Zindandaki saraylı

Zindandaki saraylı

Ramazan Haberleri

Rivayet edilir ki; Mısırlı Bûra’nın iki hanımı vardır. Birinden on oğlu doğar, öbüründen hiç çocuğu olmaz. Bûra, bir gün evine et getirir, on iki parçaya ayırır, on bir parçasını on oğlu olan hanımına uzatır, bir parçasını da çocuksuz hanımına.

On oğlan anası müstehzi bir edayla gülünce beriki mahzun olur, kapanır odasına.
Sabaha kadar ibâdet eder yalvarır Allahü tealaya.
Duası kâbul olur, hamile kalır bir süre sonra. İhtiyar bir kadındır oysa.
Neticede sevimli şirin bir oğlan doğar, adını Hazkîl koyarlar. Komşuları İbnül’ acûz (yaşlı kadının oğlu) derler ona.
Efendim bu aile saraya yakındır. Nitekim Firavun Hazkîl’i yanına alır, yetişmesini sağlar. Bakar dürüst, emin ve çalışkan, yıllanmış memurların önüne geçirip hazînedâr yapar.
Hazreti Hazkîl’in hanımı samimi bir müminedir. Prensesin nedimesidir saçını başını tarar.. Bu işi yapanlara maşita denir sarayda.
Her ikisi de imanlarını saklar, hayli zorlanırlar. Firavun geçerken halk secdeye kapanmaktadır, bunlar ayakta.
Elbette fitnecilerin gözünden kaçmaz. Eteklerini tutar yetiştirirler koşa koşa. Firavun onları ciddiye almaz, “Bizim Hazkîl mi” diye geçiştirir, “yok canım, neler duyacağız daha!”
DOKUNMAYIN YOKSA!
 Musa aleyhisselam, peygamberliğini açıkça ilân edip mucizeler gösterince Firavun devlet erkânını toplar. “Onlara ne yapalım” diye akıl sorar sırayla. Kendisi Hazreti Musa ve Harun’u öldürmekten yanadır. Muhaliflerini hep böyle susturmuştur zira.
Vezirleri ise “ülkenin en marifetli sihirbazlarını toplayalım, onu yensinler” şeklinde kanaat açıklar. “Ejderhaya dönen asa hadisesi halkın nazarında bitmez yoksa!”
Fısıltılar yayılmaya başladı mı sıkıntı çıkar. İşin sonu kargaşa.
Firavun hâlâ “öldürelim gitsin” demektedir, “bakalım o çok güvendiği Rabbi mâni olabilecek mi cellatlarıma?”
Bir ara Hazkîl’e döner: “Peki sen ne diyorsun bu hususta?”
- Onu Rabb’im Allah dediği için mi öldüreceksiniz? Size açık mûcizeler ve delillerle gelmedi mi? Şâyet o yalancı ise, vebali kendinedir, kimseye zararı dokunmaz. Yok eğer sözünde sâdık ise bahsettiği azaplar isabet eder Allah muhafaza. Sadece size de değil, bütün Mısır’a!
- Yani?
- Dokunmamakta yarar var.
Hazkîl sanki mümin gibi konuşuyordur, Firavun çok kızar “tıkın” der,  “şunu zindana!”
Bilahare avanesini toplayıp sorar. “Peki, buna nasıl bir ceza vermeli acaba?”

HANİ AD, SEMUD?
Vezirler, Hazkîl’i eskiden beri çekemez.
Fırsat bu fırsat deyip “işkence ile öldürülmesi” tavsiyesinde bulunurlar.
Hısımlık tarafı ağır basmış olmalı ki Firavunun Hazkîl’i kayıracağı tutar.
- Yok şimdilik dursun, ara sıra zindana gidip konuşun. Nasıl ikna edecekseniz edin, onu bir şekilde kazanıp getirin bana.
O günden sonra devletliler ikili üçlü zindana gider nasihat verirler akılları sıra. İyi de Hazkîl’in hapisten kurtulmak gibi bir arzusu yoktur ki. İbadetin tadını almıştır, tehditlere aldırmaz. Gelenlere de tebliğde bulunur açıkça. “Nuh, Ad, Semud kavmine ne olduğunu bilmiyor musunuz” der, “böyle giderseniz azaba düçar olursunuz sonra!”
 “Ey kavmim! Nedir bu başıma gelen? Ben sizi, azab-ı ilâhîden kurtulmaya dâvet ediyorum. Siz ise beni cehenneme çağırıyorsunuz. (Mü’min Sûresi: 41-42)
“Yakında benim size söylediklerimi hatırlarsınız. Ben bütün işlerimi Allahü tealaya havâle ederim. O’na ısmarlarım. Zirâ Allahü teala kullarını görücü, hâllerini bilici ve herkesin ameline göre karşılığını vericidir.” (Mü’min Sûresi: 44)
Saraylılar Hazkîl’den (aleyhisselam) ümîdi keser, firavuna onun dinindeki sebâtını anlatırlar. Firavun ümitsizliğe kapılmıştır ki kızı gelir teselli eder. “Bırak şu vezir takımını baba” der “sanki onların nasıl kıskanç olduğunu bilmiyor muyuz. Bence Hazkîl sana muhalefetinden değil, Musa’nın gücüne inandığından böyle davranıyor. Karşı karşıya gelirseniz onun galip geleceğini sanıyor, seni korumak istiyor.”
- Öyleyse?
- Evet çıkarabilirsin zindandan.
Firavun kızını dinler Hazreti Hazkîl’e hürriyetini bağışlar.
Ama bu kız Maşita Hatun’a aynı hoşgörü ile yaklaşmayacaktır o başka…

TİYH, EYLİYA, DÂVERDAN
Yarılan Kızıldeniz’i yürüyerek geçenlerin içinde Hazreti Hazkîl de vardır.
Sonra Tîyh sahrasında kırk sene hizmet eder Musa aleyhisselama.
Ardından Eyliya (Kudüs bölgesi) ahâlisini davet eder Hakk’a. Tevrat’ın emir ve yasaklarını anlatır onlara.
Derken Irak Dâverdan’a yollanır, onları da îmâna, ibâdete, cihada çağırır!
Dâverdanlılar ölümden pek korkar. Harbe katılmaz, tauna (veba) yakalanırlar bu defa. Meğer ölüm ne kadar da yakınlarında.
Salgından kurtulmak için şehri terk ederler. Ecelden nasıl kaçacaklarsa? Biraz uzaklaşmışlardır ki işittikleri sesle mevta olurlar.  Hazkîl aleyhisselam kendisini çok üzmelerine rağmen onlara kıyamaz. “Yâ Rabbî! Bunları tekrar dirilt” diye niyazda bulunur. Allahü teala duasını kabul buyurur.
“Sübhâneke ve bihamdike lâ ilâhe illâ ente” der kalkarlar, kalan ömürlerini mümin olarak yaşarlar.
Hazkîl aleyhisselam, 27 yıl boyunca İsrailoğullarına nasihatte bulunur. Ancak dediği dediğini tutmayan insanlar yüzünden çok yorulur, sayısız hayal kırıklığı yaşadıktan sonra hicret izni verilir ona. Gider Bâbil’i mekân tutar. Tebliğe devam eder tevhid yolunda.
Kabr-i şerifi de o civardadır, Hille ile Kûfe arasında.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...