Müminin iki vasfı

- Güncelleme:
Müminin iki vasfı

Ramazan Haberleri

Mümin başına bir musibet gelince, neden benim başıma geldi derse, zarar eder. Bu Rabb’imin bana ihsanıdır, hediyesidir derse, o zaman kurtarır. Sağlığa kavuştuğu zaman da azmamalı; çünkü çok sağlam insanlar, hastalardan daha çabuk ölebilir

Dünya hayaldir. Öldükten sonra iki yer var: Cennet ve Cehennem. Ortası yok. İman ve küfrün de, ortası yok. Burada insanın karar vermesi gerekir.
İki yol var: Biri Cennete, diğeri Cehenneme götürüyor. Bunlardan birine karar verip, orada yürümek lazım. Yolsuz yürümek mümkün değil. Bir anda iki yolda birden yürümek, hiç mümkün değil. Aynı anda hem doğuya hem batıya gidemeyiz.

BİR BARDAK SUDAN ALINAN İBRET

Elhamdülillah, biz Allahü teâlâya iman ettik, Peygamber Efendimize iman ettik, ne bildirdiyse kabul ettik, beğendik, ahiret gününe iman ettik; ama bu iman ettiğimiz yolda, şüphesiz ki günahlar işliyoruz. Peki, bizim sonumuz ne olacak?
Bunu, bir talebesi hocasına sorar:

- Efendim biz, dinimizde bildirilen her şeye iman ettik, bu yoldayız; fakat bazen namaz kılarken kaç rekât kıldığımızı bile şaşırıyoruz. Namazda türlü türlü işler hatırımıza geliyor. Böyle ibadetlerimizin, hiç birinin kabul olmadığını düşünüyoruz. Hizmetlerimiz de öyle, peki Allahü teâlâ ahirette nasıl muamele edecek? Yani bütün bu hatalarımıza rağmen, bütün kusurlarımıza rağmen, bizim halimiz ne olacak?
Bu soru hepimizin hatırına gelir. Mübarek zatın verdiği cevap şöyle olur:
- Evladım, bana bir bardak su getir!

Talebesi hemen koşup, bir bardak su getirir. Kendisine dört beş adım kala:
- Orada dur, buyurur.

Talebe durur. Hocası devam eder:
- Şimdi aksilik bu ya, ayağın takıldı ve halıya bardakla birlikte düştün, bardak kırıldı; içindeki su da döküldü. Yani su gelmedi. Suyu bana getirirken, başına gelen bu kazadan dolayı sana, kızar mıyım, acır mıyım? Elbette acırım; çünkü o suyu siz bana getiriyordunuz; ama böyle oldu ne yapalım! İşte, bizim ibadetlerimiz de böyle. Allahü teâlâ da O’na giderken yaptığımız hatalar ve kazalar sebebiyle kızmaz. O’nun merhameti sonsuzdur, acır ve affeder.
Yeter ki biz, suyu O’na götürelim. Yani O’na doğru gittikten sonra korkmayalım; ama Ahmet’e gidip de, Mehmet’ten para istemek olmaz.

KİMİN İÇİN YAPTIYSAN ONDAN İSTE

Allahü teâlâ kalbe ve niyete bakar. Bu kulum bu ibadeti yapıyor; ama niçin? Bu hayır ve hasenatı yapıyor; ama niçin? Doğru olmak şartıyla, ilim öğreniyor, ilim yayıyor; ama niçin? İşte, bunu niçin yaptın sorusu, Müslümanlara ahirette sorulacaktır. Bunun da cevabı var. Ya Allah için veya meşhur olmak için yahut zengin olmak için. Yahut da aferin desinler diye. İşte bu çok kötü... O zaman da Cenâb-ı Hak ahirette diyecek ki:

(Sen bunları kimin için yaptıysan, git ücretini de ondan iste! Eğer benim için yaptıysan, hatasıyla sevabıyla gel seni affedeyim. Başkası için yaptıysan, bana niye geliyorsun?)

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: (Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize [o işi ne niyetle yaptığınıza] bakar.)

Yaptıkları işler bakımından kâfirlerle müminler arasında farklar vardır. Kâfirler her yerde ve her zaman, nasıl sorusuna cevap arar. Nasıl bina yapılır, nasıl şu yapılır vs. Ama mümin, niçin sorusuna kendini ayarlar. Allahü teâlâ ahirette kullarına niçin sorusunu soracaktır. O hâlde, fark buradadır. Yani biri dünyalık, diğeri ahiretlik olacaktır. Bu yüzden niyetleri de ıslah etmek, düzeltmek lazımdır. Büyükler, (Allahü teâlâ vermek istemeseydi istek vermezdi) buyuruyor. Ondan, hayırlı ömür, hayırlı ölüm istemeli. Hayırlı ömrün yanında, hayırlı ölümü de unutmamalı. Ölümü hiç unutmamak gerekir.

İYİLİK TİCARET DEĞİLDİR

Allahü teâlâ nasıl dilerse öyle olur. Mümine lazım ve layık olan, hastalık ve sıkıntıda sabretmek, sağlık ve rahatlıkta şükretmektir. O halde müminin iki vasfı vardır: Sabır ve şükür. Bir musibet gelince, niçin benim başıma geldi derse, zarar eder. Bu Rabb’imin bana ihsanıdır, hediyesidir derse, o zaman kurtarır. Sağlığa kavuştuğu zaman da azmamalı; çünkü çok sağlam insanlar, hastalardan daha çabuk ölebilir. Mümin her zaman ve her yerde Rabb’iyle beraber olmalı ve başına bir musibet geldiği zaman, sabretmeli. Nimetlere kavuştuğu zaman da şükretmeli; çünkü Allahü teâlâ, şükretmenin de ayrıca sevabını verir.

İyiliği Allah için yapmak gerekir: İyilik ticaret, yani tüccarlık değildir. Ben bunu yaptım, sen ne yaptın veya ne yapacaksın denmez. Yaptığımızı unutsak da, hiç ummadığımız yerde karşımıza çıkar.

Hazret-i Lokman buyurdu ki: İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme! Çünkü her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana yapılan kötülükleri de unut! Çünkü sabrettin, Allahü teâlâ sana bir ecir verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü unutma!

Müminin iki vasfı

O'NU GÖREMEDİNİZ

Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” Mekke’den Medîne’ye hicret etmesi bildirildiği zaman, bi’setin ondördüncü senesiydi. Mekkeden ayrıldığı gece, Kureyş müşrikleri aralarında, Resûlullah’ı öldürmek için anlaştılar. Gece uyku vakti gelince, Resûlullah’ın kapısının önünde toplanıp, ‘uyusun da öldürelim’ diye beklemeğe başladılar. O gece Yâsîn sûresinin ilk âyetleri nazil oldu. Resûlullah Efendimiz yerden bir avuç toprak aldı. Meal-i şerîfi, (Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çekdik de onları kapatdık, artık göremezler.) olan Yâsîn sûresi 9’uncu âyetini üzerlerine okuyarak ve elindeki toprağı da başlarına saçarak, aralarından geçip gitdi. Hiç görmediler ve farkına varamadılar. İçlerinde sadece biri gördü ve müşriklere “Muhammed’i göremediniz! O çıkıp gitdi” dedi. Müşrikler kalkıp yüzlerindeki ve başlarındaki toprağı sildiler.

BİRİNİN BAŞI DİĞERİNİN OMUZUNDA!

Canlılar ve bütün parçaları, mezarlarında yeşil ot gibi biter. Her biri o kemikten neşet ederler. Bazısı bazısına girmiş ağ örgüsü gibi dolanmış olur ki, birinin başı diğerinin omuzunda, öbürünün eli, diğerinin sırtında olarak insanın çokluğundan böyle girift olurlar. Allahü teâlâ Kaf sûresinin dördüncü âyetinde meâlen, (Hakikaten biz biliriz ki, arz onlardan birini noksan etmez. Zira, bizim indimizde mahfuz kitap vardır. Yani biz yarattıklarımızın hepsini biliriz) buyurur. Bu dirilmek hâli tamam olunca, hesap üzere, sabî (çocuk), yine sabîdir. İhtiyar, yine ihtiyardır. Olgun yaşta olanlar, yine öyledir. (devam edecek)

EFENDİMİZİN DUALARI

(Allah’ım, bizi dostlarınla dost, düşmanlarınla düşman olanlardan eyle!) [Tirmizi]

BİR ANLIK İBADET

Bir gün Cebrail aleyhisselâm Sevgili Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” geldi ve, “Ya Resûlallah! Ebû Bekir, bu sabah bir ibadet yaptı ki, yetmiş yıllık ibadete bedeldir” dedi. 

Efendimiz, - Ebû Bekir’i çağırın, gelsin buyurdular. Geldiğinde evde ne yaptığını sordular. Hazret-i Ebû Bekir biraz düşünüp arzetti:

- Ya Resûlallah, Cenneti ve Cehennemi, Allahü teâlânın her ikisini de insanla dolduracağını geçirdim kalbimden.
Efendimiz sordular:
- Başka ne düşündün ya Ebâ Bekir?
- Cehennemin büyüklüğünü ve şiddetini düşündüm ya Resûlallah. Burada yanacak olan insanların halini tefekkür edip titredim ve bir temennide bulundum.
- Ne temenni ettin?
- Ya Rabbi! dedim, ahirette benim vücudumu öyle büyük yap ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Başka kimseye yer kalmasın. Böylece senin takdirin de yerine gelmiş olur ve bütün insanlar Cehennemden kurtulur böylece.
Efendimiz sordular: - Neden böyle istedin ya Ebâ Bekir?
- Çünkü kimsenin yanmasını istemiyorum ya Resûlallah. Ben yanayım, ama kimse yanmasın. Bunu istedim Rabb’imden. 

ESHAB-I KİRAMIN HİKMETLİ SÖZLERİ

“Dünya bir cifedir, leştir. Ondan bir şey isteyen köpeklerle dalaşmaya dayanıklı olmalı.” 
HAZRETİ ALİYYÜL MÜRTEZA  (radıyallahü anh)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...