Türk sinemasının depremleri

Depremler, aslında bu toprakların kadim felaketi... Sarsıntılarla gelen acılar asırlardır mısralar, masallar, hikâyeler ve romanlarda yer aldı. Ancak deprem ülkesi olan Türkiye’de zelzelelerin dramı, sinemada çok az nitelikli filme dönüştü...
MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Ülkemiz, geçtiğimiz günlerde, hafızalardan kolay silinmeyecek büyük bir deprem felaketi yaşadı. Binlerce insan hayatını kaybetti, yaralananlar oldu, yüz binler evsiz kaldı… Acılar kolay küllenecek cinsten de değildi… Ancak depremler, aslında bu toprakların kadim felaketi. Sarsıntılarla gelen acılar da asırlardır mısralar, masallar, hikâyeler ve romanlarda yer aldı. Ama deprem ülkesi olan Türkiye’de sanki zelzelelerin acıları, yedinci sanat sinemaya hakkıyla yansımadı. Bazı filmlerde deprem, arka planda yer aldı, bazen taşra felaketi olarak yorumlandı, depreme dair bazı eserler alaycıydı ve birkaç tesirli yapım beyazperdeye geldi. Gelin hikâyesinde depreme yer veren yerli filmlerin öne çıkanlarını hatırlayalım…
"KÖPRÜ ALTI ÇOCUKLARI"
Renan Fosforoğlu’nun yönetmen koltuğuna geçtiği “Köprü Altı Çocukları” Erzincan depremini odağına alıyor. 1953 yapımı eser, deprem felaketinden sonra İstanbul’a giden fakat dolandırılan bir ailenin hikâyesini seyirciyle buluşturuyor. Filmde Fosforoğlu da rol alırken, kendisine Fikret Hakan ve Güner Çelme refakat ediyor.
"VARTO FACİASI"
“Varto Faciası” ise bir aşk hikâyesi üzerinden kurgulansa da deprem hadisesini odak noktasına koyuyor. 19 Ağustos 1966’da Muş’un Varto ilçesinde yaşanan depremden ilhamla aynı sene çekilen eserde, sevdiğinin başlık parasını denkleştirmek için İstanbul’a giden Tahir’in dönüşünde karşılaştığı felaket tablosu işleniyor. Yönetmen Remzi Cöntürk’ün filmi, döneminin imkânlarına kıyasla başarılı sayılabilecek realist ve uzun deprem sahneleri barındırıyor. Bunlar belki de gerçek enkaz görüntülerinden meydana geliyor.
"GÖKÇE ÇİÇEK"
Lütfi Akad’ın Osmanlıda geçen bir aşk hikâyesini, problemli tarihî tasvirlerle birleştirdiği 1972 yapımı “Gökçe Çiçek” filminde teknik olarak zayıf bir deprem sahnesi yer alıyor.
"DEPREM"
Şerif Gören’in 1976 yapımı “Deprem” filmi ise enteresan bir şekilde felaketle irtibat kuruyor. Esasında Türkan Şoray’ın canlandırdığı Zeynep adlı kadının, istemediği bir adamla evlenmesi üzerinden gelişen film, feci bir deprem sahnesiyle nihayete eriyor. Yeşilçam’ın alışılmış problemlerini taşıyan eserde, ne yazık ki yabancı filmlerden alınan deprem sahneler, zayıf çekimlerle birlikte kullanılıyor!
"DEĞİRMEN"
Yönetmen Atıf Yılmaz’ın karikatürize tipolojilerle alaycı Osmanlı tasvirleri yaptığı 1986 yapımı “Değirmen” filmi, 1914’te sahte bir deprem haberinin Payitaht’a ulaşması üzerinden gelişen garip hikâyeyi işliyor. Reşat Nuri’nin aynı adlı eseriyle 80’lerde Yeşilçam’a hâkim olan ruhu birleştiren filmin başrolünde Şener Şen var.
"O ŞİMDİ ASKER"
Mustafa Altıoklar’ın “O Şimdi Asker” (2003) filmi 1999 depreminde her şeyini kaybeden bir askerin yaşadıklarına odaklanıyor. Depremden çıkış noktası bulan ve dramla komediyi harmanlayan filmde; Özcan Deniz, Gökhan Özoğuz ve Küçük İskender gibi isimler rol alıyor.
"KÜÇÜK KIYAMET"
Taylan Kardeşlerin 2006 yapımı “Küçük Kıyamet” de 1999 depreminden izler taşıyor. Eser, annesini depremde kaybettiği için paranoyalar yaşayan bir kadının, ailesiyle gittiği tatilde, eski korkularıyla yüzleşmesini merkezine alıyor. “Hollywoodvari” eser, deprem paranoyasını yansıtma başarısıyla diğerlerinden ayrışıyor.
"ENKAZ"
Yönetmen Alpgiray Uğurlu’nun “Enkaz” (2016) filminde ise deprem felaketine enkaz altında kalan bir kadının gözlerinden bakılıyor. Klostrofobik sahneleri olan eser, zorlu hayatta kalma çabasına seyirciyi ortak ederek bugün moloz yığınları altında kalan birçok insanla empati kurmaya vesile oluyor.
HAFTANIN AJANDASI
Çiniler İstanbul’u anlatıyor
Nevmekân Bağlarbaşı Galeri’deki “Siyah Beyaz İstanbul” çini sergisi, nostaljik bir yolculuk mahiyetinde... Derya Koruk Sanat Atölyesi sanatçıları tarafından hazırlanan eserlerden oluşan sergi, İstanbul’un bütün zamanlarının hikâyelerini geleneksel çini sanatıyla anlatıyor. Sergi, 26 Şubat tarihine kadar Üsküdar’da görülebiliyor.
İki sergi “Bir Arada”
Yapı Kredi Kültür Sanatın ev sahipliği yaptığı “Bir Arada” sergi dizisi çerçevesinde, sanatçı Sena Başöz’ün “İyileşme Olasılıkları” ve Filistinli sanatçı Noor Abuarafeh’in “Fısıldama Metotları” sergileri görülebiliyor. Sergi dizisi, 2 Nisan’a kadar ziyaretçilerini ağırlıyor.
Labirentte sanat
Sanatçı Özlem Metinkaya’nın “Labirent” sergisi, 25 Şubat’a kadar İstanbul’daki Kelimat Sanat Galerisinde gezilebiliyor. Sergide, yağlı boya ve heykellerinden oluşan 25 eser yer alıyor.
HAFTANIN KİTAPLARI
“Sinan”ın metni
Prömiyeri AKM’nin 2021’deki tekrar açılışında yapılan “Sinan” operasının metni, okuyucuyla buluşuyor. Vakıfbank Kültür Yayınları etiketiyle raflara çıkan Bertan Rona’nın eseri, Süleymaniye Camii’nin inşa safhasını merkezine alıyor. Yazar Rona, medeniyetimizin temelinde yer alan tevhid kavramını, eserinin kurucu ilkesi olarak tanımlıyor.
Cesedin peşinde…
İtalyan edebiyatının güçlü isimlerinden Antonio Tabucchi, polisiye roman tadındaki “Ufuk Çizgisi” kitabında okurunu yosun kokulu rıhtımlara ve köhne mahallelere götürüyor. Everest Yayınları etiketiyle neşredilen kitap, hasta bakıcı Spino’nun çalıştığı morga gelen bir cesedinin hikâyesini araştırmasıyla şekilleniyor.
Günbay Yıldız’ın eski yeni mısraları
Usta edebiyatçı Ahmed Günbay Yıldız’ın hem yeni hem de uzun zamandır baskısı bulunmayan kitaplarındaki şiirleri “Yalnızlığıma Dokun” adlı kitapta bir araya geliyor. Timaş Yayınları tarafından okura sunulan eserdeki mısralar, insan ruhunun derinlerinde saklanan duygulara refakat ediyor.