Eğer Yaradan dilerse...
Allahü teâlâ, Habib-i Server-i Kâinat'ın yüzü suyu hürmetine dilerse her şeyi yaratır, ölmüşleri de diriltir
Hendek savaşına hazırlanıldığı günler. Mücahitler kazma kürek çukur kazar, geceli gündüzlü toprak taşırlar. Yüzü suyu hürmetine kâinatın yaratıldığı Server herkesten fazla çalışır ve çok yorulurlar. Câbir (radıyallahü anh) bir ara Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) karınlarına taş bağladıklarını fark eder. Bunun üzerine evine koşar. Hanımına sorar: nbsp;
-Yiyecek neyimiz var? nbsp;
-Biliyorsun ya. Bir miktar arpa. nbsp;
-Peki ya oğlak? nbsp;
-İşte orada. nbsp;
-Dur ben kesip yüzeyim, sen koş ocağa… nbsp;
Hazret-i Câbir tekrar hendeğe koşar, Server-i Kâinat'a yaklaşır ve "Efendim bir oğlak kestim, biraz da ekmeğimiz var" der ve ekler "Dilediğinizi alıp gelebilirsiniz." nbsp;
Evde yemekle meşgul olan Hazret-i Cabir'in hanımı bir ara bahçeye doğru bakar ve süzülüp akan kanı görünce bahçeye fırlar.
Az önce babasının oğlağı kesmelerine şahit olan Hazret-i Cabir'in oğullarından 6-7 yaşlarında olanı babam oğlağı nasıl kesti gel sana göstereyim derken 3-4 yaşlarında olan kardeşinin boynunu kesmiştir.
Gördüğü manzara karşısında neye uğradığını şaşıran anneleri telaş ve üzüntü ile "Ne yaptın sen?" diye büyük oğluna çıkışınca korkuya kapılan çocuk bahçenin duvarına tırmanmaya çalışırken boynunun üstüne düşer ve oracıkta ölür.
Ne yapacağını bilemeyen Hazret-i Cabir'in hanımı "Bu ne zor bir imtihan" diye ağlarken bir taraftan da, "Biraz sonra Cabir eve gelecek ve olanları öğrenince defin işlemlerine başlayacaklar. Allah'ın Resulü de defin işleri ile uğraşmaktan evimde yemek yiyemeyecek. Hemen bahçeyi temizlemeliyim. Yemeklerini yesinler sonra söylerim" diye düşünür ve bahçeyi temizler. Çocukları alır ve bir odaya yorganın altına koyar.
Az sonra Peygamber Efendimiz, sahabeleri ile birlikte gelirler. Tam Resûlullah Efendimiz yemeğe başlayacakken Hazret-i Cabir'e döner ve "Ya Cabir, bilirsin ben çocukları çok severim. Senin iki oğlun vardı, hele getir de onları yemekten önce bir seveyim" buyururlar.
Bunun üzerine Hazret-i Cabir, hanımına çocukları getirmesini ister. Hanımı; "Ya Cabir, çocuklar yeni uyudular. Yemekten sonra getiririm" der.
Hazret-i Cabir içeri girer, durumu arz eder ama Efendimiz, "Ya Cabir getir çocukları. Seveyim sonra yeriz" buyurur. Hazret-i Cabir tekrar hanımına gider ve "Efendimiz istiyor, çocukları uyandır da getir" der.
Hanımı 'tamam' der, "Ben çocukları uyandırana kadar siz yemeğe başlayın."
Hazret-i Cabir masaya dönünce Peygamber Efendimize, "Hanım çocukları hazırlayana kadar yemekler soğuyacak. Buyurun başlayınız yemeğe" der. nbsp;
Resûlullah Efendimiz çocukları görmeden yemeğe başlamamaya kararlıdır, "Cabir acelemiz yok. Biz bekleriz. Hele getir çocukları…" buyurur.
Yolda gelirken Peygamber Efendimize haber getiren Cebrail aleyhisselam, "Bugün Cabir'in evinde öyle bir imtihan olacak ki o ne derse desin çocukları isteyiniz" demiştir. Tekrar hanımının yanına giden Hazret-i Cabir; "Hanım erittin beni. Gidip gelmekten yoruldum. Getir çocukları artık" deyince başı önüne düşen hanımı beyinin elinden tutar ve çocukların yanına götürür. Yorganı kaldırır. Gördükleri karşısında ne yapacağını bilemeyen Hazret-i Cabir geri döner ve;
"Ya Resûlullah çocukları uyandıramıyoruz. Bizim kudretimiz uyandırmaya yetmiyor. Buyurun siz uyandırın" der ağlamaklı...
Peygamber Efendimiz kalkar ve çocukların odasına gider. Hazret-i Cabir'in hanımı ise hıçkıra hıçkıra ağlayarak, "Ya Rabbi canımı al. Resulünü layıkıyla ağırlayamadım" diye dua etmektedir.
Alemlerin efendisi, elini yorgana uzatıp kaldırdığı anda çocukların ikisi birden kucağına atlarlar.
Dizleri üzerine çöküp ağlamakta olan Hazret-i Cabir'in mübarek hanımının ağzından şu cümleler dökülür: "Ya Rabbim sana şükürler olsun. Resûlullah Efendimiz evimde yemek yiyecek…"