İşte AK Parti'nin 350 sayfalık seçim beyannamesi

Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin seçim beyannamesi ve milletvekili aday tanıtım toplantısını Ankara Spor Salonu'nda gerçekleştirdi.
SUNUŞ
Aziz Milletimiz,
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, Cumhurbaşkanımız ve Kurucu Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, 12 yıllık iktidar
dönemimizde yaptığımız büyük dönüşümler, ulaştığımız zorlu hedeflerle, Türkiye'nin yükselen, güçlü bir ülke olabileceğini gösterdik. Kaynak Türkiye diyerek ve milletimize güvenerek yola çıkmıştık. Kaliteli ve istikrarlı bir yönetimle nelerin başarılabileceğini, hayallerimizin sınırlarını nerelere kadar genişletebileceğimizi hep birlikte gördük.
12 yıllık iktidarımızın "demokratik istikrar" zemininde sağladığı başarılar, bölgemizde ve küresel düzeyde AK Parti'yi bir marka haline getirmiştir. Girdiği her seçimden daha başarılı bir sonuçla çıkan Partimiz, siyasetin en kurumsallaşmış partisi olurken, geniş bir coğrafyanın da umudu olmuştur.
Son 12 yılda yapılanları yeni bir atılım dönemi ile taçlandırmak, 2015 seçimlerinde Partimizin temel misyonu olacaktır. Ulaşmayı öngördüğümüz 2023 Vizyonu, artık uzak bir vizyon olmaktan çıkmıştır. AK Parti olarak daha uzakları, daha yüksekleri hedefliyoruz.
AK Parti olarak ulaştığımız zorlu hedeflerden çok, geçmişte milletimizin elinden alınmış olan özgüvenini yeniden ona teslim etmiş olmanın ve siyasete yeniden itibar kazandırmanın mutluluğunu yaşadık.
Geçmişte kargaşa ortamından beslenen ne kadar odak varsa, hepsiyle ayrı ayrı mücadele ettik. Türkiye'nin en çok ihtiyacı olan istikrar ve güven ortamını tesis ettik. İnsanları birbirine güvenen toplumların, engelleri aşıp daha ileri seviyelere hızla ilerleyeceğine yürekten inandık.
Bu inançla demokrasi tarihimize altın harflerle yazılacak önemli aşamalar kaydettik. AK Parti iktidarları olarak her şeyden önce millet dedik, milli iradenin sözü ve kararı dedik. Vesayetin her türlüsüne en başından itibaren hayır dedik. İster bürokraside olsun ister sosyal hayatta, halkımızın ayağına pranga vuran her türlü anti demokratik yapı ile mücadeleyi bir görev bildik.
Bugün, farklı vesayet zincirlerinin halkaları birer birer kırılarak zayıflıyor. Bunun en önemli göstergesi, Cumhuriyet tarihinde ilk defa doğrudan halkın iradesi ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanımızın bulunmasıdır.
Geçmişte krizlere konu olan, vesayet odakları tarafından suistimal edilen Cumhurbaşkanlığı makamı, Kurucu Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesi ile yepyeni bir anlam kazanmıştır. Demokrasimiz daha ileri bir aşamaya geçmiştir.
Son 12 yılda atılan adımlar ve yapılan reformlar sayesinde, bugün Güçlü ve Yeni Türkiye'den bahsedebiliyoruz. Bundan sonraki dönemde de ülkemizin ve milletimizin umudu olduğumuzun bilincindeyiz. Milletimizin istikbalini, menfaatlerini ve bize yüklediği emaneti kutsal kabul ederek hassasiyetle muhafaza etmeyi sürdüreceğiz.
Bugüne kadar görev yapan AK Parti hükümetleri, sadece devletin işlevlerini yerine getiren bir iktidar mekanizması olmamış, medeniyetimizin ihyası için ülkemizi ayağa kaldırmış, toplumu ortak hedeflerde buluşturmuş ve bakışlarını ufukların ötesine uzatmıştır.
Milletin kurduğu, istikametini bizatihi milletin belirlediği bir parti olan AK Parti, uzun yolculuğu boyunca bu anlayıştan hiç geri adım atmamıştır. AK Parti'nin bu anlayışı ve siyaset tarzı 12 yılı aşkın sürede,
Cumhuriyetimizin geçmiş birikimlerine sıçrama yaptıracak yenilikler eklemiş, çok kısa sürede sayısız hizmeti aziz Milletimize sunmuştur.
AK Parti olarak tarihimizden ve medeniyetimizden aldığımız özgüvenle hareket ettik ve insanımızın özgüvenini pekiştirdik. Ülkemizin sahip olduğu muazzam potansiyeli harekete geçirmek üzere şeffaf, ülke gerçekleri
ile tutarlı ve güven verici politikalarla milletimizin huzuruna çıkmayı en önemli ilke olarak benimsedik.
Bundan sonra da bu tecrübeye dayalı aşkla, heyecanla çalışma azmindeyiz. Hükümetlerimiz döneminde elde ettiğimiz başarılar, hedeflerimizi daha yükseklere taşımakta, kararlılığımızı güçlendirmektedir.
Türkiye'ye kazandırdığımız kalıcı eserler, halkımıza sunduğumuz hizmetler ve geleceğe dönük yatırımlarımızla konuşulduk. Söylediğimizi yaptık, yapamayacağımızı söylemedik. Böylece güveni inşa ettik ve sağlamlaştırdık.
Geleceğimizin teminatı çocuk ve gençlerimizin dilinde; esnafımızın, çiftçimizin, köylümüzün, işçimizin, memurumuzun, sanayicimizin kendine güvenen bakışlarında; kadın ve erkek tüm halkımızın gönlündeyiz.
Sadece vatandaşlarımızın değil, yakın coğrafyamızda ve bu coğrafyayı aşan pek çok yerde gurbetçilerimizin, kardeşlerimizin, yeryüzünün en ücra köşesinde varlık mücadelesi veren mazlumların ve tüm insanlığın
duygudaşı ve hakkaniyet umudu olmayı sürdürüyoruz.
7 Haziran seçimlerine doğru tüm gücümüzü milletimizden alıyor, milletimizin hayır dualarıyla yeni bir heyecanın perdesini aralıyoruz.
Amacımız daha güçlü, saygın, müreffeh, demokratik ve özgür bir Türkiye'ye ulaşmak; ekonomisi, bilim ve teknolojisi, siyaseti, sosyal ve kültürel hayatı ile örnek alınan bir ülke olmaktır.
Bu dönemde de, Türkiye, güven ve istikrar ortamında ekonomisini daha da güçlendirecek, daha rekabetçi ve daha yenilikçi bir ortam oluşturacak, demokratik standartları yükseltmeye devam edecek, çokluk içinde birlik ve kardeşlik çerçevesinde 2023 hedeflerine emin adımlarla yürümeyi sürdürecektir.
Fırsat eşitliğini ve sosyal adaleti daha da güçlendirmeyi; her bir vatandaşımızın hakkını ve vatanımızın her bir karışını korumayı görev biliyoruz.
Yeni Türkiye'yi inşa etmenin ortak sorumluluğuyla, köklerini tarih ve medeniyetimizden alan, insanlığın evrensel birikiminden faydalanan, bölgesinde ve dünyada barış ve istikrara aktif katkı sağlayan bir ülke olarak yolumuza devam edeceğiz.
İnsan onurunu korumanın teminatı olan AK Parti, özgürlüğü ve güvenliği garanti altına alan, bu iki temel hakkı hassas bir terazide tartarak vatandaşına sunan bir anlayışla; Türkiye'de inanç, ifade ve girişim özgürlüğünün garantisi olmayı sürdürecektir.
AK Parti olarak, bu beyanname ile sadece önümüzdeki dönemin değil, aynı zamanda Cumhuriyetimizin 100. yılına giden 2023 Vizyonumuz çerçevesinde her Türk vatandaşının hayal ettiği Türkiye ideali için atacağımız adımların ve yapacağımız atılımların yol haritasını ortaya koyuyoruz.
Siyasetimizi "insanı yaşat ki devlet yaşasın" ahlakı üzerine, uygulamalarımızı "adalet mülkün temelidir" şiarına dayalı kurduk.
Önümüzdeki dönemdeki temel amacımız, yine insanı merkez alan bir anlayış içinde Yeni Türkiye'yi her alanda kaliteli bir biçimde büyütmek ve güçlendirmek olacaktır.
Bu beyanname ile yapacaklarımızı hedef olarak taahhüt ediyor ve hedeflerimize ulaşmak için kaynağı belli, projesi hazır, gerçekçi politikalarla bir kez daha siz aziz vatandaşlarımızın huzuruna çıkıyoruz.
Hedeflere ulaştıkça yeni hedefler koyacak, yeni hedeflerin heyecanıyla kollarımızı sıvayacak ve her defasında aynı şevkle işe koyulmaya devam edeceğiz.
14 Ağustos 2001 tarihinde bu kutlu yürüyüşü başlatan Kurucu Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a AK Parti kadrolarımız adına minnet ve
şükranlarımızı ifade ediyorum. Bu kutlu yürüyüşte yolumuz açık olsun diyor, bir kez daha aziz milletimizin desteğini talep ederek, 7 Haziran seçimlerinin Türkiye'miz, milletimiz ve demokrasimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.
Ahmet DAVUTOĞLU
GENEL BAŞKAN ve BAŞBAKAN
1. DEMOKRATİKLEŞME VE YENİ ANAYASAL SİSTEM
AK Parti olarak Türkiye'nin partisi olma iddiasıyla yola koyulduk, bu iddiayla yol aldık, Türkiye'nin birikmiş ve kronikleşmiş pek çok meselesini de bu anlayışla çözdük. Bunu Milletimizin beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda ve Milletimizin değerlerine sahip çıkarak yaptık. Hizmetlerimizi sunarken vatandaşlarımızın hangi inanç sistemine, mezhebe, kökene, kültüre ve gelir düzeyine mensup olduğuna bakmadık. Ülkemizin güçlü bir hukuk devleti olması yönünde önemli adımlar attık.
AK Parti'nin siyaset anlayışını demokrasi, hizmet ve sorumluluk ilkeleri üzerine kurduk. Yıllarca hırpalanan, güven erozyonuna uğrayan, milleti temsil etme yeteneğini yitiren siyaseti sonlandırarak, siyasetin milletle olan bağını güçlü bir şekilde kurduk ve siyasi alanı yeniden inşa ettik.
Bu yolculukta demokrasimizi hep daha ileriye götürmeyi hedefledik. AK Partinin varlık sebeplerinden biri, vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini genişletmek oldu. Bu hedefimizi, bugüne kadar tüm seçim beyannamelerimizde ve hükümet programlarımızda dile getirdik. Diğer yandan, yönetimimizin kalitesini artırarak daha az kaynakla daha fazla
hizmet ürettik. Demokrasinin aynı zamanda kalkınma sürecimize güç verdiğini somut uygulamalarımızla ortaya koyduk. Yeni dönemde de demokratikleşmeye ve yönetim kalitemizi
artırmaya devam edeceğiz.
Demokrasinin ileri seviyede, temel hakların garanti altında olduğu ülkelerde bilim zihniyeti ve yenilikçi üretim daha hızlı yeşermektedir. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa ile birlikte yapacağımız reformlarla demokrasimizin ilerlemesi ve yönetim kalitemizin daha da iyileşmesi; bir taraftan ekonomik gelişmeyi hızlandıracak, insani kalkınmamıza hız verecek, diğer taraftan da uluslararası alanda Türkiye'yi daha saygın ve cazip bir ülke haline getirecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, 7 Haziran'dan sonra da demokratikleşme çalışmalarımıza devam edeceğiz. Herkesin inandığı gibi yaşayabildiği, fikirlerini özgürce ifade edebildiği, refaha katkıda bulunduğu ve refahtan hak ettiği payı aldığı, emniyet ve huzur içerisinde yaşayan bir toplum olarak birlikte geleceğe yürüyeceğiz.
1.1. Temel Hak ve Hürriyetler
AK Parti, bireysel hak ve özgürlükler ile insan onurunu yüceltmeyi yeni anayasanın temel ahlaki referansı olarak kabul etmektedir. Bu referansla, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini garanti altına almayı ve bunların kullanımını kısıtlayan engelleri ortadan kaldırmayı temel bir vazife olarak görmeyi sürdürüyoruz.
Tüm toplumsal kesimlere eşit mesafede durma anlayışımızla, milletimizin temel değerlerine dayalı birlikteliğimizi ve vatandaşlık bağını benimsiyoruz. Devlet ile vatandaş ilişkilerinin adalet ölçüsünde ve demokratik bir temelde sağlanması gerektiğini düşünüyor ve tüm
vatandaşlarımızı çoğulcu bir yaklaşımla kucaklamaya devam ediyoruz.
Tarihi tecrübemiz, kadim medeniyet birikimimiz, insanı yücelten manevi değerlerimiz bugünün dünyasında temel
hak ve hürriyetleri sağlam bir zeminde inşa etmemizin de güvencesidir.
Yeni Türkiye'de şiarımız; etnik kimliği, mezhebi ve inancı ne olursa olsun herkesi bağrına basan, onları eşit vatandaşlık ile evrensel ilke ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayışı, daha güçlü bir şekilde hayata geçirmektir.
a. Neler Yaptık
İfade, inanç ve teşebbüs hürriyetlerinin önündeki tüm engellerin kaldırılması AK Parti'nin temel prensibidir. Bu anlayış çerçevesinde, temel hak ve özgürlükler alanında adeta "sessiz devrim" yaşanmış, bir çok adım atılmış ve temel reformlar hayata geçirilmiştir.
Attığımız adımlarla ülkemizde kronikleşmiş sorunları giderdik. Toplumsal ve siyasal hayatı normalleştirdik ve yeniden toplum sözleşmesinin yapılabilmesinin önündeki engelleri kaldırdık.
12 yıllık iktidarımız döneminde, mevzuatın önemli bir kısmını gözden geçirdik ve antidemokratik olanların pek çoğunu değiştirdik. Özellikle darbe dönemlerinde topluma dayatılan temel kanunların büyük bir kısmını yeniledik.
Düşünceyi ifade etmenin önündeki engelleri kaldırdık ve basın özgürlüğünü genişlettik. İfade hürriyetiyle ilgili suçların tamamına, "eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" kuralını koyduk ve eleştiri hürriyetini teminat altına aldık.
Basımevi ve eklentileri ile basın araçlarının, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemeyeceği veya işletmeden alıkonulamayacağını anayasal kural haline getirdik.
Geçmişte alınmış binlerce yayın yasaklama, toplama ve el koyma emirlerini kaldırdık. Yasaklanmış, toplanmış ve el konulmuş eserleri hürriyetine kavuşturduk.
Her farklılığı kendi tarihsel ve kültürel derinliği içinde, Türkiye'nin dinamizmine dönüştüren Partimiz, uzun geçmişe dayalı, pek çok sorunu aşma yolunda önemli projelere de
imza attı. Bunların arasında; vatandaşlarımızın inanç, mezhep, kültürel kimlik gibi tabii haklarını kullanabilmelerinin önünün açılması ile çözüm sürecinin başlatılması bulunmaktadır.
İktidarlarımız döneminde bu alanda yaptığımız reformlarla toplumsal restorasyonun en önemli dinamiklerini harekete geçirdik.
İnsan hakları alanında önemli reformlar yaptık ve Türkiye'nin insan hakları karnesini olumlu anlamda değiştirdik.
İktidarlarımız döneminde işkenceye sıfır tolerans politikasını hayata geçirdik. Türkiye'nin artık işkence diye bir gündemi kalmamıştır. İşkence suçlarına uygulanan cezaları arttırdık, bu suçları işleyenler bakımından zaman aşımını kaldırdık. "İşkenceye Karşı BM Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokol"ü onaylayarak iç hukuka dahil ettik.
Faili meçhul cinayetler dönemine son verdik, mafya ve çeteleri ülke gündeminden çıkardık. AİHM ihlal kararlarını; adli, cezai ve idari yargıda yargılamanın yenilenme nedeni haline getirdik.
Bilgi edinme hakkını kabul ederek, vatandaşlarımızın bilgi edinmesini imkânsızlaştıran uygulamaları ortadan kaldırdık.
İnsan hakları alanında evrensel nitelikteki en önemli belgelerden olan 1966 tarihli "BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme" ile "BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme"yi onayladık.
28 Şubat döneminde mağdur edilenlerin mesleklerine geri dönmelerini sağladık.
İnsan haklarını koruma ve geliştirmeye yönelik çalışmalarda bulunmak üzere idari ve mali özerkliğe sahip Türkiye İnsan Hakları Kurumunu oluşturduk.
Uzun yargılamalardan kaynaklanan AİHM önündeki derdest başvuruları çözmek için, iç hukukumuzda tazmin komisyonu kurduk. 2013 yılı Şubat ayından bu yana faaliyet gösteren İnsan Hakları Tazminat Komisyonu, vatandaşlarımızın mağduriyetlerini önleyecek çok sayıda karar aldı.
İnsan hakları konusundaki sorunları tek tek ele alarak belirli bir takvim içerisinde çözmek için, AİHM içtihatları çerçevesinde, "İnsan Hakları İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı"nı hazırladık ve hayata geçirdik.
Vatandaşlarımızın idare karşısında uğradıkları haksızlıkları gidermek ve şikâyetlerini mahkemeye gitmeden sonuçlandırmak amacıyla Kamu Denetçiliği Kurumunu kurduk.
Konjonktürel gelişmelerden bağımsız olarak, 2001 tarihli Parti Programımızda öngördüğümüz üzere, daha fazla demokratikleşmeyi sağlamak için önemli adımlar attık.
İktidara gelir gelmez, OHAL uygulamasını kaldırarak normalleşme sürecini hızlandırdık.
Kültürel hakların genişletilmesi ve eğitim sisteminin daha demokratik ve çoğulcu bir yapıya kavuşturulması için adımlar attık.
Farklı dil ve lehçelerde devletin resmi kanallarında yayın imkânı sağladık.
Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşebilmesi, vatandaşlarımızın çocuklarına arzu ettikleri isimleri verebilmesi, üniversitelerde farklı dil ve lehçelerle akademik çalışmaların yapılabilmesi ve enstitülerin kurulması, bunların orta öğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulabilmesi ve nihayetinde farklı dil ve lehçelerde eğitim yapan özel okulların açılmasını mümkün hale getirdik.
Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda, sinema, video ve müzik eserlerine yönelik yasakları kaldırdık. Bu çerçevedeki kültürel faaliyetlere destek verdik.
Korkuların, tabuların, yasakların aşılması, toplumun ve devletin kendi sorunları ile yüzleşmesi, yıllardır konuşulamadığı için daha da büyüyen sorunların açıklıkla konuşulup tartışılabilmesini sağladık.
Kürt kökenli vatandaşlarımız dahil olmak üzere, tüm vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlükler alanında sorunlarını aşma iradesini ortaya koyarak, aidiyet duygusunu güçlendirdik ve toplumsal restorasyon için önemli adımlar attık.
Vatandaşlıktan çıkarılanlara haklarını ve yerleşim birimlerine eski isimlerini iade ettik.
Bütün bu ve benzeri değişimleri, Partimizin kuruluş belgelerinde de ortaya koyduğumuz üzere, vatandaşlarımızın sahip olması gereken haklar olarak gördüğümüz ve buna inandığımız için gerçekleştirdik.
Farklı dillerin yanı sıra, farklı inanç ve mezhepler konusunda da cesur adımlar attık. İlk defa "Alevi Çalıştayları" düzenleyerek, İslam inancının farklı yorumlarının daha özgür bir ortamda tartışılmasına ve sorunlarının demokratik bir ortamda aşılmasına zemin hazırladık.
TBMM bünyesinde darbeleri araştırmak üzere, bir Meclis Araştırma Komisyonu ve Dilekçe Komisyonu bünyesinde de "Dersim Alt Komisyonu"nu kurduk.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde, milletlerarası
antlaşma hükümlerinin esas alınmasını anayasal kural haline getirdik.
Örgütlü toplumun bir gereği olarak, özgürlükçü bir Dernekler Kanunu ile Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununu çıkardık. Toplantı ve gösteri hakkının kullanılması imkânlarını genişlettik, azınlıklara ait cemaat vakıflarının mülk edinmelerinin kolaylaştırılması ve özgürlük alanlarının genişletilmesi konusunda esaslı değişikliklere gittik.
Anayasamızdaki aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz hükmünü kaldırarak sendika özgürlüğünü geliştirdik.
Kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı getirerek kamu çalışanlarının sendikal haklarını geliştirdik.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getirdik. YAŞ ve HSYK kararlarını kısmen yargısal denetime açtık,
yıllarca vesayet altında kalmış siyaset kurumuna, itibarının
iadesi ve özgüveninin yeniden kazandırılmasını sağladık.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesini göz önüne alarak, mevzuatta esaslı değişiklikler yaptık. Anayasada, çocuklar konusunda pozitif ayrımcılık esasını benimsedik.
Kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu anayasal hükme dönüştürdük. BM nezdinde, "İnsan Ticaretinin Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol"ü onaylandık. İş Kanununda yaptığımız değişiklikle kadınlar lehine hükümler getirilmesini sağladık.
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu kurduk. Ceza kanunlarında kadın haklarını güçlendirici değişiklikler yaptık.
Kız öğrenciler, kadın kamu çalışanları ile milletvekillerinin kıyafetlerine ilişkin kısıtlamaları kaldırdık. Bu çerçevede, başörtüsü ile sair kısıtlayıcı düzenlemeler artık tarihe karışmıştır. Böylece, yıllardır süregelen ve toplumumuzda gereksiz yere gerilim oluşturan bir sorunu, temel haklar ve milletimizin beklentileri doğrultusunda köklü bir çözüme kavuşturduk.
Kişi güvenliği konusunda, orantısız güç kullanımının cezasını arttırdık. Gözaltı koşullarını iyileştirdik. BM ve Avrupa Konseyi standartlarını karşılayamayan cezaevlerini kapattık. Tutuklu ve hükümlülere yakınlarının cenazesine katılma ve ağır hastalık durumlarında ziyaret imkânını getirdik, anadilde savunma yapma imkânını tanıdık.
Kişisel kaygılara son vermek için vatandaşlarımızın kişisel verilerinin korunmasını anayasal bir hak olarak ilk defa düzenledik.
Daha fazla siyasi partinin devlet yardımı alması için, siyasi partilere devlet yardımının kapsamını genişlettik.
İktidarlarımız döneminde Türkiye'de aktif bir sivil toplumun gelişmesine özel önem verdik.
Sivil Toplum Kuruluşlarına (STK) yönelik önemli idari ve yasal düzenlemeler yaparak, örgütlenme hak ve özgürlüğüne daha fazla imkân sağlayan bir ortam oluşturduk.
Dernek ve vakıfları ilgilendiren mevzuatı iyileştirerek, kamu kesimi ile STK'lar arasındaki işbirliğinin gelişmesine ve etkinliğinin artırılmasına yönelik adımlar attık.
Önemli reformların hazırlanması aşamasında, sivil toplum aktörleri ile istişarelerde bulunduk.
AB-Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu Programlarını başlattık; sivil toplumun gelişmesine ve sivil toplum kuruluşlarının yerel düzeyde daha fazla tanınmasına katkıda bulunduk.
STK'lara; kamu yararı ve vergi muafiyeti çerçevesinde, vergisel ayrıcalıklar tanıdık ve kamu kaynağı aktarılmasını sağladık. Kamu-STK işbirliklerinin kurulmasının önünü açtık.
Bu kapsamda, Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı, Sosyal Destek Programı (SODES), Kalkınma Ajansları ve
çeşitli Bakanlıklarca yürütülen hibe programlarıyla STK'lara kaynak kullandırmakta ve ortak projeler gerçekleştirilmesini sağlamaktayız.
2014 yılı itibarıyla ülkemizde dernek sayısı toplam 104.317'ye, vakıf sayısı ise 4.757'ye ulaşmıştır.
b. Neler Yapacağız
AK Parti olarak önümüzdeki dönemde, temel hak ve hürriyetler alanında geçmişte sağladığımız kazanımları kararlılıkla koruyacağız. Yaptığımız düzenlemelerin zihniyet dönüşümü ve etkin bir uygulamayla birlikte hayatın bir parçası haline gelmesi ve düzenlemelerimizin kalitesinin yükseltilmesi önümüzdeki dönem için temel önceliğimiz olacaktır.
Geçmişte olduğu gibi ikinci atılım döneminde de topluma kimlik ve yaşam tarzı dayatılmasının karşısında olacağız. Bütün vatandaşlarımızın birinci sınıf olarak muamele gördüğü ve özgür fertler olarak yaşadığı bir ortamı tesis etmeye devam edeceğiz.
Kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı bir vatandaşlık anlayışı içerisinde, birliğimizi ve bütünlüğümüzü pekiştirmeyi sürdüreceğiz.
Bütün etnik, mezhebi ve dini kesimlere, başörtülü veya başı açık, köylü veya şehirli, kadın veya erkek, yoksul veya zengin, şu veya bu siyasi görüşten tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede duruyor; her bir bireyin temel hak ve özgürlüklerden en ileri derecede yararlanacağı bir Türkiye'yi hedefliyoruz.
Etnik, dini ve mezhepsel aidiyetlerden önce, milletimizin temel değerlerinin yoğrulduğu tarihi yolculuktaki birlikteliğimizi ve eşit vatandaşlık anlayışını benimsiyoruz. Bu anlayışla, devletin, bütün toplumsal kesimlerle hakkaniyet ölçüsünde, eşitlik temelinde ve demokratik bir ilişki geliştirmesini sağlayacak; toplumsal zenginliğimizin tüm unsurlarını çoğulcu bir yaklaşımla kucaklamaya devam edeceğiz.
Toplumdaki her bireyin yaşam tarzına gösterdiğimiz saygıyı, bundan sonra da özenle devam ettireceğiz.
Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi hedefimiz, Türkiye'yi dünya demokrasileri liginde daha da üst sıralara taşıyacaktır. Temel hak ve özgürlükler alanında uluslararası normlar, bundan sonra da tüm politikalarımıza temel teşkil edecektir.
Temel hak ve özgürlükler konusunda eksiklikleri gidereceğiz. Yeni anayasanın temel haklara ilişkin kısmını bu esaslara göre tanzim edeceğiz. Devletin siyasi, idari, yargısal ve ekonomik düzenini, insan onurunu ve temel hakları merkeze alacak şekilde tasarlayacağız.
Bu çerçevede, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumunu etkinleştireceğiz. Bu kurumların, AİHM ve BM kapsamında Türkiye'nin üstlendiği sorumlulukları hayata geçirmesi için gerekli tedbirleri alacağız.
Ceza ve tutukevlerini etkin bir şekilde denetleyecek, kolluğa yönelik şikâyetlerin üzerine kararlı bir şekilde gideceğiz.
Siyasi etiğe yönelik kuralları belirleyerek hayata geçireceğiz.
AİHM, Venedik Komisyonu ve diğer uluslararası temel hak mekanizmaları ile mevzuat ve uygulama uyum düzeyini yükselteceğiz.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukuka dahil edilmesine devam edecek, özgürlükçü demokratik düzen mantığıyla bağdaşmayan şerhleri kaldıracağız.
Önümüzdeki dönemde çerçeve bir mevzuat hazırlayarak, bütüncül ve demokratik bir yaklaşımla; sivil toplum kurumlarının hukuki statüleri, kurumsal yapıları, faaliyetleri, kamu kurumları ile ilişkileri, mali kaynakları gibi alanları düzenleyeceğiz.
Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için ayrı finansal raporlama standartları getireceğiz.
STK'ların ve kamu yetkililerinin karşılıklı rollerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak eğitim seminerleri ve STK'ların uluslararası değişim programları gerçekleştirmesini sağlayacağız. Ekonomik ve Sosyal Konseyi etkin bir biçimde çalıştıracağız.
1.2. Yeni Anayasa
Adalet ve Kalkınma Partisi, insanı ve özgürlükleri esas alan, devleti ve kurumlarını insana hizmetin aracı olarak gören bir siyasi anlayışın temsilcisidir. Partimiz, kurulduğu günden itibaren Türkiye'nin sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, bunun için de çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasanın hazırlanması gerektiğini savunmuştur.
Yeni anayasa, çağdaş demokrasi anlayışını yansıtmalı, mümkün olan en geniş mutabakatla ve demokratik yöntemlerle hazırlanmalı, geniş toplumsal kesimlerce sahiplenilmelidir. Anayasanın kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, çeşitlilikte birliği savunan, çoğulcu ve özgürlükçü olması gerektiğini düşünmekteyiz.
Yeni anayasa, bireysel özgürlüklere dayanmalı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik kurumsal güvenceleri içermeli ve siyasi sistemin işleyişindeki belirsizlikleri ortadan kaldırmalıdır. Bu anlayışla, ikinci atılım döneminde yeni anayasayı Türkiye'de demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün kökleşmesi bakımından hayati bir aşama olarak görmekteyiz.
a. Neler Yaptık
AK Parti olarak, geçmişte yaşanan darbelerle kurumsallaşan vesayetçi düzeni tasfiye ederek, toplumsal değerlere ve meşruiyete dayalı bir siyasetin kapılarını açtık.
Geçmişte, sivil olmayan anayasalar, egemenliğin kullanımını milletin elinden alıp, anayasada öngörülen bürokratik kurumlara verdi. Milletin onayına dayanmayan bu yapıların ülkeyi kontrol altında tutabilmesi için idari yapı, katı merkeziyetçi bir şekilde tasarlandı.
Sonuçta, halkımız devlete, hukuka ve yargıya yabancılaştı. Halkımızın Meclise ve sivil siyasete olan güveni sarsıldı. Demokrasi kültürü zayıfladı.
Gücün bürokratik kurumlarda ve merkezde toplanması, toplumun merkezde veya yerelde karar süreçlerinin dışında bırakılması, demokratik yollarla siyaset yapmak yerine, bu kurumları ele geçirerek egemenliği gasp etme heveslerini besledi.
Yaşanan her bir darbe Türkiye'nin demokrasiden kurumsal olarak biraz daha uzaklaşmasına yol açtı. Her
bir darbe, toplumun normalleşmesinin önüne ideolojik ve kurumsal engeller koydu. Toplumun demokrasiyi inşa etmesi her bir müdahale ile daha da zorlaştı.
Toplum her şeye rağmen demokrasi konusundaki ısrarını sürdürdü, sandığa sahip çıktı. Tüm dayatmalara rağmen sabırla demokratik tepkisini ortaya koydu. 2002 seçimlerinde halkımız, AK Parti iktidarıyla bu dönemi sona erdirdi.
AK Parti İktidarları, işte bu demokratik talebe öncülük yaparak, toplumumuz daha fazla bedel ödemesin diye demokratik bir anayasal düzen inşası için mücadele etti ve etmeye devam ediyor.
12 yıllık iktidar dönemimizde, darbelerin yol açtığı vesayetçi yapıları ve yasakçı anlayışı sona erdirdik; düşünce, kültür, sosyal ve siyasal yaşamımıza verdiği zararları tamir ve tedavi etme çabası içinde olduk. Demokratikleşme konusunda ısrar ettik ve reformları sürdürdük. Sivil siyasetin Türkiye'nin kaderinde söz sahibi olmasının ve demokratik bir anayasal düzenin inşası için gerekli zihniyet dönüşümünün önünü açtık.
Geride bıraktığımız 12 yıllık sürede, demokrasimizin sağlam ve kalıcı bir zemine oturtulması, her kesimden insanımızın temel hak ve özgürlüklerden en geniş şekilde yararlanması açısından önemli adımlar attık. Bu adımlar, devlet ile toplum arasındaki mesafeyi azaltan, başka bir ifadeyle milletimizin devletine aidiyet duygusunu ve güvenini yeniden sağlayan ve pekiştiren adımlardır.
Daha önceki süreçte güvenlikçi bakış açısı ve vesayet kurumları nedeniyle hak ve özgürlükler başta olmak üzere talepleri duymazdan gelinen vatandaşlarımızın sesine, AK Parti iktidarları olarak kulak verdik. Güvenlik ve özgürlük
arasında bir denge kurarak; aralarında hiçbir ayrıma gitmeksizin vatandaşlarımızın meşru taleplerinin en geniş şekilde karşılanması için çaba harcadık.
Türkiye sivilleşmiş, halkın iradesi hakim irade haline gelmiştir.
Bu süreçte halkımız Cumhurbaşkanını doğrudan kendi iradesiyle seçmiş, Milli Güvenlik Kurulu sivilleştirilmiş, askeri yargının yetki alanı daraltılmış, Emasya protokolü kaldırılmış, bazı kamu kurum ve kuruluşlarındaki askeri üye uygulamasına son verilmiş, Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı yargı yolu açılmış, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması önündeki engeller kaldırılmıştır.
27 Mayıs'tan beri darbelere gerekçe olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesini demokratik bir ruhla yeniden tanzim ettik. Ayrıca, darbelerle mücadele konusunda meclis araştırma komisyonunu kurduk ve hazırlanan raporla, darbelerin nedenleri ve sonuçları hakkında kamuoyunu bilgilendirdik.
AK Parti tarafından bu süreçte atılan adımlar, geleceğin büyük ve güçlü Türkiye'sine ulaşılması noktasında tarihi bir dönemeçten geçildiğine işaret etmektedir. Ülkemiz bir taraftan demokratik standartlar bakımından dünyada en üst kategoriye yükselirken diğer taraftan hem bölgesinde hem de küresel ölçekte saygınlığını giderek artırmaktadır. Bu durum, AK
Partinin etnik, kültürel, dini ve siyasal farklılıklarına bakmaksızın tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede durması ve hepsini ülkemizin "eşit ve özgür vatandaşları" olarak görmesi ile yakından ilgilidir.
AK Parti olarak, 1982 Anayasasının kökenindeki vesayetçi, otoriter ve yasakçı anlayışı tasfiye edebilmek için Anayasa'da 13 yılda bir çok değişiklik yaptık. Sonuçları ve kapsamı itibarıyla en önemlileri 2004 ve 2010 yılında gerçekleştirilenler olmak üzere, bu değişikliklerle demokratikleşme sürecinde önemli mesafeler kaydettik.
Askeri ve bürokratik vesayetin Anayasa'daki etkilerini silmek için çalışmalarını durmaksızın sürdüren Partimiz, Yeni Türkiye'nin darbe dönemi ürünü olan bir Anayasa ile inşa edilemeyeceği bilinciyle, 2011 seçimleri sonrası yeni anayasa çağrısını yineledi. AK Parti'nin çağrısını kabul eden Meclis'teki diğer partilerin de katılımıyla çalışmalarına başlayan Anayasa Uzlaşma Komisyonu, yeni anayasaya ilişkin 70 bine yakın bireysel görüş, 500'e yakın da kurumsal görüş topladı. Ardından 25 aylık çalışma sonunda toplam 172 madde kaleme alıp,
40'tan fazlası temel hak ve hürriyetler alanında olmak üzere 60 maddede uzlaşıya vardı.
Sağlıklı ve meşru bir anayasal düzen, ancak normalleşme ve sivilleşme yoluna girmiş bir toplumda hayata geçebilir.
Daha önceki anayasa yapım denemeleri, yeni anayasa için gerekli zemin ve vasat sağlanmadığı için başarı ile sonuçlanmadı. Son dönemdeki yeni anayasa çalışmaları da bu akıbetten kurtulamadı. Özellikle içinde bulunduğumuz yasama döneminde ulaşılan 60 maddelik uzlaşma paketi dahi muhalefet partilerinin direnişi nedeniyle hayata geçirilemedi.
Arzu edilen sonuçlara tam olarak ulaşılamasa da bütün bunlar Türkiye'nin anayasa hazırlık tecrübesine katkı sağladı.
İktidara geldiğimiz 2002 yılında bu yana her türlü vesayet yapılanmasına karşı kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürdük.
2002 yılından hemen sonra değişik şekillerde ortaya çıkan darbe girişimleriyle karşı karşıya kaldık.
Milletimiz ve milletimizin iradesini temsil eden hükümetlerimiz; bu iradeyi yok etme ve egemenliğini gasp etme çabası içinde olan gayri meşru yapılanmalara, 27 Nisan 2007 e-muhtırası, 2008 partimizi kapatma teşebbüsü,
17-25 Aralık 2013 paralel devlet yapılanması gibi darbe teşebbüslerine fırsat vermedi.
Ulusal güvenliğimize tehdit oluşturan, anayasa ve demokrasi dışı bu odaklara karşı yine anayasal sınırlar içinde, milletimizden aldığımız güçle başarıyla mücadele ettik ve etmeye devam ediyoruz.
Bütün bu gelişmeler, toplumsal katılıma, çoğulculuğa, adem-i merkeziyetçiliğe ve demokratik denge ve denetim mekanizmalarına dayanan yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Artık Türkiye Cumhuriyeti, toplumun demokratik iradesine dayanmayan, ihtiyaçlarını ve geleceğe dair beklentilerini karşılama yeteneğine sahip olmayan bu yapıyı geride bırakmalıdır.
Bu gerçeğin bilinciyle, AK Parti olarak yeni bir yapısal dönüşüm ihtiyacını tespit ediyor ve Türkiye'ye elbirliğiyle, toplum sözleşmesine dayalı, sivil ve demokratik yeni anayasa
kazandırma çağrısıyla aziz milletimizin huzuruna çıkıyor ve yetki istiyoruz.
b. Neler Yapacağız
AK Parti ikinci atılım dönemini, halkımızın uzun zamandır beklediği yeni anayasa ile taçlandırmaya kararlıdır. Yaptığımız büyük dönüşümler ile Türkiye yeni bir toplum sözleşmesinin eşiğindedir.
23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanan birinci Meclis, demokrasi tarihimiz açısından önemli bir referans niteliğindedir. Türkiye, 21. yüzyıl şartlarında geçmişin olumlu tecrübesini de dikkate alarak geleceğe yürüyecektir.
Öte yandan, bölgesel ve küresel ölçekte çok dinamik bir süreçten geçmekteyiz. Küresel değişimin mahkûmu olmayacağız. Tarihin öznesi olarak kalacak; değişimin içinde olarak değişime yön vereceğiz. Hukuk, yargı ve anayasal düzenimizi halkımızın beklentileri ve içinden geçtiğimiz değişim süreçlerine bağlı olarak geliştireceğiz.
Yeni anayasa, Cumhuriyetimizin insan hakları ve demokrasi konularındaki kazanımlarını geleceğe taşıyacak; vesayetin izlerini tamamen silecektir. Yeni anayasa, insan onurunu, bireysel hak ve özgürlükler ile toplumsal meşruiyeti, sistemin ahlaki ve demokratik temeli kabul edecek; bireyin
ve toplumun geleceğe dair beklentilerini karşılamak üzere tasarlanacaktır.
AK Parti, yeni anayasayı; bir parti, bir grup veya bir kesimin sorunu olarak değil, Türkiye'nin tarihsel meselesi olarak görmektedir.
AK Parti, anayasal sistemin demokratik usullere, bireysel ve toplumsal katılım esaslarına göre dönüştürülmesi gerektiğine inanmaktadır.
Temel siyasi ve toplumsal sorunlarımızın çözümünün daha fazla demokratikleşmeden geçtiğine inanıyoruz.
Yeni anayasa özgürlük, eşitlik ve adalet üzerine inşa edilecek; insan onuru yeni anayasanın temel ahlaki referansı olacaktır.
Yeni anayasa, vatandaş ve toplum odaklı olacak, sivil bir anlayışla insanımızın mutluluk ve refahını artmayı hedefleyecektir. Yeni yapısıyla anayasamız, değişen dünya ve ülke şartlarında akılcı siyasi programların oluşmasını ve etkin bir şekilde hayata geçmesini mümkün kılacaktır.
İktidarlarımız, son 12 yılda demokrasimizin kalitesini artırmış, ülkemizin daha demokratik bir ülke haline
gelmesi çerçevesinde büyük reformlar gerçekleştirmiştir. Demokratikleşme yürüyüşümüzü bu dönemde de hızlı adımlarla devam ettirme kararlılığındayız.
Hükümetlerimizin vermekte olduğu demokrasi mücadelesi, milleti hakim ve biz seçilmişleri hâdim kılma gayretidir. Milletimizin omuzlarımıza yüklediği emanetin karşılığını, milletimize hizmetle ödemek temel ilkemizdir.
Demokrasi yolu bizim için bitmeyen bir maratondur. Milletimize yakışacak şekilde her daim daha üst standartlar olduğunun bilincindeyiz. Bu güvenle, geçmiş 12 yılda oluşturduğumuz demokratik mirası, önümüzdeki ikinci atılım döneminde derinleştirerek devam ettireceğiz. Yeni Türkiye'nin daha sağlam temellere kavuşacağı bu dönemde, söz de karar da yine yüce milletimizin olacaktır.
Serbest ve adil seçimlerin saygınlığını korumaya, katılımcı demokrasinin ön şartı olarak gördüğümüz temsili demokrasinin kurumsallaşmasına bu dönemde de önem vermeye devam edeceğiz. İkinci atılım döneminde, kendisini milli iradenin üzerinde gören her türlü odakla mücadele ederken, toplumsal eğilimlerin demokratik süreçlerle siyasete yansımasını garanti altına alacağız. Katılımcı demokrasinin gereği olan sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımını sağlayacağız.
Yeni anayasada, siyasi partilerin çalışmalarını etkin olarak koruyacak ve parti kapatmalarını uluslararası standartlarda düzenleyeceğiz.
Demokrasi ve kalkınma birlikte yürüyen süreçlerdir. Demokrasi alanında atacağımız her adım, aynı zamanda kalkınmamıza da yeni bir soluk ve ivme kazandıracaktır. İnsani kalkınma ilkelerimiz ve tüm dünyada cazibe merkezi haline gelebilme üst amacımız ışığında, demokrasimizin standartlarını daha ileri bir düzeye taşıyacağız.
Birinci atılım dönemi boyunca iktidarlarımız, demokrasi ile kalkınmayı yan yana konumlandırıp, ikisini eş zamanlı geliştiren bir anlayışla hareket etmiş ve Türkiye'ye Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik kalkınma ve demokratik gelişim dönemini yaşatmayı başarmıştır. Yeni dönemde de,
verdiğimiz demokrasi mücadelesinde elde edilen kazanımları kurumsallaştırarak, demokrasimizi sağlam, öngörülebilir ve kalıcı kılmayı hedefliyoruz.
İkinci atılım döneminde Yeni Türkiye'nin katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa ile yönetilmesini sağlayacağız.
Hükümetlerimizin öncülüğünde gerçekleştirilen 2004, 2007 ve 2010 Anayasa değişikliklerini ve Meclis'te oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını, yeni anayasa için güçlü bir zemin olarak görüyoruz.
Yeni Türkiye'nin yeni anayasasında temel hak ve hürriyetlerin, demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin, düşünce ve inanç özgürlüğünün dayanağı toplumsal meşruiyet olacaktır.
Yeni anayasamız, bireysel hak ve özgürlükleri esas alırken, Türkiye'nin birikimi üzerine inşa edilecek, taraf olduğumuz uluslararası normları gözeterek demokratik bir anlayışla hazırlanacaktır.
Yeni anayasa, milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır.
Yeni anayasa, toplumun herhangi bir kesiminin dışlanmasına yol açacak değer yargıları ve siyasal tercihler barındırmayacaktır. Anayasamız tüm toplumu kucaklayan, kader birliğimizi yansıtan, demokratik denge ve denetim ilişkisini esas alan bir mahiyette hazırlanacaktır.
Yeni anayasa, ortak değerleri ve çeşitlilik içinde birlik anlayışını esas alacaktır. Toplumsal hayatın ve siyasetin her alanını ayrıntılı bir biçimde düzenlemeyecek, her bir alanın kendi dinamiğinin ortaya çıkmasına imkân sağlayacaktır.
Yeni anayasa, sorunların çözümünün imkân ve araçlarını barındıracaktır. Sorunları, demokratik bir ortamda bireyler, toplum ve siyaset kurumu çözecektir.
AK Parti, sadece anayasa metni ile anayasal sistem tesis edilmediğinin bilincindedir. Doğrudan anayasal sistemle bağlantılı seçim kanunları, siyasi partiler kanunu ve sair temel kanunlar, yeni anayasa metniyle birlikte bir bütün olarak yenilenecektir.
1.3. Yönetim Modeli ve Başkanlık Sistemi
Yeni anayasa ile Türkiye'nin katılımcılığı ve çoğulculuğu esas alan ve etkili işleyen bir hükümet modeline kavuşmasını elzem görüyoruz.
Yeni Anayasa çalışmaları, Türkiye'nin 2023 ve sonrasına yönelik kalkınma hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracak etkin ve sağlıklı bir yönetim modeli arayışını da içerecektir.
1960 askeri darbesi sonrasında, bürokrasinin siyaset üzerinde vesayet kurmasını kurumsallaştırmak üzere kurgulanan mevcut sistem, parlamenter sistem olarak takdim edilse de, parlamenter sistemin asgari demokratik gereklerini karşılamaktan uzaktır.
Bu sistem, siyasetin sorun çözme kapasitesini zaafa uğratarak Türkiye'yi on yıllarca koalisyon hükümetlerine mahkum etmiş, zayıf ve istikrarsız yönetimlere mecbur kılmış, pek çok köklü siyasi ve ekonomik sorunun derinleşmesine yol açmıştır.
Parlamenter sistemin normatif ilkelerine aykırı olarak mevcut sistem, Cumhurbaşkanlığı makamına, vesayetçi aktörler adına hükümeti denetleme misyonu biçmiş, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki ilişkiyi etkin ve eşgüdümlü bir yönetime imkan sağlayacak hukuki ve kurumsal dayanaklardan yoksun bırakmıştır.
Hükümetlerimiz döneminde, hayata geçirilen demokratik reformlar, vesayete karşı mücadelede elde edilen kazanımlar
ve mecliste sağlanan güçlü temsil sayesinde, mevcut sistemin zaafları dönemsel olarak aşılarak istikrarlı ve etkin bir yönetim imkanı yakalanmıştır.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkarılan anayasal kriz sonrasında öncülük ettiğimiz anayasal düzenlemelerle, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi sağlanarak, Cumhurbaşkanlığı makamı vesayetçi misyondan arındırılmıştır.
Ancak, doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ile Başbakanın siyasal sistem içindeki yetki ve görev paylaşımı, yeni bir düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Son sekiz yıl boyunca, AK Parti siyasi vizyonunun öngördüğü birlikte çalışma ahlakı ve millete hizmet şuuru sayesinde, Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar arasında uyumlu bir çalışma sağlanarak, mevcut sistemin kriz üretme potansiyeli kontrol altında tutulmuş ve eski dönemlerde rastlanan siyasi veya ekonomik krizlerin yaşanmasına izin verilmemiştir.
Ancak mevcut sistem, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın farklı siyasi geleneklerden gelmeleri durumunda, kriz üretme potansiyelini taşımaya devam etmektedir.
AK Parti olarak, mevcut sistemin siyasi tarihimizdeki vesayetçi kurgusunu da göz önünde bulundurarak, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin oluşturduğu bu yeni durumun yol açabileceği muhtemel yönetim sorunlarının başkanlık sistemiyle aşılacağına inanıyoruz.
Nitekim uzunca bir süredir, savunduğumuz başkanlık sistemini, 2011 yılında kurulan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na partimizin önerisi olarak da sunmuş bulunuyoruz.
Muhalefet partileri ise Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin parlamenter sistemin işleyişinde yol açabileceği muhtemel sıkıntıları çözmeye yönelik pozitif bir katkı sunup, ilkesel ve yapıcı bir tartışma yürütmek yerine, meseleyi kişiler üzerinden tartışmayı tercih etmiştir.
Bu tutum, siyasetin ve kamuoyunun, etkin ve demokratik bir siyasal sistemi hayata geçirme arayışını olumsuz etkilemiştir.
Ayrıca, başkanlık sistemi ile ilgili olarak yapılan tartışmalarda, güçlü ekonomiye sahip bir çok demokratik ülkenin bu modelle yönetiliyor olduğu gerçeği gözlerden kaçırılmaya çalışılmaktadır.
Bu çerçevede, tartışmayı kişiselleştirmeden, siyasal geleneğimizdeki tecrübelerden de yararlanarak, yeni Türkiye vizyonumuza uygun bir sistem arayışını sürdürmek ve çözüm bulmak zorundayız.
Hükümet modellerinin tartışılacağı zemin kuşkusuz demokratik bir anayasal zemin olacaktır.
AK Parti olarak, demokratik bir perspektifle yapılandırıldığında, parlamenter sistemle başkanlık sistemi arasında demokrasiye uyum açısından bir fark bulunmadığı kanaatindeyiz. Nitekim her iki sistemin de olumlu örneklerine rastlanabileceği gibi olumsuz örneklerine de rastlanabilir.
Ancak bir yandan vesayetçi bir şekilde kurgulanarak demokratik doğasından koparılmış parlamenter sistemin yol açtığı siyasal istikrarsızlıklar, öte yandan Yeni Türkiye vizyonumuzun ihtiyaç duyduğu etkin ve dinamik yönetim dolayısıyla, başkanlık sisteminin daha uygun bir yönetim modeli olduğuna inanıyoruz.
Milletimizin teveccühüyle hazırlayacağımız özgürlükçü
ve insan odaklı yeni Anayasa ile seçimlerin istikrar üretebildiği, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı, her türlü vesayetin engellendiği yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz.
Bu çerçevede öngördüğümüz başkanlık sistemi, Türkiye'nin AK Parti iktidarında geçirdiği demokratik dönüşümü nihai sonucuna erdirerek, 2023 ve sonrasına yönelik kalkınma hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracak bir çerçeveye sahip olacaktır.
Bu unsurlarıyla başkanlık sisteminin, Türkiye'nin siyasal tecrübesine ve gelecek vizyonuna daha uygun olduğuna inanıyoruz.
1.4. Adalet Sisteminde Dönüşüm
AK Parti olarak, adaleti mülkün ve meşruiyetin temeli, hukuk devletinin esası olarak görüyoruz. Bizim için adalet, hukukun üstünlüğüne dayalı, herkesin güven duyduğu, her türlü güç odağından bağımsız, tarafsız, vatandaş taleplerine hızlı cevap verebilen bir yapıda olmalıdır.
Yargının, hukuk güvencesi oluşturması, uluslararası standartlarda ve demokratik usullerle işlemesi temel prensibimizdir. Toplumsal düzenin gerektirdiği ve ürettiği bir işlev olarak gördüğümüz yargı erkinin güven veren;
öngörülebilirliği sağlayan; ideoloji, siyasal tasavvur veya inanç dikte etmeyen ve bunların etkisinde kalmayan bir çerçeveye kavuşması gerektiğine inanıyoruz.
Yargıya, sadece adaletin tesisini sağlayan ve temel hakların kullanımını garanti altına alan bir kurum gözüyle bakmıyoruz. Hukukun sağladığı öngörülebilirlik ortamında belirsizliğin azalacağını, üretim ve yatırım kararlarının daha sağlıklı ve nitelikli bir şekilde alınacağını, böylece kalkınma sürecimizin hızlanacağını düşünüyoruz.
a. Neler Yaptık
Son 12 yılda adalet sisteminde köklü iyileştirmeler yaptık, sorunları önemli ölçüde azalttık.
Anayasada hak aramayı engelleyen hükümleri kaldırdık, vatandaşlarımızın hak arama yollarını çoğalttık.
Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son verdik.
Askeri Yargıtayın ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin hukuk devletinin gereklerine göre görev yapmasını anayasal kural haline getirdik.
Yüksek Askerî Şûranın ilişik kesme kararlarına, kamu görevlileri hakkında uygulanan uyarma ve kınama cezalarına, hâkim ve savcılar hakkında HSYK'nın verdiği meslekten ihraç kararlarına karşı mahkemeler nezdinde hak aramayı yasaklayan hükümleri Anayasadan çıkardık.
Özel yargılama usullerine son verdik. Devlet Güvenlik Mahkemelerini, CMK 250'nci madde uyarınca kurulan Özel Yetkili Mahkemeleri, TMK 10'uncu madde uyarınca oluşturulan Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırdık.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirdik. Sadece Yüksek Mahkemelerden gelen üyelerden oluşan HSYK'yı, geniş tabanlı olarak yeniden yapılandırdık. İlk defa hakim ve savcıların, Kurula üye seçmesini sağladık.
Makul sürede ve daha nitelikli adalet hizmeti için yargı teşkilatını güçlendirdik ve yenilikler getirdik. Hızlı ve adil yargılama için hakim, savcı ve personel sayısını artırdık.
2002 yılında 9.349 olan hâkim ve savcı sayımızı, Şubat 2015 itibarıyla 14.837'ye ulaştırdık. Ceza infaz kurumlarında görev yapanlar hariç olmak üzere personel sayımız, 2002 yılında 26.274 iken, bu sayıyı Ocak 2015 itibarıyla 52.187'ye yükselttik.
Makul sürede yargılanmanın temini için ilk derece mahkemelerinin sayısını artırdık. 2002 yılında adli yargıda 3.581 olan mahkeme sayısını 2015'te 6.116'ya; idari yargıda 146 olan mahkeme sayısını ise 191'e yükselttik.
Makul sürede yargılama için yargıda zaman yönetimi çalışmasını başlattık.
Vatandaşlarımıza daha nitelikli hizmet sunulması için aile ve çocuk mahkemeleri ile ceza infaz kurumları başta olmak üzere, adalet teşkilatında görev yapan sosyolog, psikolog, sosyal çalışmacı ve pedagog gibi uzman personelin sayısını artırdık.
Hakim, savcı ve personelin niteliğinin artırılması için eğitim faaliyetlerini güçlendirdik. Türkiye Adalet Akademisini kurduk. Yüksek mahkemeler ve ilk derece mahkemelerini güçlendirdik.
Daha hızlı yargılama için Yargıtay ve Danıştay'ın daire ve üye sayılarını artırdık. Yüksek Mahkemeleri savcı, tetkik hakimi ve personel açısından güçlendirdik.
Yargı öncesi çözüm yollarının güçlendirilmesi amacıyla hakemlik ve arabuluculuk müesseselerini hayata geçirdik.
Sulh ceza mahkemelerini kaldırarak yerine kişi hürriyeti ve güvenliğiyle doğrudan ilgili konulara müstakilen bakmakla görevli sulh ceza hâkimliklerini kurduk. Böylece bazı AB ülkelerindeki "özgürlük hâkimliğini" ülkemize kazandırarak, bireysel özgürlükleri güvence altına aldık.
Aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü için kurumsal yapımızı geliştirdik.
Daha nitelikli yargı hizmeti için ihtisaslaşmaya önem verdik. Ceza ve hukuk mahkemeleri ile idare mahkemelerinde, ihtisaslaşmanın artmasına imkân sağladık.
İlk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların hukuki denetimi için yeni başvuru yolları geliştirdik.
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) ile yargılamayı geciktiren birçok nedeni ortadan kaldırdık. UYAP'ın bulunmadığı
dönemde; vatandaşlarımızın nüfus, tapu, ticaret sicil kaydı
gibi bilgi ve belgelere ulaşmak için yazışma ve cevapları ayları bulurken, UYAP uygulaması ile vatandaşlarımız saniyeler içinde bu bilgi ve kayıtlara ulaşabiliyor.
Adliyelerde hizmetler daktilolarla yerine getirilmekteyken, UYAP kapsamında 2002 yılından itibaren adliyeleri bilgisayarlarla donattık ve tüm hakimler ile savcılara dizüstü bilgisayar vererek çalışmalarını elektronik ortamda yürütmelerini sağladık.
Vatandaşlarımız, haklarındaki adli işlemlerden SMS Bilgi Sistemi sayesinde anında haberdar oluyorlar.
Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile mahkemeleri, savcılıkları ve ceza infaz kurumlarını ayrı bir video konferans ağıyla birbirine bağladık. Artık uzaktan ifade alma yöntemi ile vatandaşlarımızın ifadesi, ceza infaz kurumundan
ya da başka yerdeki bir adliyeden alınabiliyor. Bu uygulama ile bir yandan yargı hizmetlerini hızlandırdık, diğer yandan vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırdık.
Temel Kanunların tümünü yeniledik. Kapsamlı bir mevzuat reformunu gerçekleştirdik. Türk Ceza Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Borçlar Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Türk Ticaret Kanununu değiştirdik.
Maddi durumu elverişli olmayanların adalet hizmetlerinden yararlanmasının önündeki engelleri kaldırdık. Ceza soruşturma ya da davalarında avukatı olmayan herkese istemi halinde avukat tayin edilmesini ve dava masraflarından muaf tutulmasını sağladık.
İlk defa suç mağdurlarına da devlet tarafından avukat tayin edilmesi uygulamasını getirdik.
Sabıka kayıtları ile ilgili mevzuatı değiştirerek vatandaşlarımızın işlerini kolaylaştırdık. Cumhuriyet başsavcılıkları yanında, kaymakamlıkların da adli sicil belgesi vermesi uygulamasını getirerek, vatandaşlarımızın adliye kapılarında sıra beklemesini engelledik ve savcılık olmayan yerlerde vatandaşlarımızın işlerini kolaylaştırdık.
Tutuklu ve hükümlülere yakınlarının ağır hastalığı veya ölümü halinde mazeret izni hakkı tanıdık. Hükümlülere belirli sürelerle mahrem aile görüşmesi imkânı sağlayan düzenlemeyi hayata geçirdik. İcra-iflas dairelerinin modernleşmesini sağladık ve icra- iflas işlerinden kaynaklanan mağduriyetlere son verdik.
Borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşyaların haczini yasaklayarak, yıllardır yaşanan mağduriyetleri ortadan kaldırdık.
İcra dairelerine yapılacak ödemelerin tamamen banka eliyle yapılmasını sağlayarak muhtemel usulsüzlüklerin önüne geçtik.
Vatandaşlarımızın mallarının sağlıklı biçimde muhafazasını sağlamak için yeddiemin depolarına lisans zorunluluğu getirdik.
Haczedilen malların değerinin altında satılmaması ve bu suretle borçlu ve alacaklının haklarının korunması için, ihalelere elektronik teklif verme imkânı getirdik.
Ülkemizin dört bir yanına modern adalet sarayları inşa ettik. 2003 yılı öncesine kadar adalet hizmetlerinin verildiği kapalı alan toplamı 570 bin metrekareyken, yapımı tamamlanarak hizmete açılan 195 adalet sarayının toplam kapalı alanı 3 milyon metrekareyi geçmiştir. Her türlü teknik donanıma sahip adalet saraylarına ön bürolar ve danışma masaları kurarak, adliyelerde vatandaşlarımızın işlerini kolaylaştırdık.
Ceza infaz sisteminin modernizasyonunu tamamladık. Basit suçlardan dolayı cezaevlerinde kalan birçok hükümlünün cezasını dışarıda çekmesi için "denetimli serbestlik" uygulamasını hayata geçirdik.
Uluslararası standartlara uymayan cezaevlerini kapatıyoruz. Bu kapsamda, 12 yılda 257 cezaevini kapattık.
Açık ceza infaz kurumu sayısını artırdık.
Dünya genelinde ceza adaleti sisteminin önemli bir parametresi olarak kabul edilen tutukluların cezaevlerinde kalanlara oranı, ülkemizde 2001 yılında yüzde 54 iken bugün itibarıyla yüzde 14,5'e gerilemiştir. Avrupa Birliği'nde ise bu oran yüzde 20'den fazladır.
b. Neler Yapacağız
Önümüzdeki dönemde, temel önceliklerimizden biri adalet sistemimizde köklü düzenlemeler yaparak ileri standartlarda bir yapı oluş