Sinemada bu hafta | 25 Ekim

Sinemada bu hafta | 25 Ekim

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Köstebeği olduğu FBI ajanları ile uyuşturucu tacirleri arasında kalan Pete adlı bir suçluyu merkezine alan “Muhbir” defalarca seyrettiğimiz bir suç macerasını işlese de seyir zevki veriyor.

MURAT ÖZTEKİN

İKİ ARADA BİR DEREDE
New York’un karanlık mekânları, FBI ajanları ve Avrupalı uyuşturucu satıcıları… Yönetmen Andrea Di Stefano’nun son filmi “Muhbir” (The Informer) bize aşina olduğumuz ama yine de kendini seyrettiren bir suç hikâyesi sunuyor. Eser, uyuşturucu çetesinde FBI’a muhbirlik yapması için hapisten çıkarılan Pete’in rütbeli kötü adamlarla, gerçek kötü adamlar arasında kalışını işliyor... Oyuncu kadrosunda “Suicide Squad: Gerçek Kötüler” filminden tanıdığımız Joel Kinnaman’ın yanı sıra Rosamund Pike, Ana de Armas ve Clive Owen da yer alıyor.

Sinemada bu hafta | 25 Ekim

EVLİ, ÇOCUKLU, SUÇLU
New York’ta geçen hikâyede, başında “General” adlı bir adamın olduğu Polonyalı suç çetesi “Wojtek”, her yere sentetik uyuşturucu yaymaktadır. Onları takibe alan FBI da çetenin hapisteki elemanı Pete Koslow’un muhbirlik karşılığında şartlı tahliye edilmesini sağlar. Evli ve çocuklu bir uyuşturucu taciri olan Pete, çetenin faaliyetlerini istihbarat ajansından Wilcox’a aktarmaya başlar. Derken diplomatik yollarla ABD’ye 6 kilo sentetik uyuşturucu sokulduğu öğrenilir. FBI, Pete’in de yer alacağı uyuşturucu teslimatı esnasında operasyon planlar. Ancak çetenin teslimat adresi son dakikada değişir ve gizli bir polis memuru çete tarafından öldürülür.

KÜRKÇÜ DÜKKÂNI: HAPİSHANE
Neticede Pete iki arada bir derede kalır: FBI onu polisin ölümünden suçlu tutarken çetenin de kendisi hakkındaki şüpheleri artar ve ona “Şartlı tahliyeni boz ve hapse yeniden gir! Yoksa karın ve çocuğun için iyi olmaz!” derler. Çete bu şekilde hapishanedeki uyuşturucu ticaretini kontrol altına almak ister. FBI da bu durumdan faydalanmak için Pete ortada bırakır. Hapiste başlayan hikâye yeniden aynı yere uzanmıştır. Ama Pete pes etmez…

OYUNCULUKLAR SİYAH BEYAZ
“Muhbir” daha evvel yüzlerce defa seyrettiğimiz, muhtemelen de bir o kadar da çekilecek tanındık bir suç filmi. Ancak iki ayrı çete arasında kalan ve aile mesuliyeti olan adamın etrafında gelişen aksiyon, seyir zevki veriyor. Hapishaneden kurtulmak için muhbir olup tekrar hapse düşürülme fikri de oldukça güzel. Filmde oyunculuklar bakımından siyah beyaz bir tablo var: Joel Kinnaman “Pete” olarak esaslı bir oyunculuk ortaya koyuyor ama diğer isimler için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Aslında filmin senaryosunda da can sıkan şeyler mevcut. Gereksiz yere karmaşıklaştırılmış oluşu en başta gelenlerden. Hâliyle hikâyeye adapte olmakta zorlanılıyor. Bütün bunlara rağmen kötü adamların devlet rozeti taşıyabileceğini gösteren film, “seyredilebilir” kategorisi içerisinde yer alıyor.

BU CEKET TAM ÜZERİNE GÖRE!
Quentin Dupieux, etraftaki insan dışı varlıklara yükledikleri manalarla tanınan bir yönetmen. “Lastik” filminde telepatik güçlere sahip bir kamyon lastiğini anlatıyordu. “Yanlış” filminde ise insanlar ile hayvanlar arasındaki telepatiye temas ediyordu. Bu defa “Deri Ceket” (La Daim) isimli kara filminde ceketine âşık olan bir adamın absürt hikayesini beyazperdeye taşıyor. Yani tam yönetmenin üzerine göre bir hikâye!

Sinemada bu hafta | 25 Ekim

Jean Dujardin, Adèle Haenel ve Albert Delpy gibi oyuncuların rol adlığı film, bir biri ardına ceketlerini eski bir Audi’nin bagajına atan, ardından da bir daha ceket giymeyeceklerine yemin eden üç gencin yer aldığı sahneyle açılıyor. Daha sonra karısından henüz boşanmış olan Georges’un kendini yollara vurup Alplerdeki küçük bir kasabadaki macerasına şahitlik ediyoruz. Yaşlı bir adam Georges’a 9 bin dolara bir ceket satıyor, hediye olarak da bir video kamera veriyor! Küçük kasabadaki motele yerleşen sıra dışı adam, kısa zamanda püsküllü ceketiyle konuşmaya başlıyor. Nihayetinde püsküllü ceket, kendisine âşık olan bu adamı, dünyadaki diğer bütün ceketleri yok etmeye ikna ediyor. “Deri Ceket” komediden cinayet filminde uzanan hikâyesinde eşyalara yüklediğimiz değerlerle alay ediyor, bu cihetiyle de ilham veren bir film olarak göze çapıyor. Ancak Quentin Dupieux filmleri herkese hitap edecek eserler değil!

MAZİDEN HAYIR GELİR Mİ?
Bart Freundlich’in yönetmenliğini yaptığı “Geçmişin Sırları” (After the Wedding), kendisini yetimlere adayan bir kadının mazisiyle yüzleşme hikâyesini işliyor. Michelle Williams ve Julianne Moore’un başrollerini paylaştığı eserdeki hikâye şöyle: Isabel, yıllar evvel Hindistan’a yerleşerek hayatını bir yetimhaneye hizmete adar. Bir gün yetimhane için acil olarak bir destek ihtiyacı doğunca fedakâr kadının New York’a gitmesi gerekir. Seyahatinde zengin bir iş kadını olan Theresa’yla tanışan Isabel, onu yetimhaneye yardım yapmaya ikna eder. Ancak iş kadının kendisinden bir isteği vardır. Hafta sonu kızının düğünü olacağını söyleyen Theresa  “Sen de gel, hem birbirimizi daha yakından tanırız” der. Mecburen düğüne katılan Isabel, mazisine gömdüğü adamla karşılaşır. Artık hadise bir “hayır” meselesi olmaktan çıkmıştır.

 

HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ

¥ “Cinayet Süsü”
¥ “Bulmaca Kulesi: Dev Kuşun Gizemi”
¥ “Çarpıcı Kız”

EN ÇOK SEYREDİLENLER

¥ “7. Koğuştaki Mucize” 645 bin 487
¥ Karakomik Filmler 276 bin 86
¥ K. Ş. Korsanlar Diyarı 224 bin 23
¥ Joker 164 bin 466
¥ Malefiz: Kötülüğün Gücü 72 bin 213

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...