İmanı Allah'tan başkası veremez | En büyük ihsan

Allahü teâlâ bir kuluna iman vermişse, ihsanlardan en büyüğünü vermiş demektir. Bir kalpte iki sevgi olamaz. Bir kalpte dünya sevgisi varsa, o insanda Allah sevgisi olamaz
HAZIRLAYAN: ÖMER ÇETİN ENGİN'İN HABERİ
> Öyle yaşayalım, öyle konuşalım ki, bizim yüzümüzden kimse Cehenneme gitmesin.
> Sorulan dinî suallere verilen cevaplara dikkat etmeli, cevap vermek kolay değildir. Cevap verenler de ahirette hesaba çekileceklerdir. Cevap verirken, muteber kitaplardan nakli esas almak şarttır.
> Allahü teâlâ bir kimseye, bir büyüğü tanıttıysa, neyi tanıtmadı; bir büyüğü tanıtmadıysa da, neyi tanıttı?
> Mevlâna Halid-i Bağdadi hazretleri, (Allahü teâlânın bir kulunu sevmediğinin alameti bu yolun büyüklerine itirazdır) buyuruyor.
> Mümin, mümine Allah için sevgiyle baksa, Cenab-ı Hak bütün günahlarını affeder.
> Rabbine güvenen kula, Allahü teâlâ yardım eder. Paraya, mala mülke, şuna buna güveneni, güvendiğiyle baş başa bırakır.
BAZILARI ÇOK SEVİLİR, BAZILARINDAN KAÇILIR
> Allah için olan işte sevgi vardır. Dünya için olan işte sevgi yoktur. Dünyanın tabiatında sevgi yoktur. Allahü teâlâ dünyayı yarattığından beri, bir defa olsun rahmet nazarıyla bakmamıştır. Dünya, nefs ve şeytanın azmasına yardımcı olmaktadır. İnsanın dünyalığı arttıkça nefsi azar, gurur, kibir artar, kontrolden çıkar. Ahireti bırakıp, hep dünyalığı artırmak için gece gündüz çalışmak, ızdırabı, sıkıntıyı, sevgisizliği artırmak, ahmaklık alametidir.
> Bir kalpte iki sevgi olamaz. Bir kalpte dünya sevgisi varsa, o insanda Allah sevgisi olamaz. Olamayınca da her yerde, ailesinde, işinde sevgisizdir.
> Bazıları çok sevilir, bazılarından kaçmaya bakılır. Araştırılırsa, muhakkak onun dibinde başka sevgi olduğu görülür. Allah sevgisi olan kalpte ihlâs olur. İhlâs olan kalpte Allah sevgisi olur. İhlâsla dünya zıttır. Dünya, nefsin ve şeytanın tuzağıdır.
VARLIKTA İMTİHAN DAHA ZOR
> Varlıkta imtihan, darlıktan daha zordur; çünkü darlıkta hep Allah deniyor, varlıkta akla gelince söyleniyor. Bu çok tehlikelidir.
> Bir mürşid-i kâmilin talebesine ne yapılsa, hocasına gider. Hocasının talebesini hakkıyla sevmeyen, hocasını tanıyamaz, hocasından hiç faydalanamaz.
> Ehl-i sünnet itikadında olmak, büyükleri yani evliya zatları tanımak büyük nimettir. Tanıdıktan sonra ayrılmak da, büyük felakettir. Ayrılanlarla beraber olmak da, büyük felakettir. Ayrılanlarla beraber olmak, engerek yılanıyla beraber olmaktan daha tehlikelidir.
> İman, Allahü teâlânın bizzat ihsanıdır; çünkü bir kimseye bir şeyler anlatılır; ama imanı Allah’tan başkası veremez. Allahü teâlâ bir kuluna iman vermişse, ihsanlardan en büyüğünü vermiş demektir. Artık o kulun kalkıp bir kuruşun hesabını yapması, mümin kardeşinin gıybetini, dedikodusunu yapması çok çirkindir.
> Fâsık bile olsa, ehl-i sünnet itikadında olan bir müminin kalbindeki nuru dünyaya çıkarsalar, imanının nuru güneşin ziyasını kapatır. Mümin o kadar kıymetlidir.
> Birbirimizi sevelim. Kendimizi bir şey zannetmeyelim. Hiçbir Müslümanı hakir görmeyelim. Çok sarhoşlar imanlı gitmiştir. Nice âlim veya şeyh geçinenler de imansız gitmiştir.
> Ahir zamanda imanla ölen çok az olur. Çok korkmalıdır.
KADINLAR GÖRÜNCE HAYRET ETTİLER
Bir gün muhacirin ve ensarın kadınları “radıyallahü anhünne” bir araya toplanmışlardı. Hazret-i Fatıma’nın “radıyallahü anha” da gelmesi için Resûlullah’tan “sallallahü aleyhi ve sellem” izin istemişlerdi. Hazret-i Fatıma, o toplantıda giyeceği güzel elbiseleri olmadığı için, gitmek istemedi. Resûlullah aleyhisselam, “Git ya Fatıma! Bizim yolumuzda kimseyi ümitsiz bırakmak yoktur” buyurdu. Hazret-i Fatıma o toplantıya katıldı. Döndüğünde üzüntülü idi. Resûlullah efendimiz o toplantıya katılan kadınlardan birini çağırıp, o toplantının durumunu sordular. O hanım dedi ki: Ya Resûlallah! Fatıma gelince bütün kadınlar onun güzel elbiselerine hayran kaldılar. Birbirlerine böyle güzel elbiseleri nereden almışlar, diyorlardı. Hazret-i Fatıma “Ya Resûlallah niçin bana öyle görünmedi ki, ben de sevineydim” dedi. Efendimiz “O elbiselerin güzelliği senin üzerine örtülmesindedir. Onları sana göstermediler ve sen görmedin” buyurdu.
MÜMİNLER NURLAR İÇİNDE
Her müminin bir nuru olur ki, önünden ve sağ yanından, o zamanki karanlık içerisinde her tarafı aydınlatır. Sol taraflarında nur yoktur. Belki karanlıkta hiçbir kimse hiçbirşey göremez. O karanlıkta kâfirler hayrette kalır. İmanlarında şek ve şüphe olan kimseler [ve bid’at sahibi olanlar, mezhepsizler] şaşırırlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi aleyhim ecma’în” bildirdiklerine uygun olarak doğru inanmış olan [Sünnî] müminler ise, onların zulmet ve tereddütlerine bakıp, Allahü teâlânın kendilerine hidayet nuru verdiğine hamdederler. Zira, Cenab-ı Hak, müminler için, azap gören şakilerin hâllerini ortaya koyar ki, bunda bazı faideler vardır. Nitekim, Cennet ehli ve Cehennem ehli ne yapmışlarsa hepsi belli olur. (devam edecek)
EFENDİMİZİN DUALARI
Allah’ım, ölüm anındaki sıkıntılara karşı bana yardım et! [Tirmizi]
ÇOK İSTİĞFAR OKU!
Abdülaziz Dirini hazretlerine “rahmetullahi aleyh”, bir gün biri geldi ve; - Efendim, çok sıkıntılarım var. Ne yapayım diye sordu bu zata.
Cevaben; - Çok istiğfar oku buyurdu.
Adam okuyup, bütün sıkıntılarından kurtuldu.
Başka gün de, bir genç gelip;
- Hocam, işlerimde muvaffak olamıyorum, diye dert yandı.
Büyük Veli;
- Öyleyse tövbe et evladım, buyurdu ona da.
O da çok tövbe etti.
Ve muvaffak oldu her işinde.
Bir gün de biri gelip;
- Efendim, dua edin de çocuğumuz olsun, diye rica etti bu zata.
Cevap aynıydı:
- Öyleyse çok istiğfar eyle!
Adamcağız;
- Peki efendim, dedi.
Ve devamlı istiğfar okudu. Çok geçmeden kavuştu muradına. Her sene çocukları oldu. Hem de ikiz.
ESHAB-I KİRAMIN HİKMETLİ SÖZLERİ
“Dünyada olup da âhıret hayatı yaşayan insan se’âdet içindedir. Bir insan yaşadığı müddetçe Allah’ı hatırından çıkarmayıp, O’na hep yalvarırsa ahirette merhametine sebeb olur. Böylece âhiret hayatı yaşamış olur.”