Eline kılıç alıp savaşan ilk İslâm kadını, Hazret-i Safiye

Eline kılıç alıp savaşan ilk İslâm kadını, Hazret-i Safiye
RAMAZAN 2013 Haberleri

Kelimelerle raks eden bir edibe, gailelerden yılmayan bir anne, Ebû Leheb'e kafa tutan bir mümine; Hazret-i Safiye…

Safiye bint-i Abdülmuttalib (Radıyallahü anha) adından anlaşılacağı gibi Abdülmuttalib'in kızı, Efendimizin halasıdır. Ama dahası da vardır onun annesi Hâle bint-i Vehb ile Resul-i ekremin annesi Amine Hatun kardeştirler. Hasılı Peygamberimiz ile, hem ana, hem de baba tarafından akraba olan Safiye validemiz, kutlu doğumda hazret-i Amine'nin yanında bulunan bir kaç şanslı kadından biridir. Efendimiz, peygamberlikle vazifelendirilip, tebliğe başladığında akrabalarını (40 kişi kadardırlar) Ebû Talib'in evinde toplar, peygamber olduğunu açıklayıp onları İslam'a davet eder. Ebû Leheb öfkeyle ayaklanınca hava gerilir, kimseden ses seda çıkmaz. Lâkin Hazret-i Safiyye ile oğlu Zübeyr tereddütsüz kelimeyi şehadet getirir, Habibullahın yanında dururlar. Dahası Safiyye (radıyallahu anha) Ebû Leheb'in karşısına çıkar ve "Yeğenimizi ve O'nun dinini hakîr görmek sana yakışıyor mu?" diye sorar. "Vallahi âlimler, Abdülmuttalib soyundan bir Peygamberin çıkacağını söylüyorlar. O peygamber, Muhammed'den başkası olamaz! Bunu hepimiz biliyoruz, inadı bırak!" der.AH HAMZA AH!..
Mekkeli müşrikler Bedr'e "nasıl olsa kazanırız" rahatlığı ile çıkarlar, ancak hiç ummadıkları bir mağlubiyet alınca kinleri artar. Çok daha güçlü bir ordu toplar, yola koyulurlar.
Efendimiz Uhud savaşına gitmeden önce, kadınları (muhtemel bir Yahudi saldırısına karşı) Hassan bin Sabit'in (Radıyallahu anh) kasrına bırakır. Onca kadının başında bir tek Hazret-i Hassan vardır. Yahudîler bunu fırsat bilip eve yaklaşırlar. Hazret-i Safiyye iş başa düştü deyip eline geçirdiği bir çadır direği ile fırlar, kapıyı ansızın açıp sırığı Yahudi'nin beyninde paralar. Sonra evin damına çıkar, Uhud tarafından gelen sesleri dinleyip harbin gidişatını çözmeye bakar. İçine bir sızı düşer ki nasıl anlatıla. Duramaz, bir kılıç kapıp, meydana koşar. Uhud'da karşılaştığı ilk mücâhide Resûlullah'ı sorar. Şükürler olsun o sağdır, sıhhatlidir ama kardeşi Hamza...
Ah Hamza...
Ancak Fahr-i Kâinat, Safiyye Hatun'un Uhud'dan çıkmasını arzular. Zira Hazret-i Hamza'nın cesedi dayanılacak gibi değildir. Zübeyr'i çağırıp "Annen, Hamza'nın cesedini görmesin" buyururlar. Zübeyr, annesinin yanına koşar ve "tamam anne" der, "işte vazifeni yaptın. Haydi artık çık meydandan!"
Hazret-i Safiyye ona "niye saklıyorsunuz" gibilerden bakar, önce "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn" diye fısıldar: "Hamza'nın cesedinin parça parça edildiğini biliyorum. Merak etme, asla ağlamayacağım, bağırmayacağım! Efendimizi üzen biri olmayacağım!" der. Dediği gibi de yapar, muharebeden sonra büyük şehidin cesedini metanetle öper, koklar, getirdiği hırkaya sarar. Ne diz dövüp, ağıt yakar, ne de yakasını yenini yırtar... Ellerini açıp sükûnetle duâ eder o kadar...
Hazret-i Safiyye duygulu bir kadındır, hayır hasenatta öncü olmaya bakar. Hislendi mi kalemiyle dertleşir, şairlere düğme ilikletecek beyitler karalar. Elbette en ziyade Efendimizin ahirete göçtüğü gün hüzünlenir, asırlarca söylenecek, nesilden nesile aktarılacak bir mersiye yazar. Hazreti Safiyye Fahr-i alemin vefatından sonra on sene daha yaşar. Hicri 20 yılında vefat eder, onu Baki kabristanına defnederler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...