Lale Müzesi Emirgan'da ziyaretçilerini bekliyor

- Güncelleme:
Lale Müzesi Emirgan'da ziyaretçilerini bekliyor

Kültür - Sanat Haberleri

Lale çiçeğinin hikâyesi, anavatanı İstanbul’daki Lale Müzesi’nde mütevazı ve hoş bir koleksiyonla sanatseverlere sunuluyor. Müze Müdürü Beyza Toksoy “Kültürümüzü ve İstanbul’u anlatan hemen her tür nesnede lale motifi var ve biz bunların çoğunu fark etmiyoruz bile” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Lale, tıpkı gül gibi Türk sanatlarıyla özdeşlemiş bir çiçek. Başta ebru olmak üzere klasik sanatların en zarif süsleme unsurlarından biri olan laleler, sebillerden mezar taşlarına kadar Osmanlı insanına her anında refakat etti. 
Laleler her ne kadar mazideki kadar hayatımızın içinde olmasa da, nisan ayı geldiğinde başta İstanbul olmak üzere şehirleri süslemeye devam ediyor. Ana vatanı İstanbul olan lalelerin membaı ise Emirgân Korusu oluyor... Bu korunun hemen yanı başında ise az bilinen bir Lale Müzesi var...

Lale Müzesi Emirgan'da ziyaretçilerini bekliyor
Beyza Toksoy (sağda) ve Gülcan Kayacan (solda) sorularımızı cevapladı.

Kökeni Hollanda zannedilen lalenin aslında bir Türk çiçeği olduğunu âdeta dünyaya haykırmak maksadıyla İstanbul Lale Vakfı tarafından 2015 yılında kurulan müzenin dünyada sadece tek bir benzeri var.

Sultan Abdülaziz’in Mısır Hıdiv’i İsmail Paşa’ya tahsis ettiği köşklerin tarihî hizmet binaları üzerine kurulu olan müzede, mütevazı ama hoş bir koleksiyon sanatseverlere ve tarih meraklılarına sunuluyor.

Türk kültürüyle özdeşleşen lalenin motif olarak üzerlerinde yer aldığı çiniler, padişah kaftanı, tülbentler, sandıklar, kapılar ve paralar görülebiliyor. Bunların yanında lale yetiştirmeye yarayan aletler ve özel usulle kurutulmuş bir lale de müzede meraklılarıyla buluşuyor. Böylece, lalenin Osmanlı saraylarından geniş halk kitlelerine yayılan kültürel izleri ortaya konuyor... 

GÜZELLİĞİN SEMBOLÜ

Sorularımızı cevaplayan Lale Müzesi Müdürü Beyza Toksoy; lalenin gül gibi Türk kültüründe güzelliğin sembollerinden biri olduğunu kaydederek “Kültürümüzü ve İstanbul’u anlatan hemen her tür nesnede lale motifi var ve biz bunların çoğunu fark etmiyoruz bile. İnsanlar lalenin hep Hollanda’dan dünyaya yayıldığını düşünür ama oraya da Osmanlı coğrafyasından gitmiştir. Ancak ne yazık ki Hollandalılar bu çiçeğe bizden daha iyi sahip çıkmışlar” diyor.
İstanbul Lale Vakfı ve Lale Müzesi’nin tarihî yapıda 2015 yılında açıldığını kaydeden Toksoy “Burada laleye dair seksene yakın eser ve nesne yer alıyor; sayıları da artmaya devam ediyor. En son Kanuni Sultan Süleyman’ın lale figürlü kaftanını koleksiyonumuzda kattık. Yazışmalarımıza da devam ediyoruz; yeni eserleri burada sergilemeyi planlıyoruz. Bu eserler, Osmanlı ve eski İstanbul kültürünü yeninden sahiplenmek ve onlar hakkında yeni bilgiler edinmek için önemli” diye konuşuyor. 

Lale Müzesi Emirgan'da ziyaretçilerini bekliyor

Pandemiyle birlikte üç sene kapalı kalan müzenin yeterince tanınmadığını söyleyen Toksoy “Şimdi müzeyi yeniden canlandırmaya çalışıyoruz. Geçici sergiler, tiyatro oyunları ve sohbetlere burayı kültür merkezi hâline getiriyoruz. Yapacağımız farklı faaliyetlerde lalenin hikâyesini insanlara anlatmaya devam edeceğiz. Sanat akademisi de ortaya koyarak laleyi sanatla daha çok katabiliriz” ifadelerini kullanıyor.

BAKIRLAR TUVAL GİBİYDİ

Lale Müzesi bugünlerde “Kalaylı Cevher Bakır” adlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Gülay Kayacan’ın koleksiyonundan seçilen 16. asır ile 19. asırdan 50 antika bakır nesnenin yer aldığı sergide, lale motifli objeler de bulunuyor. Koleksiyoncu Kayacan “Burada en az beş bin yıldır mutfakta kullanılan bakırın hikâyesini anlatıyoruz. Tamamı antika olan bakır nesnelerin en yenisi 230 senelik. ‘Kalaylı Cevher’ ifadesiyle mutfaktaki, kıymetini vurguluyoruz. Böylece Osmanlıdaki zengin sofra kültürünü ortaya koymak istiyoruz” diyor.  

Lale Müzesi Emirgan'da ziyaretçilerini bekliyor
Lale Müzesi, 4 kısımdan meydana geliyor. Müzede geçici sergi salonu ile kütüphane ve laleyle ilgili hediyelik eşyaların satıldığı bölüm de var.

Bakırın bir sanat nesnesi olduğunu söyleyen Kayacan “Mazide bakırlar nesneler âdeta bir tuval gibi kullanılmış. Biz de yaklaşık bir buçuk asırlık bir bakırı, genç bir nakkaşa verip eser üretmesini istedik. Ortaya çıkan o çalışmayı da burada sergiliyoruz” diye konuşuyor.  Kayacan, Osmanlı sofralarındaki huzurun bakırın negatif enerjileri yok etmesinden kaynaklandığını savunarak en sağlıklı metal olduğunu sözlerine ilave ediyor.

BU VİDEO DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...