'Tanımadan geldim görüp büyülendim'

Bilgi toplamadan geldiği İstanbul’da, Boğaz’ın sularını kadrajına alan tanınmış fotoğraf sanatçısı Boomoon “Nasıl bir yere ulaşacağımı bilmeden çalışmaya başladım ve dalgalardan âdeta büyülendim. Boğaziçi, dünyadaki en mühim noktalardan biri” diyor.
MURAT ÖZTEKİN
Güney Koreli Boomoon, özellikle suyun hareketlerini merkezine aldığı eserleriyle tanınan bir fotoğraf sanatçısı… Boomoon, geçtiğimiz yıl Borusan Contemporary’nin davetiyle İstanbul’a gelip Boğaz’ı fotoğrafladı.
Asırlar boyunca birçok ressam ve fotoğrafçıya ilham olan Boğaziçi’ne sıra dışı bir şekilde bakan fotoğraf sanatçısı, mimari şaheserlerin yerine Boğaz’da meydana gelen dalgaları kadrajına aldı. Bu eserlerini de “Boomoon: Boğaziçi” sergisinde bir araya getirdi. Sorularımızı cevaplayan sanatçı Boomoon, kendine has Boğaz fotoğraflarının arka planını anlattı...
¥ Fotoğraflarınızda suyun hareketlerini takip ediyorsunuz. Ne buluyorsunuz sularda?
Suyun yerinde duramayan hareketini bir fotoğraf makinesiyle tespit etmek vizyon ve yorum açısından bana özgürlük veriyor. Bu aynı zamanda beni bir görüntüler labirentine sokuyor. Var oluşun ve yok oluşun, hakikatin ve yanılsamanın yansımalarını tetikliyor. Bütün bunlar alakamı celbediyor.
¥ Fotoğraf sanatı sizin için ne demek?
Bugün teknoloji herkese kolayca fotoğraf çekme imkânı sağladı. Görüntü artık “kutsal” veya kıymetli, bir şey değil. Her yerde varlar ve anında tüketiliyorlar. Bence sanat olarak fotoğraf, hızla çekilen ve tüketilen görüntülerden farklı bir şey. Zira görüntülerin, çekenin kendisini göstermekten başka bir maksadı yok.
¥ Boğaziçi’ne gelirsek… Fotoğraf projesi teklifi geldiğinde ne düşündünüz?
Ben hep bir yerin gizli anlamını çözmek için çalışırım. Bu yüzden yeni bir yer beni her zaman heyecanlandırır. Ayrıca Boğaziçi bir su mekânı…
DÜNYADA EŞİ YOK
¥ İstanbul ve Boğaz, tarih boyunca sanatkârların favorilerinden oldu. Meşhur ressamların tuvallerinde yer aldı. Siz bir fotoğraf sanatçısı olarak Boğaziçi’ni ilk defa gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?
Coğrafi, tarihî ve mitolojik durumuyla Boğaziçi, dünyadaki en mühim noktalardan biri. İki kıtaya yayılan ve araya bir denizin girdiği tek şehir İstanbul. Ama ben burayı fotoğraflamaya başlamadan önce bilgi edinmekten kaçındım. Nasıl bir yere ulaşacağımı bilmeden çalışmaya başladım ve dalgalardan, yansımalardan oldukça büyülendim. Sergi açılışında birisi bana “Boğaziçi İstanbul’un kalbidir” demişti. Bu söze tamamıyla katılıyorum.
BİR İSTANBULLU GİBİ...
¥ Boğaziçi’ni fotoğraflama safhası nasıl gelişti, neler yaşadınız?
Boğaziçi’ni bir İstanbullu gibi tecrübe etmek istedim. Bu yüzden Kabataş veya Beşiktaş’tan vapura binip Emirgân’da deniz kenarında vakit geçirdim. Mevsimine, havaya ve ışığa göre Boğaz’ın ifadesinin nasıl değiştiğini gördüm. Renklerin oluşturduğu hareketli arabesk, yansıyan motifler ve yüzen balıkların görülebildiği şeffaf su altı benim için bir keşif oldu. Ayasofya’nın mermer panelleri, Boğaz’ın bıraktığı güçlü izlenimle çakıştı. Bu izlenimler ve yazışmalar benim Boğaziçi çalışma serimin çerçevesini oluşturdu.
'Boomoon: Boğaziçi' sergisi 25 Haziran'a kadar Borusan Comtemporary'de görülebilecek..
ŞAHESERLER DEĞİL SULAR İLGİMİ ÇEKTİ
¥ Aslında Boğaziçi şimdiye kadar milyonlarca defa fotoğraflandı. Siz ise dalgalara odaklanıyorsunuz. Niçin?
Benim işlerimin Boğaziçi’nin mevcut fotoğraflarından farklı olduğunu duydum ve memnun oldum. Hiç durmadan hareket hâlindeki su yüzeyi, onun üzerindeki yansıma ve aniden karşılaştığınız su hayatı benim için Boğaziçi’nin kendisini ifade ediyor.
¥ Hâlbuki biz Boğaziçi’ni “Boğaziçi” yapan şeyin, mimari olduğunu düşünürüz. Yanılıyor muyuz?
Güzel mimarileri ve orijinal hayat sahnelerini gördüm elbette. Ama benim işim onlar üzerinde çalışmak değildi. Turist olmak da istemedim. Genel olarak insan mahsulü manzaralarla pek ilgilenmedim. Çünkü bunlar hem az hem de okuması kolay… Sonsuz yani ebedî olan, bilinmeyen ve bilinemeyen beni çekiyor.