Haluçka

Sesli Dinle
A -
A +

Pek çok devlet adamına ve ünlü simaya yemek yaptıktan sonra emekli olan beş yıldızlı otelin usta aşçısı, otuz yıllık meslek hayatı boyunca kat kat inşa ettiği üç daireli apartmanın altına bir restoran açtı.

 

Sakar Baba Türbesi’ne çıkan o seyrek caddede, daha çok ev yemekleri tarzında, butik bir lokantaydı.

 

Hanımının memleketi olması sebebiyle yatırımını Sakarya’ya 
yapmıştı ama kendisi Samsun Lâdikliydi.

 

Usta ve eşi, iki çalışanla birlikte mutfakta, iki garson kız da kahverengi etek-yelek ve beyaz gömlekli üniformalarıyla öndeydi. Patron hanımı hariç, beş kişi de hemşehriydi.  

 

Lokantada hepi topu altı masa vardı; üçü sağda üçü solda.

 

Garson kızlar bu iki sırayı kendi aralarında bölüşmüştü. Restoranın devamlı müşterileri bu masa bölüşümünü biliyordu.

 

Hesap alınırken de kızlar kendi müşterileri için kasaya geçiyordu.

 

Tuz ve karabibere ek olarak Bahattin Ustanın kendine has sosları vardı masaların üzerinde…

 

Kızlardan birinin adı Ece’ydi. Girişe göre sağdaki masalara bakıyordu. Uzun boylu, zarif, güzel, neşeli bir kızdı. Sol masalarla ilgilenen Seher ise epey şişman, ta Lâdik’ten arkadaşı Ece’ye göre epey kısa boylu ve asık suratlı olmakla birlikte görevini gayretle yapıyordu.

 

***

 

Kolayca tahmin edeceğiniz gibi, -maalesef- Ece’nin tarafı daha yoğundu. Üstelik müşterilerin çoğu Seher ile sipariş verme dışında hiç konuşmazken, Ece ile lafı uzatır, espri yapma ihtiyacı duyardı. Hatta Ece’nin masasında kartvizit “unutanlar”, peçeteye telefon numarası yazanlar bile oluyordu.

 

Seher ise ilgisizlikten çok da şikâyetçi değildi; güzel arkadaşı Ece’nin gölgesinde, kimsenin gözüne çarpmadan dolaşıp, işini yapıyordu.

 

Haluçka’nın müşterileri arasında bir delikanlı vardı. (Restoranın ismi buydu, bir Samsun çorbası.) Hemen her öğlen gelir, bir Terme pidesi bir de kocakarı gerdanı isimli tatlıdan üç dilim yer, giderdi. Bir sipariş verirken bir de hesap öderken başını kaldırırdı.

 

Yürüme mesafesindeki Sakarya Devlet Hastanesi Acil Servisinde güvenlik görevlisiydi. Uzun boylu, -kişinin bakışına göre- yakışıklı sayılırdı.

 

***

 

Güvenlik görevlisi o gün yemeğini bitirip hesabı ödediği sırada lokantada üç müşteri vardı. Kızların ikisi de masaların ortasından mutfağa doğru uzanan boşluğun sonundaki kasanın yanındaydı.

 

Güvenlik görevlisi Lokman hesabı ödedikten sonra kızlardan yüzünü ayırmadan geri geri iki adım çekilip eğildi, sağ dizini yere koydu.

 

Pantolonunun sağ cebinden gece mavisi minik bir kutu çıkardı.

 

Salondaki beş kişinin meraklı ve şaşkın bakışları arasında kutunun ağzını açtı.

 

Yüzük göründüğünde herkesin bakışı Ece’ye döndü. Ece ise şaşkınlıktan açılan ağzını sağ elinin üç parmağıyla kapattı. Seher yüzündeki tebessümle, arkadaşının omuzundan hafifçe iterek bir adım geriye çekildi.

 

Lokman yavaşça kafasını kaldırdı, bakışlarını biraz sağa doğru kaydırdı, o bildik cümleyi şöyle söyledi:

 

- Benimle evlenir misin Seher?

 

Sanki bir fotoğraf makinesi bir kare resim çekmiş gibi o an Haluçka’da bulunanların tamamı hareketsiz kaldı.

 

Önce Seher kendine geldi. İki adım öne çıktı, ellerini arkasında birleştirdi, hafifçe eğilerek, önünde diz çökmüş adama yukarıdan seslendi:

 

- Sen beni ne sanıyorsun be? Hiç konuşmuşluğumuz olmadığı hâlde, hemen teklifini kabul edeceğimi nasıl düşünürsün? Bu ne cüret? O kadar hazır, o kadar muhtaç mıyım ben? Defol!

 

Adamın çıkmasını beklemedi, kendisi dükkândan öfkeyle çıktı, sağdaki apartman kapısından içeri girdi.

 

Lokanta çalışanı kadınlarla birlikte kaldığı en üst kata çıkmak için merdivenleri tırmanırken, kendisine itiraf etmese de, kayalıklar arasından filizlenen bu tavus otu, içine küçük bir sevinç de doğurmuştu aslında...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.