Efendimizin izi... 'Kadem-i Şerif'
Yıllar geçmesine rağmen Resulullah Efendimizin gül kokusunun eksik olmadığı Kadem-i Şerif'ler en çok İstanbul'da bulunuyor.
Hani o ayaklarının tozunu yüzümüze sürmek istediğimiz âlemlere rahmet olan Peygamberimizin gözle görülür birçok mucizeleri vardı. Bunlardan biri de Hazret-i Peygamberin ayak izleridir. Efendimiz kum, çamur veya nemli toprak gibi yumuşak zeminde yürüdükleri zaman ayaklarının izi çıkmazdı. Fakat taş veya sert zeminlere bastıkları zaman mübarek ayak izleri olduğu gibi çıkardı. Günümüze kadar gelen Resulullah Efendimiz'den birer nişane olan bu mübarek emanetlere "Kadem-i Şerif" veya "Nakş-i Kadem-i Peygamberi" adı veriliyor. Bir yadigar olarak asırlarca saklanıp elden ele emanet edilerek gelen Kadem-i Şeriflerden ülkemizde de birkaç tane mevcuttur. Özellikle Müslüman devlet adamları, Osmanlı Padişahları bu kıymetli emanetleri en güzel ve özel yerlerde muhafaza altına alarak sahip çıkmışlardır. nbsp;
ASIRLARDIR AYNI KOKU
Onca zaman geçmesine rağmen hâlâ Resulullah Efendimizin gül kokusunun yayıldığı Kadem-i Şerif'ler en çok İstanbul'da hem de yanı başımızda bulunuyor. Türkiye'deki en meşhur Kadem-i Şeriflerden biri İstanbul'da Halid bin Zeyd Eba Eyyûb-el Ensari (Eyüp Sultan) Türbesinde muhafaza ediliyor. Bu mübarek ayak izi Osmanlı Sultanlarından I. Mahmud Hanın emri ile 1734 senesinde Topkapı Sarayı'ndan türbeye taşınmıştır.
İstanbul'daki ikinci Kadem-i Şerif ise Laleli'de Sultan III. Mustafa Han'ın türbesinde duvarda husûsi olarak yapılan bir bölme içerisinde muhafaza edilen taş üzerinde yer alıyor.
İstanbul'daki bir diğer Nakş-ı Kadem ise Eminönü'nde bulunan I.Abdülhamid Han'ın türbesinde Yeni Cami tarafındaki duvarda bulunan bir dolap içerisinde muhafaza ediliyor. nbsp;
Son olarak Topkapı Sarayı içerisinde Mukaddes Emanetler Dairesinde Kadem-i Şerifler bulunuyor. Hırka-i Seadet dairesinde dördü taş, ikisi tuğla nevinden olmak üzere toplam 6 adet Nakş-ı Kadem yer alıyor. Bunların içinde en önemlisi Efendimizin Mirac'a çıkarken bastığı kayanın üzerine çıkan mübarek ayak izleridir ve bu özel dolap içerisinde muhafaza ediliyor. Resulullah Efendimiz Kudüs'te Mirac'a çıkarken bastıkları bu mübarek kayanın üzerine Kubbet-üs Sahra ismiyle bilinen camii inşa edilmiştir. nbsp;
MARDİNLİLERE SULTAN'IN HEDİYESİ
Resulullah Efendimizin ayak izleri İstanbul dışında Mardin'de Hatuniye Medresesi'nde de bulunyor. Yavuz Sultan Selim Mısır seferine giderken Diyarbakır ve Mardin civarından geçmiş. Mardin halkı kendi gönlü ile şehrin anahtarını Padişah'ın komutanlarına teslim etmiş. Sultan Selim bu hareketi çok beğenmiş ve Mısır seferinden döndükten sonra Mukaddes Emanetlerin bir kısmını Mardin emirine bırakarak Mardinlileri mükafatlandırmıştı. nbsp;Ayrıca dünyada bilinen diğer Kadem-i Şeriflerin bir tanesi Hindistan'da Firuz Şah Tuğluk'un oğlu Feth Hanın türbesinde bulunuyor. Mısır'ın başşehri Kahire'de Kayıtbay Türbesi'nde ise iki adet mübarek ayak izi var.
Bilindiği üzere Osmanlı Sultanlarının hepsi Hazret-i Peygambere gönülden bağlı idiler. İşte o bağrı yanık Padişahlardan biri de I. Sultan Ahmed idi. Oldukça güzel şiirler yazan Padişah, Kadem-i Şerif şeklinde murassa bir sorguç yaptırmış ve ortasına mavi mine üzerine altınla kendisine ait olan bir şiiri yazdırmıştı... nbsp;İNAN ARVAS
Kadem-i Şerif'lerden biri de İstanbul'da Sultan I. Abdülhamid Türbesi'nde muhafaza ediliyor.
HADİS-İ ŞERİF
Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur. nbsp;Taberani
Her güne bir dua
Murâdlara nail olmak için
Sıkıntılardan, afatlardan, belalârdan kurtulmak için nbsp;ve murâdlara nâil olmak için, "Salâten tüncînâ" ve "Salât-i tefriciyye" okumalıdır:
Salâten tüncînâ: "Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min cemî'il ahvâl-i vel-âfât ve taktî lenâ bihâ cemî'al hâcât ve tütahhirünâ bihâ min cemi'isseyyiât ve terfe'unâ bihâ a'ledderecât ve tübelligunâ bihâ akselgâyât min cemî'il hayrât-i fil hayati ve ba'del-memât."
Salât-i tefriciyye: "Allahümme salli salâten kâmileten ve selim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ muhammedinillezî tenhallü bi-hil'ukadu ve tenfericu bihi'l-kurebu ve tukdâ bihi'l-havâicu ve tunâlu bihirreğâibu ve husnulhavâtimi ve yusteskal ğamâmu bivechihil keriymi ve alâ âlihî ve sahbihi fiy-kulli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lûmin lek."
SEYYAHLARIN KALEMİNDEN
"Evlatlarına şefkatliler"
"Osmanlı'da erkeklerde de, kadınlarda da evlat sevgisi çok belirgindir. Türklerin hafta tatili olan cuma günleri ve bayram günleri sokaklarda oğlunun elinden tutup ağır ağır gezdirdiği, çocuk yorulunca kucağına aldığı, nbsp;yanına oturtup şefkatle hitap ettiği, evladına tam bir ana özeniyle baktığı görülür. Bu şefkat tezahürlerine başka memleketlerde de tesadüf edilir, fakat arada dağlar kadar fark vardır! Birtakım boş çıkar kaygıları, eğlence düşkünlüğü, çoğu defa kadınların da katıldığı ticaret dünyası, kısacası başka memleketlerin her şeyleri çocuklara karşı şefkati azalttığı halde, aksine Türklerdeki aile hayatı şefkat duygusunun bir merkezde toplanıp artmasını temin etmektedir. İşte bundan dolayı Türkiye'de çocuklar yetişip aile sahibi oldukları zaman analarıyla babalarını yanlarında bulundurmakla iftihar ettikleri ve küçükken onlardan gördükleri şefkate karşılık vermekle mutlu oldukları halde, başka memleketlerde çok defa çocuklar olgunluk çağına girer girmez analarıyla babalarından ayrılmakta, ekonomik endişeleri hususunda onlarla çekişe zıtlaşa münakaşa etmekte ve hatta bazen kendileri refah içinde yaşadıkları halde onları sefalete yakın bir hayat içinde bırakmakta ve ebeveynlerine karşı yabancılaşmaktadırlar." nbsp;
(A. Brayer, XIX. yüzyıl)
Hayal Tiyatrosu: Şefkat 24
Çöplüğe düşmüş cevher...
- Günahların moda olduğu bu toplumun, zehir niteliğindeki alışkanlıkları kalpleri kararttığından İslamiyetin tadını almamıza mani oluyor... Bu tat olmayınca sendeki tereddütler, bu dine uymaya biraz meyilli olan herkeste hakim oluyor... Sonuçta bir sürü insana yazık oluyor... Ben en çok, İslamiyeti yaşamaya elverişli ama şu senin kavuştuğun nimetlere kavuşamamış, yalnız insanlara üzülüyorum... Arkadaşları olsa da yalnızlar onlar... İçlerindeki güzellikleri anlamıyor arkadaşları... Paylaşamıyorlar... Belli etseler, arkadaşları tarafından dışlanacaklar... Edemiyorlar... Yalnız kalmamak için o faziletlerini köreltiyorlar... Sonra da kaybediyorlar...
- Evet... Çok doğru... Çok doğru...
- Elimde değil acıyorum onlara... Tanımasam da yüzümün karasıyla dua ediyorum... Onlara da nasip olsa diye yalvarıyorum... Ama elimden bir şey gelmiyor...
- Daha ne gelsin... Bu akşam öyle rehber oldunuz ki bana... Allahım sizden razı olsun...
- Amin canım... Ne yaptım ki... Nasibin varmış... nbsp;
- Şükür Rabbime... Dua edin bana olur... Ben de kavuşayım...
- Dualar müşterek canım... Benim de senin duana ihtiyacım var...
- Zil çaldı... Annem mi geldi acaba...
- Evet... Girmeyeyim dedi... Seni bekliyor…
........
- O akşam ayrılırken sarıldık birbirimize o hanımla... Beyciğim bir şey diyeyim mi... Öyle bir hanım olmak için ömrüm yetmez benim sanırım...
- Öyle deme hanım... Belli mi olur...
- O kapıda ilk karşılaşmamızla, birkaç saat sonraki bu veda arasında uçurumlar vardı... Öyle yakın olduk, arkadaşlığımız öyle bir kuruldu ki... İşte bu günlere kadar geldik...
- Maşaallah... Ne güzel hayatım...
- Sonra ne oldu... Büyük değişim ne zaman başladı... O noktanın heyecanı aldı beni...
- Biz de önce bir namazlarımızı kılalım sonra anlatayım, olur mu aşkım…
- Ah... Doğru ya...
İki genç Rablerinin huzuruna çıktılar... İki mübarek kalp... İki nur yüzlü insan... Kalplerinde lezzet ve birbirlerine olan aşk için Yaradana şükür dualarıyla bitirdiler ibadetlerini... Onların aynı secdeye baş koymaları bir başka yapmıştı sevdalarını... (devam edecek)
Ömer Çetin Engin
omer.cetin@tg.com.tr
BALKAN MUTFAĞINDAN
Rumeli Paçası
Malzemeler: l 1 kibrit kutusu margarin l 3 yemek kaşığı un l1 yumurta l 1 çay kaşığı tuz l 4 su bardağı et suyu l 1 tatlı kaşığı sirke l 2 diş sarımsak nbsp;
Sosu için: l 100 gr kıyma l Çeyrek paket margarin l 1 yemek kaşığı salça
Hazırlanışı:
Sarımsakları iyice dövün ve yumurtayı, unu, tuzu et suyuyla harmanlayıp orta dereceli bir ateşte muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin. Bir taraftan da sosu için kıymayı yağda salçayla birlikte kavurun. Pişen paçayı tabaklara koyun ve üzerine sosu döküp servis yapın. Özellikle ramazanda iftariyelik olarak sunulan paça mutlaka sıcakken yenmelidir, isteğe göre sosu, kıyma yerine sucukla da yapılabilir.