Yâ Rabbî! Ümmetim...

Yâ Rabbî! Ümmetim...

Ramazan Haberleri

Âişe-i Sıddîka ve diğer hâtûnlar ağlayınca, Mescid-i şerîfteki Eshâb-ı kirâm önce şaşırır. Ne olduğunu anlayamazlar. Beyinlerinden vurulmuşa dönerler. Hazret-i Ali ölü gibi, hareketsiz kalır. Hazret-i Osman’ın dili tutulur...

(DÜNDEN DEVAM)

Cebrâil (aleyhisselâm), Peygamber Efendimize; “Esselâmü aleyküm ey Allahü teâlânın Resûlü! Benim maksûdum, matlûbum sen idin. Artık, bir daha yer yüzüne gelmem!” diyerek vedâ eyler. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin mübârek ruhu, yüksek âleme gidince, Hazret-i Fâtıma vâlidemizve ezvâc-ı tâhirât (Radıyallahü anhünne) sesli sesli ağlamaya başlar. Bu sırada sahibi görünmeyen bir ses; “Esselâmü aleyküm yâ Ehl-i beyt! Ve Rahmetullahi ve berekâtühü” diye selâm verir ve; “Biliniz ki, her canlı ölümü tadacaktır. Ve kıyâmet günü, size ecirleriniz tamamiyle verilecektir” meâlindeki Âl-İmrân sûresinin 185. âyet-i kerîmesini okur. Sonra, onlara tesellî verip; “Allahü teâlânın ihsânlarına, ikrâmlarına güveniniz. O’na sarılıp, O’ndan umunuz. Feryâd etmeyiniz! Asıl musîbete uğrayan, sevâbdan mahrum kalandır!” diyerek taziyede bulunur. Bu sözleri oradakilerin hepsi işitip selâmına cevap verirler. Bunları söyleyen Hızır aleyhisselâmdır. Âişe-i Sıddîka ve diğer hâtûnlar ağlayınca, Mescid-i şerîfteki Eshâb-ı kirâm önce şaşırır. Ne olduğunu anlayamazlar. Beyinlerinden vurulmuşa dönerler. Hazret-i Ali ölü gibi, hareketsiz kalır. Hazret-i Osman’ın dili tutulur.

KİM ÖLDÜ DERSE BOYNUNU VURURUM...

Hazret-i Ömer... Ey meleklerin titrediği heybetli Ömer... Bakınız ki acı haberle ne hâle gelir... O da koşar ve girer Efendimizin yattığı odaya... Peygamberimizin üzerindeki örtüyü kaldırır ve o güzel yüzüne bakar, bakar inanmak istemez; "Resûlullah bayılmış, fakat baygınlığı çok ağır” der kendi kendine... Sonra mescide döner ve kılıcını çeker, “Her kim, Resûlullah öldü derse kılıcımla boynunu vururum” diye bağırır... Ki Medine sokaklarında böyle bağıra bağıra dolaştığı rivayet edilir...

MEMÂTIN DA HAYATIN GİBİ...

Hazret-i Ebû Bekr, o anda evindedir. Koşarak gelir peygamberin yâri... Hemen hücre-i seâdete girer. Fahr-i âlemin yüzünü açar. Vefât etmiş olduğunu görür. Allah Resûlünün mübârek yüzü ve her yeri latîf, nazîf olarak, nûr gibi parlamaktadır. Sıddık-ı ekber, “Memâtın da, hayâtın gibi ne güzel yâ Resûlallah!” diyerek, öper ve çok ağlar. Mübârek yüzünü örter. Evdekilere tesellî verir. Mescid-i şerîfe gelir. Minbere çıkarak Eshâb-ı kirâma bir hutbe okur. Allahü teâlâya hamd ve senâ eder ve Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize salât okuduktan sonra; “Her kim Muhammed aleyhisselâma îmân etmişse bilsin ki, Muhammed (aleyhisselâm) vefât etti. Her kim Allahü teâlâya tapıyorsa, O, hayy (diri) ve bâkîdir (ölmez, ebedîdir)” buyurur ve sonra; “Muhammed (aleyhisselâm) resûldür. O’ndan önce de resûller gelmiştir. O da ölecektir. Vefât ederse veya öldürülürse dîninizden, döner misiniz? Dîninden çıkan olursa, Allahü teâlâya zarar vermez. Kendine zarar verir. Dîninden dönmeyenlere, Allahü teâlâ sevâblar verir” meâlindeki Âl-i İmrân sûresinin 144. âyet-i kerîmesini okur. Eshâb-ı kirâma nasîhat edip, ortalığı düzene koyar. Büyük sahabinin sözleriyle eshâbın hepsi Resûlullah’ın vefât etmiş olduğuna inanır. Hüzün ve keder, Eshâb-ı kirâmın yüreğine bir zehirli hançer gibi saplanır. Gözler ağlar, gözyaşları çağlar, hasret ateşi herkesin ciğerini dağlar.

ÖYLE GÜZEL BİR KOKU Kİ...

Eshâb-ı kirâm aleyhimürridvân ilk iş olarak, bütün işleri idare etmesi için Hazret-i Ebû Bekr’i, halîfe seçer. Ona bî’at edip, tâbi olurlar ve emrine göre işleri görmeye başlarlar. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, hicretin on birinci yılında (milâdî 632) Rebiül-evvel ayının 12’sinde Pazartesi günü öğleden evvel âhirete irtihâl eyler. O anda Kamerî seneye göre 63, Şemsî seneye göre de 61 yaşındadırlar.

Peygamber Efendimizi; Hazret-i Ali, Hazret-i Abbâs, Hazret-i Fadl bin Abbâs, Hazret-i Kusem bin Abbâs, Hazret-i Üsâme bin Zeyd ve Hazret-i Salih yıkarlar. Yıkama esnâsında mübârek vücûdundan öyle bir misk kokusu yayılır ki, şimdiye kadar hiç kimse öyle bir koku koklamamıştır. Sonra kefenlerler. Bir sedir üzerinde taşınıp mescide getirilir. Daha önce sevgili Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdiği şekilde, herkes mescidden dışarı çıkar. Melekler, bölük bölük gelip namazını kılarlar. Meleklerin kılması bitince, sahibi görünmeyen bir ses; “Giriniz! Peygamberinizin namazını kılınız!” der. Bunun üzerine Eshâb-ı kirâm içeri girer. İmamsız olarak sevgili Peygamberimizin namazını kılarlar. Eshâb-ı kirâm, sevgili Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) mübârek kabrinin kazılması hususunda Hazret-i Ebû Bekr’in hatırlattığı şu hadîs-i şerîfe uyar: “Peygamberler, rûhlarını teslîm ettikleri yerde defnolunurlar.” Ebû Talha-ı Ensârî hazretlerinin, Lahd şeklinde kazdığı kabr-i şerîfe, çarşamba günü gece yarısına doğru defnedilirler. Hazret-i Abbâs’ın oğlu Kusem, kabirdeki hizmeti bitirip en son çıkandır. Der ki: “Resûlullah’ın mübârek yüzünü en son gören benim. Mübârek dudakları kıpırdıyordu. Üzerine eğilip kulak verdim; “Yâ Rabbî! Ümmetim!... Yâ Rabbî! Ümmetim!...” diye yalvarıyordu.

SAKIN İLMİ TERK ETME

Anadolu velîlerinden. 1898 (H.1316) senesinde Cizre'de doğdu. Babasının ismi Seyyid Hâşim'dir. Babası ve annesi Peygamber Efendimizin mübârek neslindendir. İlim öğrenme çağı gelince, Muhammed Hazîn âlim ve sâlihlerden olan babası ve dedesinden ders almaya başladı. Bu arada anne ve babasını kaybetti ve çok üzüldü. O sırada evlerine Gavs-ı Azam Abdülkadir-i Geylânî hazretlerinin geldiğini gördü. Ona; "Oğlum ne merak ediyorsun? Baban, Rabb’inin dâvetini kabûl ederek gitti. İşte her hususta babanım. Maddî ve mânevî hiçbir şeyden endişe etme." buyurdu. Muhammed Kadri Hazîn hazretleri, zâhirî ilimleri Molla Abdurrahmân'dan öğrendi. Molla Abdurrahmân ondaki kâbiliyeti fark ederek sık sık "Sakın ilmi terk etme. Şâyet terk edersen Allahü teâlânın sana verdiği bu zekâ, hâfıza ve kâbiliyet, yarın kıyâmet günü senden dâvâcı olacaktır" buyurdu. Hocasından icâzet alan Muhammed Kadri Hazîn hazretleri, Cizre’de talebe yetiştirdi ve insanlara Allahü teâlâya kavuşturan yolu anlattı. 1961 senesi kasım ayının on ikinci günü 63 yaşındayken vefât etti. Kalabalık bir cemâat tarafından kılınan namazdan sonra Cizre'de Nûh aleyhisselâmın makâmı denilen türbenin ayak tarafına defnedildi. Said Eken

Yâ Rabbî! Ümmetim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...