Ragıp Karadayı: Dinî filmlerimizde oynayan çok oyuncu tövbekâr oldu

- Güncelleme:
Ragıp Karadayı: Dinî filmlerimizde oynayan çok oyuncu tövbekâr oldu
Türkiye Cumartesi Haberleri

Ermeni bir filmci beni odaya çekti ve şöyle dedi: Sekiz evladım var. Hanım ve benimle on kişiyiz. Dün akşam konuştum, hepsi Müslüman olmak istiyor.

DUYGU YILMAZ VE MURAT ÖZTEKİN'İN RÖPORTAJI - Şimdiye kadar 400'ün üzerinde filme imza atan yapımcı ve yönetmen Ragıp Karadayı hatıralarını anlattı... Çok sayıda kişinin filmlerinden etkilenip Müslüman olduğunu söyledi.

> Kaç film yaptınız?

R. K. - Film şirketimiz İFPAŞ “en kısa zamanda en çok film yapma” rekoruna sahip. 60 günde 60 film! Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Çok sayıda dizi filmi, belgesel program yaptık. İFPAŞ için hazırladığım bir raporda 400’ün üzerinde film yaptığımızı tespit etmiştim.

> Sanırım hepsi İslam büyüklerinin hayatı… Otobiyografiden çok, bir yönünü öne çıkaran, bugünün insanına örnek olacak hayatlardan kesitler… Birkaç isim sayabilir misiniz?

R. K. - Kurdoğlu ilk filmimizdi. Çok tuttu. Bişr-i Hâfî geldi sonra. Veysel Karani hazretlerinden Mehmed Emin Tokadi hazretlerine, Abdülkadir Geylani büyüğümüzden İslamiyetin büyük kadın evliyalarından Rabia-i Adviyye hazretlerine… İslam dünyasının birçok âlimi… Ve tabii sosyal filmlerimiz Kanayan Yara Bosna, Danimarkalı Gelin, Hasret vs…
Ödüllü dizilerimiz Marziye, Aşkın Dağlarda Gezer, şu efsane Çocuklar Duymasın, Yurdumda Ölmek İstiyorum filan… Hepsini bir anda saymak çok zor.

TV programlarımız da oldu İFPAŞ olarak; Yankı, Gülünüz Güldürünüz, Ozanların Dilinden gibi.

Ragıp Karadayı: Dinî filmlerimizde oynayan çok oyuncu tövbekâr oldu

> O dönem patronunuz olan rahmetli Enver Ören Bey’in bu filmlerle ilgili talepleri, değerlendirmeleri… Mesela, çok beğendiği filmin senaristine altın verirmiş. Bu konuda neler anlatırsınız?

R. K. - Ah Enver Ağabey… İlk filmin çekim talimatını verdiğinde kendi isminin yazılı olduğu bloknota şöyle yazmıştı: “90 kaset, 90 film, 90 gün test yayını…” Sonra onun üzerini çizmiş şöyle yazmışlardı: “60 kaset, 60 film, 60 gün test yayını…”

Başka bir gün küçük bir kâğıda da şöyle yazıp bize vermişlerdi:

“Güzel yapmak, çok yapmakla olur.”

Yine bir defasında bir filmimizi seyrederken şöyle dedi:

“Bak Ragıp’çığım, yaptığınız filmler ya güldürsün ya da ağlatsın.”

Bir başka gün yine bir filmin sonunda şöyle demişti: “Şunu anladım; filmlerle İslamiyeti anlatmak mümkün.”

Filmlerimizin her birini seyreder ve neredeyse tamamına yakınının senaristine birer Reşat altın hediye gönderirlerdi.

> Bir söz duymuştum; “İhlas, Yeşilçam’ın bütün artistlerine namaz kıldırdı” gibi bir şeydi.

R. K. - O ifadeyi Yeşilçam’da olup da bizimle çalışmayanlar, çalışanları aşağılamak için uydurmuştu. Bu hususta öyle hatıralarım var ki, söylesem sayfalar almaz. Şunu söyleyeyim ki; o sahneleri oynayanlardan birçoğu tövbekâr oldu, namaza başlayanlar bile çıktı.

> Yeşilçam’ın ünlü oyuncularıyla ilgili hatıralarınızı duymak isterim.

R. K. - Urfa’da Bişr-i Hâfî filmini çekiyoruz. Baktım tarihî kostümler içindeki Kadir Savun’un gözlerinden yaşlar süzülüyor. “Hayırdır Kadir Baba?” dedim. “Şu camiden çıkanları seyrettim. Kendi hâlime ağlıyorum, ömrüm boşa geçmiş” dedi. Demirciyi oynadığı filmin manevi etkisi de vardı şüphesiz. Eskişehir Seyitgazi’de çekimdeyiz. Cuma namazından çıkarken rahmetli Yılmaz Zafer ile karşılaştım. “Madem namaza gelecektin, deseydin beraber gelseydik” dedim. “Beni burada gördüğüne şaşırdın sanırım. Ben Fatih ruhuyla doğup büyüdüm. Bir din büyüğünü oynamak beni kendime getirdi” dedi.

Bir mübarek kadın rolünde Nevin Aypar oynuyor. “Abla, harika oynadın. Hem ağladın hem ağlattın” dedim.
Ne dese beğenirsiniz: “Ben rol yapmıyordum. Bundan sonra Müslüman anne gibi yaşayacağım. Tövbe ediyorum, sen de şahidim ol. Namaza başlayıp kısa sürede hacca gideceğim.”
Bir zaman sonra ziyaretime geldiğinde tanıyamadım. Çünkü o tesettürlü bir “hacı anneydi.” Sinemayı bıraktı. Şimdi namazında niyazında sade bir ihtiyar sanatçımız olarak hayatını sürdürüyor.

> İlginçmiş.

R. K. - Hatıra bitmez bizde dedim ya… Bir tane daha anlatayım, son olsun.
Bir filmin seslendirmesi için Yeşilçam’daki Bidav Stüdyolarına gittik. Oranın seslerini düzenleyen Aşkın isimli biriyle samimi olmuştuk. Bir gün bir filmci kulağıma eğildi “Aşkın bir Ermeni” dedi, uzaklaştı. Akşamüzeri o Ermeni Aşkın bana ne dedi biliyor musunuz: “Ragıp, ne zaman beni Müslüman edeceksin?”

“Hayırlı iş tehir edilir mi” dedi. Elimden tuttuğu gibi beni boş bir odaya soktu. “Sekiz evladım var. Hanım ve benimle ailemiz on kişi. Hepimiz Müslüman olmak istiyoruz.”

Sonra hangi çocuğun hangi Müslüman ismini alacağı listesini okudu.

“Sakıncası yoksa 8 aylık bir oğlum var, ona da Ragıp adını vereceğim. Benim ismim de Enver Aşkın olsa olur mu?”
Elbette mahzuru yoktu. Kelime-i şehadet getirdi. Sarıldık ağlaştık.

Sonra Enver Ören Abi’mize anlattım. O Müslüman olmakla şereflenen aileyi, çocuklarıyla kabul ederek iltifat etti. Hatta büyük bir ev hediye ederek onlara destek oldu.

ÇOCUK KİTAPLARI TİCARET MALZEMESİ

> Sizin bir de ressamlık ve yazarlık yönünüz var. Karikatürler çizip onlarca filmin yapımında yer aldıktan sonra şimdilerde romanlar ve çocuk kitapları kaleme alıyorsunuz. Niçin çocuk kitabı yazmaya karar verdiniz?

R. K. - Çocuk kitaplarını tercih etmemin iki önemli sebebi vardı. Biri yazdıklarımı resimleyebilmem, diğeri de çocukları çok sevmem. İlerlemiş yaşlarda olsam da onların dünyasını yeniden yaşamak beni âdeta gençleştiriyor. Çocukların saf, kirletilmemiş dünyalarına hitap etmek farklı bir huzur veriyor bana.

> Peki, çocuklar i çin kitap kaleme alırken nasıl bir ruh hâline bürünüyorsunuz?

R. K. - Büyüklere yazarken ciddileşiyorum, küçüklere yazarken gülücükler dağıtıyorum etrafıma. Zaten çocuklar için yazıp söyleyen herkes akla gelebilecek en güzel sözleri seçip yazmışlar. Ben de öyle yapıyorum. Onlarla konuşuyor, sohbet ediyor, yeri geldiğinde dertleşiyorum. Apayrı bir âlem…

KAHRAMANLAR BİZDEN OLMALI

> Çocuk kitabı yazmak, büyük bir mesuliyeti de beraberinde getiriyor sanırım.

R. K. - Kitapların çocuk üzerindeki ilk tesiri, ana dilini öğrenmesinde olur. Bir yazar, çocuk kitabı yazarken, bunu dikkate almalı ve lisanımızı argodan, çirkin, yanlış, uydurma ifadelerden uzak tutmalı, çocuğun kafasında güzellikler, hoş şeyler oluşturmalıdır. Hepsinden de önemlisi kahramanı bizden, içimizden birinin olduğu kitaplar olmalı.

> Son zamanlarda klasik çocuk hikâyeleri farklı ideolojilerle yeniden yazılıyor. Özellikle kız karakterler değiştiriliyor. Bu hususta neler düşünüyorsunuz?

R. K. - Herkes kendi kültürünü, başka milletlere aşılamaya çalışıyor. Başkalarının da kendileri gibi düşünmelerini istiyorlar. En tehlikelisi de sapık fikirleri meşrulaştırmak için beynelmilel kuvvetlerin piyasaya hâkim olması. Bu yüzden ailelere çok iş düşüyor; “çocuğum okusun da, ne okursa okusun” mantığı çok yanlış.

ÇOCUK YAYINCILIĞI ACINACAK HÂLDE

> Sizce yerli çocuk edebiyatında en büyük problemler neler?

R. K. - Bu konuda Türk çocuk yayıncılığı acınacak hâldedir. Basılan kitapların çoğu Avrupa’dan alınmış, uydurma bir Türkçeyle tercüme edilmiş eserler ve illüstrasyonları da o medeniyetle alakalı… Öte yandan aceleyle; para kazanmak maksadıyla hazırlanıyorlar. Kütüphane raflarını süsleyen binlerce kitaba rağmen, Türk çocuk edebiyatının son yıllarda gelişemediğini düşünüyorum. Kendini bu işlere adamışların birçoğu çocukluk hatıralarını süsleyerek yazmanın derdinde. Dolayısıyla kalıcı eserler ortaya çıkmıyor. Maalesef bir ticaret malzemesi gibi kullanılıyor bu sektör.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...