'2-1’lik maç hiç aklımdan çıkmıyor'

'2-1’lik  maç hiç  aklımdan  çıkmıyor'

SPOR Haberleri

“Aç kapılarını Dünya Kupası, Türkiye geliyor” diye haykırdım, öndeydik... Maçın 90 dakika olduğunu o heyecanla unuttum... Karşılaşmanın sonucu ders oldu... Bir daha büyük lokma yedim fakat büyük söz söylemedim...

BURHAN CAN TERZİ

Sergen, Londra’da Chelsea’yi yıkarken de; Hagi, İspanyolları, İtalyanları, Fransızları şoka uğratırken de bu sevinçleri, zaferleri bize en güzel şekilde aktaran oydu. Bir nesil onun anlatımlarıyla büyüdü. Öyle izler bıraktı ki, aradan 20 yıl geçse de her Şampiyonlar Ligi maçında insanlar onun sesini duymak istiyor. Bütün Türkiye’ye bu heyecanı sanki stadın içerisindeymiş gibi yansıtan, neredeyse her maçta hafızalara kazınan bir söz bırakan ve ülkemizde Şampiyonlar Ligi denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olmayı başarmış biri o... Evet kimden bahsettiğimi çoktan anladınız aslında. Bir süre önce TGRT Haber Spor Müdürlüğü görevine getirilen Türk spor basınının tecrübeli isimlerinden Sabri Ugan ile meslek başlangıcını, yeni medya anlayışını, spikerliği ve daha birçok konuyu konuştuk.

¥ Kitabın ortasından gireyim girizgâhını severim ama en baştan başlayalım. Sabri Ugan kimdir? Bu kadar zorlu bir mecrada hele hele 90’ların sonu, 2000’lerin başında nasıl en zirvedeki ses olmayı başarmıştır?
 Cevabı kolay bir soru bu. İstanbul’a 1994 yılının sonunda geldim. Kanal 6’da “piştim” diyelim. Sonra, 1996’da başlayıp 2012’ye kadar Star, Kanal D, CNNTürk, D Smart’ta aralıksız olmak üzere seyirci karşısındaydım. Tamamen kendi isteğimle ‘ekranlardan’ ayrılışımdan sonra Radyospor’da adımı verdiğim bir program yapıyorum. Özetle; seyirci, Sabri Ugan’ı izliyor, dinliyor, tanıyor. Bu yüzden “kolay soru” dedim. Sonuç olarak insanlar hakkımda ne düşünüyorsa ben oyum. Ne demişler: Ne olursan ol, sonuçta karşındakinin seni anladığı kadarsın.
“Zirvedeki ses” tanımlamasına gelince ben bir memur çocuğuyum ve aile içinde ‘tevazu’ bilinciyle büyüdüm. Ancak büyüdükçe “Fazla mütevazı olma, inanırlar” ifadesini de harmanladım. Zirvede miydim? Teveccühünüz. Eğer başarılıysam işime gösterdiğim saygı ve emeğin karşılığıdır.

¥ Mesleğinde başarılı olanların gözde sözüdür “çocukluk hayalim”... Sizde de böyle mi oldu?
 Benim ilk çocukluk hayalim avukat olmaktı. Adalet duygusu çok gelişmiş bir insanım, bir de buna o zamanların ünlü dizisi ‘Petrocelli’ eklenince hukuk fakültesi ilk tercihim oldu. Ne var ki, puanım beni farklı bir fakülteye yönlendirdi. Annem ve babam bankacı olmamın hayalini kurarken içimde gazetecilik aşkı filizlenmeye başladı. Üniversite sonrası, sene 1984 Sakarya Gazetesi’nde mesleğe başladım. Kalemim iyiydi, sesim de öyle olunca meslek beni kaçınılmaz olarak televizyona yönlendirdi. (Ben avukat olamadım ama büyük oğlum çocukluk hayalimi gerçekleştiriyor)

¥ 90’larda bugünleri nasıl hayal ediyordunuz?
 Mesleki anlamda tam da böyle hayal ediyordum. Medya farklı bir platforma doğru ilerleyecek ve ben yaş alsam bile yeni medya düzenine ayak uyduracak dinamizme sahip olacaktım. Sadece ‘YouTube projemde’ bir gecikme var. O da çok iyi olsun istediğimden.

¥ Sizi meslek hayatında zorlayan başlıca unsurlar nelerdir?
 Doğrusu ben o manada şanslıyım. Gerek yöneticilerim, gerekse çalışma arkadaşlarım hep standardın üzerindeydi. Böyle olunca âdeta bir öğrenci gibi, sanki  bir sınıfın içindeymişçesine çalıştım. Geçmişi düşünüp bugüne geldiğimde arkadaşlarımın büyük çoğunluğunu iyi yerlerde görüyorum. Bu da az önceki ‘sınıf’ tanımlamamda yanılmadığımı gösteriyor. Kaliteli eğitimle birbirimizi yetiştirerek büyüdük.

¥ Ses tonunuzun güzelliğini ilk kim keşfetti?
 Dün gibi hatırlıyorum. Orta son sınıfta tarih dersindeydik. Burçin öğretmen o günkü konuyu kitaptan okumamı istedi. Bütün bir ders boyunca okumuştum.  
İskenderun Demir Çelik televizyonun varla yok arasında olduğu zamanlardı. O yüzden “Spiker ol” diyen yoktu ama “Sabri, çok güzel sesin var. Konservatuvara gitsene, senden iyi tiyatrocu olur” tavsiyeleri hâlâ kulaklarımda. Ama babamın benim için farklı planları vardı. Babam gazeteci oluşumu bile kabiliyetimin farkına varınca kabullendi.

¥ Sizce medya nereye gidiyor? 80’ler, 90’lar ile şimdiki medya düzeninde nasıl farklar var?
 Yazılı basından başlayalım. Eskiden gazeteler öncelikle ‘haber’ verirdi. Çünkü okuyucu habere açlık hissederdi. Şimdi işin haber tarafında ‘gazete’ bu özelliğini sosyal medyaya kaptırmış görünüyor. Düşünsenize, gazete basılıyor ve en taze haber 7-8 saatlik. O da gazeteyi sabahın erken saatlerinde almış ve İstanbul’da oturuyorsanız. Bu, büyük handikap. Dolayısıyla gazeteler bu açıklarını kapatmanın yolunu internet siteleriyle buldular. Kaçınılmaz bir gerçek var. Sadık ve belli yaşın üzerindeki okurlar yavaş yavaş yerini gençlere bırakıyor. Bugün bile öyle ama yarın bu genç kitle, habere bırakın cep telefonlarını, belki bileklerindeki telefonlardan erişecek. Bunun karşısında durabilmek pek mümkün görünmüyor. Bugünkü medya, kendini o günlere hazırlamak zorunda. Yoksa ayak uyduramaz. Ben kâğıt gazetenin ‘nostaljik’ de olsa kendi yolunu bulacağına inananlardanım. Farklı reflekslerle okuyucusuyla buluşanlar ‘sınırlı sayıda’ olmak üzere elbette olacak. Ama medya düzeni hızla dijital platformun üzerine oturacak... Bu, kaçılınmaz bir gerçek.

¥ Meslek hayatınızda en büyük sevinciniz ve en büyük hayal kırıklığınız neydi?
 En büyük sevincim ve aynı zamanda gururum şudur. Spor servisinde başladım ve hemen spor müdürü oldum. Bir gün (Allah gani gani rahmet eylesin) gazetenin imtiyaz sahibi Semih Köprülü yanına çağırdı ve Adapazarı Belediye Meclisine başkan seçilen Sabri Küçük’le röportaj yapmamı istedi. Şaşırmıştım, bu röportajı benim gibi hem yeni hem de spor servisinden birine vermesine. Fotoğraf makinesini alıp çıkar çıkmaz arkamdan telefon etmiş. “Sana bir çocuk gönderiyorum, iyi izle” demiş. Bunu Sabri Ağabey bana yıllar sonra söyledi. “Senin çok iyi yerlere geleceğine inanıyordu” dedi. Gururum budur.
Hayal kırıklığıma gelince... 2001’de grup elemelerinde İsveç-Türkiye millî maçını anlatıyorum. Sonlara doğru “Aç kapılarını Dünya Kupası, Türkiye geliyor” diye haykırdım. 1-0 öndeydik çünkü. Maç 1-2 bitti. Hani “Futbol 90 dakika” deriz ya… Hayal kırıklığım aynı zamanda en büyük dersim oldu. Bir daha büyük söz söylemedim.

¥ Gerçekleşen hayalleriniz neler oldu? Gerçekleşmeyen var mı?
 Kendi adıma, hayatta olduğum sürece hayal kurmaya devam edeceğim. Belki Londra’da Wembley Stadı’nda bir jübile. Belki ‘Dünya Kupası’nda’ maç anlatmak. Kimbilir belki bir filmde rol almak. Büyük oğlum hukuk fakültesinde, belki küçük oğlum baba mesleğini seçer. Babalar ve oğullar onun anlatacağı maçların şehirlerinde bir araya geliriz. Herkes hayal kurmalı bence. Çünkü maliyetsiz mutluluk. Yeter ki hayal ile gerçek arasındaki çizgiyi ayırt edebilme yetimiz hiç kaybolmasın.

¥ Birçok unutulmaz maç anlatımı var ama önce akla gelenler Hagi’nin Monaco’ya, Sergen’in Chelsea’ye attığı gol sırasında gerçekleşen anlatımlar. Bunlar nasıl ortaya çıktı? Bir de Beşiktaş-D. Kiev maçındaki unutulmaz karambol anı var tabii...
 Hani sormuştun ya “Nasıl zirvede oldun?” diye. Cevaplardan biri de doğallık. O gollerin hiçbiri ya da Kiev karambolü kâğıttan okunmadı. Yürekten, tam da o anda çıktı. Bu meslek bana unutulmaz anılar kazandırdı ve ben bunun için hep şükrettim..

¥ Kimi örnek alıyorsunuz?
Örnek aldığım biri yok. Fakat İlker Yasin, Ümit Aktan, Murat Ünlü, Hüseyin Başaran, Abidin Aydoğdu, Tansu Polatkan ve adları buraya sığmayan ustaları ister istemez anlatım tarzıma katkıda bulundu.

¥ Spiker şansına inanır mısınız?
Vardır elbette. Kimse, özellikle Avrupa arenasında mağlubiyetin spikeri olmak istemez. Temposuz bir maçı anlatmak işkence gibidir. Bir de o 90 dakikayı mümkün olduğu kadar hatasız tamamlamak için şansa sarılırız.

¥ Türkiye gazetesindeki yazılarınız çok beğenildi... Köşe yazarlığı hakkında neler söylemek istersiniz?
 Eğer beğeniliyorsa ne mutlu bana. İnsanlar yazdıklarımı değer bulup okuyorsa bunun bana hissettirdiği çok güçlü bir ‘gurur’ duygusu olur. Umarım uzun süreli olur.

¥ İnsanlar sizin Şampiyonlar Ligi anlatımlarınızı çok özlüyor, ne demek istersiniz?
 Bu doğru. Ve sosyal medya her yıl dönümünde anlattığım golleri paylaştıkça yeni jenerasyonla da bağ kuruyorum. Güzel günlerdi. Güzel günleri özlemekten doğal ne olabilir?  Kalplerinde verdikleri yer için çok teşekkür ederim. Doğrusu ben de özlüyorum. Ama geçmiş geçmişte kaldı, şimdi yeni şeyler söylemek gerek.

Düzenleyen:  - SPOR
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...