybettiği Uludere soruşturmasında dün ilginç bir gelişme yaşandı. Uludere Cumhuriyet Savcılığı, Uludere dosyasına gizlilik kararı koydu. Bir tarafta özel yetkili savcılar soruşturmayı derinleştirirken diğer taraftan Uludere Cumhuriyet Savcılığı'nın da soruşturma ve incelemesini devam ettirdiği öğrenildi. Olaydan sağ olarak kurtulan 3 köylü, dün Uludere Adliyesi'ne çağırılarak ifadeleri alındı. Mağdur sıfatıyla savcılara bilgi veren Servet Encü, Hacı Encü ve Davut Encü olayda bir kasıt olduğunu kendilerinin, bilinçli olarak hedef alındığını söylediler. Davut Encü savcıya verdiği ifadesinde "İsteselerdi bizi sağ salim yakalabilir, hakkımızda gerekli işlemleri yapabilirlerdi. Oysa bunu yapmak yerine hepimizi bombalarla öldürmek istediler, biz tesadüfen hayattayız" dedi. |
Emin Kaya, Uludere Kaymakamı Naif Yavuz'a kalkan oldu. KAYMAKAMA SİPER OLDU ülkenin konuştuğu KAHRAMAN KÖYLÜ Taziyeye giden Uludere Kaykamamı Naif Yavuz, köylülerin arasına karışan bir grup provokatörün linç girişimine maruz kalmıştı. Kaymakam Yavuz, kendisine saldıranların hiçbirinin Uludereli olmadığını, aksine kendisini o kalabalığın içinden köylülerin kurtardığını söylemişti. Olay anında çekilen fotoğraflarda da bu durum açık seçik görülüyor. Provakatörler Kaymakam Naif Yavuz'u linç etmek isterken, köyün yerlilerinden olduğu anlaşılan yaşlı bir adam, kendisini saldırganlara siper edip kaymakamı olay yerinden kaçırmaya çalışıyor. Kaymakama vurmak isteyen provoköterleri püskürten yaşlı köylü uçan tekme ve yumruklar Naif Yavuz'a gelmesin diye, gücü yettiğince saldırganları durdurmaya çalışıyor. Ve onun bu gayretleri sonucunda Uludere Kaymakamı olay yerinden kaçırılarak kurtarılıyor. Kaymakama kalkan olan köylünün Emin Kaya olduğu öğrenildi. |
Garibe Ürek, "Adem'in gözleri açıktı. Kaç defa kapattılarsa da yine açıldı" dedi. NİŞANLI GARİBE, GARİP KALDI Çeyizin ne anlamı var? Adem Ant, 18 yaşına yeni basmıştı. Eve ekmek getiren tek kişiydi. Ailesini geçindiriyor, evlilik hazırlıkları yapıyor bir yandan da Artuklu Üniversitesinde okuyan ablasına harçlık gönderiyordu. 5 ay önce nişanlanmıştı Adem... Ailesiyle İstanbul'a giden köylüsü Garibe Ürek ile mutlu bir gelecek hayal ediyordu. İki sevgiliyi ölüm ayırdı. Nişanlısının mezarının başında gözyaşı döken Garibe, "Bütün hayallerimi, planlarımı yıktılar. Düşlerim bu toprağın altında" dedi. Nişanlısıyla hep telefondan görüştüklerini ve onun bir kere bile olsun İstanbul'a gidemediğini belirten Garibe Ürek "Çaresizlikten yapıyordu kaçakçılığı. İstanbul'a gelmesini çok istedik. Ancak olmadı. Biz gittik fakat onların imkânı yoktu. Hayallerim yok olduğu gibi binbir emekle hazırladığım çeyizim de anlamsızlaştı" diye konuştu. Adem Ant'ın ablasının feryadı ise tarih edilmez boyutlarda. Çünkü Mardin Artuklu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyan Narin Ant'a bir tek bu kardeşi para gönderebiliyormuş. Narin Ant, isyanının şu sözlerle dile getirdi: "Ablasına yani bana harçlık göndermek için hayatını heba etti. Onun ne günahı vardı? Kaçakçılık yaptığı için bizleri suçluyorlar. Bu ülkenin vatandaşıyız ve Müslümanız. Bunun hesabını kimler nasıl verecekler? Vicdanları nasıl rahat olacak. Artık ablasına okul harçlığı gönderen bir kardeşim yok" şeklinde konuştu. Narin Ant, "Bu insanları kaçakçı olmaya iten nedenleri araştırsınlar" dedi. |
38 yaşında ölen Selim Encü, geride üç yetim ve hamile bir kadın bıraktı. DOĞMADAN BABASIZ KALDILAR İkisi özürlü üç yetim birisi de ana karnında 1973 doğumlu olan ve gruptaki iki evliden biri olan Selim Encü'nün geride bıraktığı yetimlerin durumu yürek parçalayıcı. Zira üç çocuktan ikisi özürlü. Biri ise henüz babasını bile görmedi. Çünkü anne karnında. Ailenin ümitlerini bağladığı tek çocuk 11 yaşındaki Ersin. Çocuklar olup bitenlerden habersizler. Eşi Fatma ise konuşmak bile istemiyor. Onun yerine akrabaları anlatıyor. Hacı İbrahim, "30 yıl boyunca kaçakçılık yaptım. Bizim burada yaşı ilerleyen insanların yerine kaçağa gençler gidiyor. Bu yıllardır devam eden bir gelenektir adeta. Başka çaremiz yok. Birkaç gündür kaçağa kimse gitmiyor. Ama ben şimdiden söyleyeyim. Değil 35, 150 kişiyi de öldürseler bu köylüler yine kaçakçılık yapar. Bu böyle devam ettikçe başka çareleri yok. Bu yetimler, bu çoluk çocuk ekmek bekler. Birileri yine hayatlarını tehlikeye atarak çay, şeker, sigara, mazot için sınırın öbür tarafına gidip gelmeye devam edecekler" diyor. |
Garibe Ürek'in elinde alyansı ve nişan fotoğrafları kaldı. EVLİLİĞE HAZIRLANIYORDU ASKERDEN İKİ AY ÖNCE GELMİŞTİ Seyithan Encü, 21 yaşındaydı. Askerliğini yapıp döneli iki ay bile olmamıştı. Evlilik hazırlıkları yaparken ölüm onu yakaladı. Mezarı başında ağlayan yeğeni ve yengesi mezar taşına kırmızı şalı dolarken, "Bizim burada bu yazma damatların boynuna asılıyor. O da sevdiğiyle hayatını birleştirmek için evlilik hazırlıkları yapıyordu. Bunu boynuna dolamak nasip olmadı" diye konuşuyorlar. Yeğen ve yengenin verdiği bilgiye göre Seyithan Encü, Şanlıurfa'da vatani görevini tamamlıyor. Döndükten sonra da bir an önce evlenmek için herkes gibi o da kaçakçılık işine devam ediyor. Yeğeni şunları söylüyor: "Dayım çok iyi bir insandı. Asla ibadetlerini ihmal etmezdi. Ne günahı vardı ki bu bombaları üzerine yağdırdılar. Hepimiz Müslümanız bizleri terörist gibi gösteriyorlar." |