Yeni bir Sait Faik hikâyesi yazdık

Türk edebiyatının “Sorumlu Avaresi”nin hayatı “Benden Hikâyesi” adlı dokümanter filmle beyazperdeye taşındı. Filmin yönetmeni Onur Barış “Eserde, Sait Faik’in gözünden bakmaya özen gösterdik. Aslında yeni bir Sait Faik hikâyesi yazmaya çalıştık” diyor.
MURAT ÖZTEKİN
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz... Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak; Benden hikâyesi...”
Türk edebiyatının usta kalemi Sait Faik Abasıyanık, bundan yaklaşık 60 sene evvel yazdığı “Son Kuşlar” hikâyesinde, modern şehirlerde başımıza gelecekleri bu ifadelerle haber veriyordu…
Benden hikâyesi diyordu… Hatalarıyla sevaplarıyla nevi şahsına münhasır bir hayat yaşadı Sait Faik…
Onun bir adadan (Adapazarı) diğer adaya (Burgazada) uzanan hayatı da, eserinde geçen “Benden Hikâyesi” başlığıyla dokümanter film oldu. Yönetmenliğini Onur Barış’ın yaptığı eser, Sait Faik’i ilk defa beyazperdeye taşıyan belgesel olma hususiyetini taşıyor. Yazarın hikâyelerinin canlandırıldığı dokümanter filmde, Ara Güler gibi Sait Faik’le ahbap olan isimlerle birlikte sıradan kişiler de yer alıyor. Biz de Yönetmen Onur Barış’la filmini konuştuk…
*‘Benden Hikâyesi’nin arkasında nasıl bir motivasyon var?
Sait Faik, herkesin ortak noktalarına dokunan, dönemsiz bir yazar. 60 sene önce yazdığı metinler hâlâ aktüel. Bu yüzden Sait Faik beni hep tesir altında bıraktı. Filmimiz de bunun peşinden sürüklenen bir vefa çalışması gibi oldu.
KENDİ HİKÂYELERİNDEN ÇIKTI!
*Filmi çekmeden evvel ne gibi araştırmalar yaptınız?
Sait Faik, hikâyelerinde kendi hayatıyla iç içe bir tasvir kurduğu için çok şanslıydık. Bu, onu çok iyi tanımamıza vesile oldu. Hikâyeleri üzerinde derinlemesine bir okuma yaptık. Bize ne anlatmaya çalıştığı üzerinde durduk. Yakınlarıyla irtibat kurup Sait Faik hakkında ölümünden sonra yazılanları da inceledik ve ortaya bir sentez çıktı. Çekimleri de onun hayatının geçtiği dört farklı şehirde yaptık.
*Dokümanter filminizde Sait Faik üslubu var. Bunun için ekstra bir çaba harcadınız mı?
Sait Faik’in sanata ve hayata bakışı diğer yazarlardan biraz farklıydı. O, içinden gelen enerjiyle, spontane şekilde eserler veren bir kalem erbabıydı. Biz de belgesel çekerken, bunu vurgulamak istedik. Kullandığımız mekânlardaki gerçekliğe göre hikâyeyi şekillendirdik. Bu yüzden edebiyat eleştirmenlerine değil sıradan insanlara yer verdik. Çünkü Sait Faik, bu içtenliği tasvip ediyordu. Aslında yeni bir Sait Faik hikâyesi yazmaya çalıştık. Biz de hayata Sait Faik’in gözünden bakmaya özen gösterdik. Mekânların kendi iç dünyamızda oluşturdukları duyguları bulup onları görselleştirmeye çalıştık…
*Ne gördünüz onun gibi bakınca?
Ben bir yönetmen olarak Sait Faik’in gözünden bakınca, insan hazinelerimize ve tarihî miraslarımıza yeterince sahip çıkamadığımızı gördüm. Çekimler boyunca bir yitirme duygusu içimi kapladı. “Niçin Hanlar Bölgesi’ni koruyamadık, tabiata sahip çıkamadık?” diye düşünüp durdum hep…
YUNUS EMRE'YE REFERANSLAR VERDİ
*Bir şair belgeselinin sinemalarda gösterilmesi, Türkiye’de pek rastladığımız bir şey değil. Kolay oldu mu?
Eğer inanarak bir yola çıkıyorsanız karşınıza mükâfatlar çıkıyor. Ben buna Allah’ın yardımı diyorum. Bu filmde küçük şeyler birleşerek sinemaya uzanan bir yolculuğa dönüştü. Tabii ki bunu önceden hayal edemezdik.
*Sait Faik, dünyanın çok kötü bir yere gittiğini söylüyor. Siz de böyle düşünmeye başladınız mı?
Sait Faik “Son Kuşlar” hikâyesinde bunları 60 yıl önce yazmış. O günlerden tabiat ve mekân hassasiyeti hususunda ikaz etmiş bizleri. Ve şimdi şehirlerimize baktığımızda ne kadar haklı çıktığını görüyoruz.
*Sait Faik, bugüne kadar sinemada neredeyse hiç arzıendam etmedi. Bunun sebebi radikal şekilde bir ideolojik kesime yaslanmış olması mıydı?
Sait Faik gibi Yunus Emre’ye referanslar verecek kadar kendi kültürüne hâkim olduğunuz zaman marjinalleşmenizin imkânı yok. Dünyada nasıldır bilmiyorum ama insanlara bütüncül bakmak Türkiye’de yalnızlaşma sebebi.