Mustafa Düzgünman... Bir asırlık ebru çınarı!
Kâğıt bulamayınca gazetelere ebru işledi, aktarlık yaparak hayatını idame ettirdi, en sonunda ebru sanatının yeniden tanınmasını sağladı... Türk ebru sanatını kurtaran isimlerden Mustafa Düzgünman’ın bu sene doğumunun 100. yılı...
MURAT ÖZTEKİN
Üsküdar’da Hâkimiyeti Milliye Caddesi üzerinde 104 numaralı çok küçük bir dükkân... Dışarından bakıldığında envai çeşit baharatın, şifalı bitkilerin ve kokuların olduğu bir aktar dükkânı... Ama içeriden aşina olunduğunda klasik sanatlara, maziye uzanan bir sanat membaı...
Türkiye’de yetişen dünyaca meşhur ebru sanatçısı Mustafa Düzgünman’ın sanat yuvasından bahsediyoruz. Yok olmak üzereyken ebru sanatını canlandıran en mühim isimlerden Düzgünman, bu dükkânda hem geçimini sağladı hem de sanatını yaydı. 1920’de hayata gözlerini açıp 1990’da vefat eden Mustafa Düzgünman, yaşasaydı şimdi 100 yaşında olacaktı! Kubbealtı Neşriyat da, bu özel senede onun hayatını anlatan Ahmed Yüksel Özemre’nin “Üsküdar’da Bir Attâr Dükkânı” adlı eserini, özel bir baskı ile yeniden okuyuculara sunuyor.
Annesinin dayısı Necmeddin Okyay’ın teşvikiyle 1938’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisine kaydolan Düzgünman, orada büyük dayısından ebru sanatının inceliklerini öğrendi. Nihayetinde hocasının “Ebruculukta beni geçti” övgüsüne mazhar oldu. İşte eser, hatıralar eşliğinde o büyük sanatçının dükkânını detaylarıyla tasvir ediyor.
HEM TİCARET HEM SANAT
Kitaptan enteresan şeyler öğreniyoruz: “Daha evvel de ressam Hoca Ali Rıza gibi isimlerin sohbetlere katıldığı aktar dükkânında bilhassa cumartesi günleri öğleden sonra sohbetler oluyor, birkaç metrekarelik yere 7-8 kişi sığıyordu. Bu zevat arasında Necmeddin Okyay, Niyazi Sayın, Ali Alpaslan, Uğur Derman ve Zeki Kuşoğlu gibi isimler de vardı.”
Mustafa Düzgünman gençliğinde ciğerlerinden şiddetli bir rahatsızlık geçiriyor ancak bu hastalık, onun hayatına farklı bir yön veriyor. Düzgünman’ın yıllarca yanında bulunan Özemre şöyle anlatıyor: “Sanatoryum dönemi onun hayatında tasavvufa ciddi bir biçimde yönelişinin başlangıcı oldu. Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin ‘Divan’ını tetkik etti. Maneviyatındaki bu ruhani değişim, hayata bakış açısını da çok olumlu etkilemişti.”
“EBRU” İSMİ MODA OLDU
Cumhuriyet devrinde unutulmaya yüz tutan ebru sanatına rağbet Mustafa Düzgünman’ın bir sergisiyle olmuş. Sanatçı, Vedat Nedim Tör’ün teşebbüsleriyle 1967’de Yapı Kredi Bankasının Galatasaray’daki binasında bir ebru sergisi açmış: “Sergi bir ay boyunca dolup taşmış, İstanbul halkının büyük ilgisine mazhar olmuştu. Bu sergi Mustafa Ağabey’in hayatında dönüm noktası olmuştu. Bir kere kızlara ‘Ebru’ ismini koyma modası o tarihten sonra çıkmıştı. Ayrıca pek çok gazete ve dergi de röportaj yapmak üzere Mustafa Ağabey’in peşinden koşar olmuşlardı. Millet de soruyor soruşturuyor ve Üsküdar’daki dükkânını bulup fevc fevc ebru satın almaya koşuyordu.”
PEYNİR EKMEK PARASINA EBRU
Türk ebru sanatının namı o yıllarda dünyaya da yayılmış. Turistler Üsküdar’daki aktar dükkânının müdavimleri olmuş, bazıları ise onu ebru teknesi başında görmek için evine bile gitmeye başlamış. Ama Düzgünman, sırf sanat tanınsın diye peynir ekmek fiyatına ebrularını verirmiş.
Düzgünman’ın sanatçı kişiliği sadece ebru ile hudutlu değilmiş. Düzgünman, şiirler yazar ve söylermiş.
Soy ismi gibi ‘Düzgün-man’dı
∂ Sorularımıza cevap veren Mehmet Zeki Kuşoğlu, Düzgünman’ı şöyle anlatıyor: “Son derece hassas bir insandı. Ebru teknesi başında çok güzel sohbetler yapardı. Üzüntülü idi; zira o devirlerde anlaşılamadı. Düzgünman, sırf insanlar ebruyu bilsin diye “Al birader!” der her gelene yaptığı ebrulardan cüzi ücrete verirdi. Dükkâna birisi gelir 100 gram karabiber isterdi. Önce kâğıdı tartar, sonra karabiberi verirdi. O derece düzgün bir adamdı, “düzgün-man”dı yani...”
GAZETE KÂĞIDINA EBRU YAPTI
Talebelerinden ebru sanatçısı Alpaslan Babaoğlu ise şöyle konuşuyor: “Hayatımda tanıdığım en düzgün adamlardan biriydi Mustafa Düzgünman... Normal hayatında rahat fikirliydi, ebru konusunda muhafazakârdı. Sanat anlayışı da tamamen geleneğe bağlıydı. İkinci Dünya Savaşı’nda kâğıt bulunamadığı günlerde, gazete kâğıdına ebru yapacak kadar bu sanata aşk duyan birisiydi.”