Osmanlı'nın ilk kadın paşasının ilginç hikâyesi

Osmanlı'nın ilk kadın paşasının ilginç hikâyesi
KÜLTÜR - SANAT Haberleri

Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Emine Valide Paşa, Osmanlı'da "Paşa" unvanını alan tek kadındı.

Osmanlı'nın ilk kadın paşasının ilginç hikâyesi…Unvanı alınınca bağıştan vazgeçti
Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Emine Valide Paşa,Osmanlı'da "Paşa" unvanını alan tek kadındı. Sultan II. Abdülhamid Han tarafındankendisine hediye edilen Bebek'teki yalıyı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nebağışlamak istedi ancak paşa unvanı kaldırılınca bu kararından vazgeçti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür A.Ş., şehrin tarihini günışığına çıkaran kitaplar yayınlamaya devam ediyor. İstanbul'un Yüzleri Serisi kapsamındaaraştırmacı yazar Mahmut Sami Şimşek tarafından kaleme alınan İstanbul'un 100Yalısın'da, yalıların tarihi serüvenleri, mimari özellikleri ve yalısakinlerine ait birbirinden ilginç hikâyeler okuyucunun dikkatine sunuluyor.Kitapta en dikkat çekici olan hikâyelerden biri de "Osmanlı'nın paşa unvanıalan ilk kadını Prenses Emine Hanım ve yalısı…" Emine Valide Paşa ve yalısının hikâyesi şöyle: Prenses Emine Hanım, İstanbul'da Valide Paşaolarak bilinirdi ve "paşa" unvanını alan tek kadındı. "Emine Valide PaşaYalısı", Sultan II. Abdülhamid Han tarafından son Mısır Hıdivi (Hıdiv, Mısırvalilerine verilen unvandır) Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Hıdiva Emine Valide Paşa'yahediye edilmiştir. Boğaz'ın gözbebeğiolan Bebek'te bir yazlık sefaret binasıdır. 48 odaya ve 76 metre uzunluğundarıhtıma sahip olan bu yalı, Osmanlı'nın görkemini günümüze kadar sırtındataşımış, ihtişamlı bir sahilsaraydır.
Valide Paşa'dan Bebekli Hanım'a
Yalı Emine Paşa'ya hediye edilmeden önce üç kez eldeğiştirdi ve iki kez yenilendi. Emine Valide Paşa ise yalıyı Mimar RaimondoD'Aronco'ya yeniden yaptırdı. OsmanlıDevleti fiilen ve resmen sona erip de Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, EmineValide Paşa, Bebek'teki bu muhteşem yalısını Türkiye Cumhuriyeti'ne bağışlamakistedi. Fakat yalının devir teslimi sırasındaki resmi yazışmalarda, odönemlerde "ağa", "paşa" gibi unvanlar yasaklanmış olduğundan, Emine ValidePaşa'ya "Bebekli Emine Hanım" diye hitap edildi. Sultan II. Abdülhamid'inkendisine vermiş olduğu "paşa" unvanının kullanılmamasına sinirlenen ve otoriter bir hanım olan Valide Paşa'nın,yalısını Mısır hükümetine bağışladığı rivayet edilmektedir. Şu an MısırBaşkonsolosluğu olarak kullanılan yalı "Hıdiv İsmail Paşa Yalısı" ve "MısırKonsolosluğu Sahilsarayı" gibi farklı isimlerle de anılır. Kitapta yer verilendiğer yalıların hikâyeleri ise şöyle:
Osmanlı İmparatorluğu'nun minyatürü gibiydiler
Kitabın ilk bölümünde, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki etnikçeşitliliğin yalılara yansıması dönemin ünlü edebiyatçısı Abdülhak Şinasi'ninkaleminden anlatılmış. Şinasi bu benzerliği "Eski Büyük yalılar Osmanlıİmparatorluğu'nun küçük birer minyatürü gibiydiler: Dadı Çerkez, bacı zenci,hizmetçi Rum, evlatlık Türk, sütnine melez, kahya kadın Trakyalı, ayvaz Ermeni,aşçı Bolulu, kayıkçı Türk veya Rum, haremağası Habeş, bahçıvan Arnavut olurdu.Müslüman-Hristiyan bu unsurlar, bir çatı altında toplanarak imparatorlukiçindeki durumu, burada devam ettirirlerdi." diyerek anlatıyor.
Yalı mı, köşk mü?
Halk arasında sıklıkla köşk ile karıştırılan malikânelerin,yalı denilebilmesi için mutlaka suyla bağlantısı olması gerekliliğin üstüçizilen kitapta, Osmanlı döneminde bu özellikteki yalıların sayılarının 445iken, günümüze ulaşabilenlerin sayısının ise sadece 366 olduğu belirtiliyor.Bunlardan bazılarının yıkılıp yok olduğu, bazılarının ise Boğaz ile arasındanyol geçtiği için özelliğini ve ismini kaybettiği vurgulanmış. Kitapta,günümüzde hala suyla irtibatı olanların en küçüğü sahilhanelerden, en büyüğüsahilsaraylara kadar farklı boyutta 100 farklı yalıya yer verilmiş. Vezirler Bebek'te, diplomatlar Yeniköy'de, din adamlarıBeylerbeyi'nde otururdu. İstanbul'un en ünlü 100 yalısının belli bir rota takipedilerek anlatıldığı kitapta, yalı sakinlerinin statülerine göre semt tercihiyaptıklarından da bahsedilmiş. Buna göresemtler şu şekilde paylaşılmış: Şehzade,sultan ve hanedan mensupları istedikleri yerde yalı veya köşk yaptırabildiklerihalde daha çok Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme sahillerini tercih etmişler.Sadrazamlar, vezirler ve divan üyeleri Bebek'te, ilmiye sınıfı RumeliHisarı'nda, Hristiyanlar ve Yahudiler Arnavutköy ve Kuzguncuk'ta, zenginRumlar, Avrupalı diplomatlar ve Ermeniler Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere'de, dinadamları ve ilim adamları Beylerbeyi'nde ikamet etmişler.
Halıyı kaldır, denize gir
Osmanlı döneminde sırtlarını yemyeşil korulara yaslamışyalıların, önlerinde akıp giden masmavi Boğaz'la bir renk armonisioluşturduğunun ve tabiatın doğal bir parçası haline geldiğinin belirtildiğikitapta o dönemki yalı sakinlerinin ayrıcalıklarına da değinilmiş. Denizeuzanan cumbalardan balık tuttukları, deniz tarafındaki odanın halısınınaltındaki ahşap kapağı kaldırınca denize girdikleri, sandallarla geçensatıcılardan zembiller sarkıtarak alışveriş yapabildikleri, kayıkla yalınınkapısına kadar gelebildikleri bu sebeple yalıların suyla temasınınkesilmemesine çok önem verdikleri anlatılmış.
O "aşı boyalı ev"de kim oturuyor?
Osmanlı döneminde yalıların rengi önceden belirlenmiş. "Aşırengi" denilen kırmızı renkli yalılar devlet mensuplarının, açık renkli yalılarMüslümanların, gri ve tonlarındaki yalılar gayrimüslimlerin yalılarıydı. Bukurallara uymayanların yalılarına el konulur, kendileri de sürgüne gönderilirdi.
Dolap görünümlü kapılar, bağlantı koridorları…
Yalıların içinin dış görünümlerinden daha güzel ve gizemliolduğunun belirtildiği kitapta, yalıların oda kapılarının dikkat çekici olduğu,açıldığında asla tüm odanın birden görülmediği, bazı yalılarda arka arkaya ikikapılı odalara rastlandığı, bazılarında ise kapılara dolap görüntüsü verildiğive odalar arasında gizli geçitler ile bağlantı koridorları bulunduğuanlatılıyor. İşte, Eminönü'nden Sarıyer'e, Beykoz'dan Üsküdar'aİstanbul'un 100 gizemli ve güzel yalısından bazıları!

Servet-i Fünun bu yalıda doğdu

RECAİZADE MAHMUD EKREM YALISI

Devrin en meşhur ve kıymetli ediplerinin toplandığı,edebiyat meclislerinin kurulduğu bu yalı, Servet-i Fünun Edebiyatı'nın doğuşunaev sahipliği yapmıştır. Recaizade Mahmud Ekrem Yalısı Yeniköy yalı sırasının enbaşında, kahverengi ahşap üç ayrı binadan oluşan çok hoş bir yalıdır. RecaizadeMahmud Ekrem, bu yalıyı Servet-i Fünun ekolünün karargâhı haline getirdiğinden,yalı yirminci asrın başlarında "Yazarlar Yalısı" olarak bilinirdi. RecaizadeMahmud Ekrem Yalısı, İstinye Koyu'nun kuzey ucunda, İstinye'nin bittiğiYeniköy'ün başladığı noktadadır. Devrin en meşhur ve en kıymetli edipleri onun yalısındatoplanır, edebiyat meclisleri kurar, edebi sohbetler yaparlardı. Servet-i Fünunedebiyatı bu yalıda doğdu. Üstat Mahmud Ekrem Servet-i Fünun dergisinde yazanTevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Halit Ziya Uşaklıgil gibi devrin gençediplerini destekleyerek Edebiyat-ı Cedide'nin gelişmesine katkıda bulunmuştur.Araba Sevdası, Nijat Ekrem, Yadigar-ı Şebab, Pejmurde, Name-i Seher, AfifeAnjelik gibi eserlerinin yanında, çocukları Piraye, Nejat, Emced ve Ercüment debu yalıda dünyaya gelmiştir. Sağlam kalan tek hanım sultan yalısı

HATİCE SULTAN YALISI

Günümüze kadar sağlam olarak gelebilen tek hanım sultanyalısı olan Hatice Sultan Yalısı, ilk sahibi Ali Saib Paşa'nın vefatı üzerine,Sultan II. Abdülhamid tarafından satın alındı ve V. Murad'ın en büyük kızıHatice Sultan'a düğün hediyesi olarak verildi. Kenize Murad büyükannesi HaticeSultan'ın hayatını Saraydan Sürgüne isimli kitabında anlatmıştı. Hanedanınsürgüne gönderilmesinden sonra sırasıyla yetimhane, ilkokul ve spor kulübüolarak kullanıldı. Boğaz Köprüsü'nün ayakları çakılırken Hatice Sultan Yalısı'nın temelleri büyük zarar gördü ve yalı, denize doğrukaymaya başladı. Hatta yalının ikiye bölünmek üzere olduğu ve kuzey yarısınındenize yöneldiği fark edilince, dört köşesine beton istinatlar yapılarak yalıyıkılmaktan ve yok olmaktan kurtarıldı. 2009 yılından beri yalıda restorasyon çalışmaları yapılmakta olup, 2014yılından itibaren 25 yıllığına butik otel olarak hizmete girecek.

Yılanlı Yalı'da Sakal-ı Şerif Odası

YILANLI YALI

İlginç bir hikayesi olan Yılanlı Yalı'nın en üst katında bulunan sakal-ı şerif odası Ramazan aylarında, kandillerde ve bayramlarda ziyaret edilirdi. Yılanlı Yalı'nın bu ismi alması ise şu hadiseye dayanıyor: Bir Boğaz gezisi esnasında bu yalıyı çok beğenip satın almak isteyen Sultan II. Mahmud, Musahip Said Efendi'ye yalının kime ait olduğunu sormuş. Yalıda gözü olan Musahip Said Efendi, "Sultanım o yalı yılan kayalıklarının üzerine yapılmış. Bu yüzden sürekli yılan çıkmakta yalıda" diye bir yalan uydurup padişahı vazgeçirmiş. Bu yalandan sonra Musahip Said Efendi'nin de alamadığı yalının ismi "Yılanlı Yalı" olarak kalmış. Sultan III. Selim zamanında inşa edilmiş olan yalının ilk sahibi "Tavukçu Reis" lakaplı Reisülküttab Mustafa Efendi'dir. Yılanlı Yalı, Reisülküttab Mustafa Efendi'nin ardından Kepçe Nazırı Mustafa Efendi'nin, Raşid Efendi'nin ve nihayet Yahya Efendi Dergâhı Postnişini Mehmed Nuri Şemseddin Efendi'nin mülkiyetine geçti. Ondan da bölümler halinde vârislerine kaldı.

Aşiyan Köşkü de bu bahçede

Yılanlı Yalı'nın kuzey kısmını Şemseddin Efendi ilave etmişti. Şemseddin Efendi, yalının Rumelihisarı'ndaki Zağanos Paşa Kulesi'ne kadar uzanan bahçesinden bir kısmını Tevfik Fikret'e vermişti. Şimdiki Aşiyan Köşkü bu arazidedir.

Perili Köşk

MISIRLI YUSUF ZİYA PAŞA YALISI

Dönemin ünlü tüccarlarından Yusuf Ziya Paşa yalısını, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa ile aralarında rekabete yorulabilecek bir nedenle, Hıdiv Kasrı'ndan büyük olmasını istediği için yedi katlı kulesiyle birlikte on katlı yaptırmıştı.

Issız kaldı, perili köşk oldu

Gemileriyle İtalya'dan Osmanlı'ya ticaret yapan Ziya Paşa, Rumelihisarı'ndaki Yalının yapımına 1910'lu yıllarda başladı. 1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla, inşaatı yapan ustalar askere alındı, çalışmalar yarım kaldı. O esnada paşanın ticaret gemilerinden ikisi batınca, paşa iflasın eşiğine geldi. Bu sebeple tamamlanamayan ve boş kalan ikinci ve üçüncü katlar yüzünden bina çevrede "Perili Köşk" diye anılmaya başlandı. Yusuf Ziya Paşa, maddi sıkıntıya düşünce ailesiyle birlikte Mısır'a göç ettiği için ıssız kalan köşke "Perili Köşk" dendiği de rivayetler arasındadır. Daha sonra köşkün imarı, mimar ve ustalar değil, kalfalar tarafından tamamlandı. Hatta köşkün bulunduğu kayalığın taşları kırılıp tuğla yerine kullanıldı. Bu sebeple köşkün içyapısında düzgün bir işçilik de yoktu.

Paşa zevcesinin hayaleti

Perili Köşk, dış görüntüsüyle bile hakkında romanlar yazılabilecek kadar ilham kaynağıdır. Hakkında öyle hikâyeler uyduruldu ki, tadilat ve tamirat esnasında dahi, işçiler çalışırken çok defa paşanın karısının hayaletini gördüklerini iddia ettiler. Yalının en üst katı Mısır'da mezar oldu. Yusuf Ziya Paşa bir süre sonra Mısır'da vefat etti. Vasiyeti gereği yalının kulesinin en üst katının taşları sökülerek Mısır'a götürüldü ve bu taşlardan Yusuf Ziya Paşa'nın mezarı yapıldı. Böylece paşa, köşkün cihannüma kulesini kendisine mezar odası yapmış oldu. Türkiye'de ilk ve tek olan ışık tüpü uygulaması Perili Köşk'te Yusuf Ziya Paşa 1926 senesinde vefat edene kadar, ikinci eşi Nebiye Hanım ve Nebiye Hanım'ın ilk eşinden olan kızları Sabiha ve Melek ile birlikte bu köşkte yaşadı. Paşanın vefatından sonra da aile 1993 yılına kadar köşkte oturdu. Bu tarihte köşkü Basri Erdoğan satın alarak restorasyon çalışmalarına başladı. Lakin köşkün kullanılamaz durumda olduğu görülünce, Anıtlar Kurulu'nun kararıyla ilk hali göz önüne alınarak yeniden yapıldı. Otuz senedir yalnızlığa terk edilen köşkü, Borusan Holding 1 Mayıs 2002'de 25 yıllığına kiraladı ve Salıpazarı'ndaki merkezini buraya taşıdı. Köşkün dış görünüşü aynen içi tamamen değiştirildi. Türkiye'de ilk ve tek olan ışık tüpü uygulaması Perili Köşk'tedir. Binanın dört katından geçen ışık tüpü, güneş ışınlarını helistatlar vasıtası ile büyük aynaya yansıtarak içeriye doğal ışık veriyor. Ayrıca geceleri, 1.400'ü aşkın renk çeşidi ile renkli aydınlatma da yapılıyor.

Köşk diye anılan bir başka yalı

HUBER YALISI

Soğan kubbeli kulesiyle dikkat çeken Huber Yalısı'nı yaptıran da, mimarı da bilinmemektedir. Ancak, külliye gibi birkaç binadan oluşan yalının ilave binaların mimarı İtalyan Mimar Raimondo D'Aronco'dur. Boğaz'ın en geniş yeşil alanlarından biri olan yalının bahçesi, sanatkârı bilinmeyen heykellerle süslüdür. Yalının sahibi Huber, Serasker Rıza Paşa ve Şeyhülislam Cemaleddin Efendi gibi Boğaz'ı yoğun bir şekilde yeşillendirmeye çalışan üç kişiden biriydi.

İstanbul sosyetesinin en renkli gecelerinden Katolik Kız Lisesi'ne

Osmanlı'ya silah satan Alman Huber kardeşlere ait olan yalı, 1890 yılında Ermeni Düzoğlu ve Tıngıroğlu ailelerinden satın alınmıştı. August Huber ile kardeşi, Mauser ve Krupp Silah Fabrikaları'nın Osmanlı Devleti'ndeki temsilcileriydiler. Yalının kuzeyindeki ahırlar, hizmetkârlar dairesi vs. hepsi Huber tarafından yaptırıldı. August Huber'in ata binmeyi çok seven hanımı da bahçeye bir ahır yaptırmıştı. Huber ailesi, İstanbul sosyetesini kıskandıracak çok hareketli ve renkli bir hayat yaşadılar bu yalıda. Partiler, balolar, sazlı sözlü eğlenceler, kokteyller, birbirini takip etti durdu. Osmanlı saltanatı sona erince Huber kardeşler de yalılarını terk ederek Almanya'ya döndü. Emlak meraklısı Maliye Nazırı Necmeddin Molla Almanya'ya gidip Huber ailesini buldu ve Tarabya'daki yalıyı satın aldı. Daha sonra bu yalıyı Mısır Hıdivi İsmail Paşa'nın torunu Prenses Kadriye'ye sattı. II. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalan Prenses Kadriye, giderken Huber Yalısı'nı Notre Dame de Sion Okulu'na devretti. Huber Yalısı bundan sonra Fransız Katolik Kız Lisesi oldu.

Çin, İngiliz, Fransız, İtalyan, Acem, Arap ve Osmanlı mimarisi

1973 yılında Tahir Çelebi ve ortakları satın aldılar ve yalının yerine otel yapmak istediler. Lakin Anıtlar Kurulu yalıya müdahale etmelerine izin vermediğinden hiçbir değişiklik yapamadılar. 1985 yılında da Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kamulaştırılarak Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü haline getirildi. Halen aynı amaçla hizmet vermektedir. Arabalıkları, ahırları, seyis daireleri, depoları, ilave binalarıyla bir külliyeyi andıran Huber Yalısı, Osmanlı, Arap, Acem, İtalyan, Fransız, İngiliz ve Çin mimari üsluplarının hepsinin uygulandığı karma bir eserdir. Künye: İstanbul'un 100 Yalısı - Yazar: Mahmut Sami Şimşek - Yayın Danışmanı: Mustafa Kula - Sayfa: 218 - İBB Kültür A.Ş. Yayınları

Sefa KOYUNCU-İSTANBUL

##tgvideo##Osmanlı'nın ilk kadın paşasının ilginç hikâyesiOsmanlı'nın ilk kadın paşasının ilginç hikâyesi



UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...