Haydi gel Erzurum’a gel

300 bin turist, şehrin esnafını rahatlatmaya yetiyor. Eğer dört mevsim misafir ağırlar ve 1 milyonu bulurlarsa...
İrfan Özfatura
Erzurum Büyükşehir Belediyesi ele aldıktan sonra kayak işi hayli canlanmış. “Ejder 3200” markası yeni bir heyecan uyandırmış vatandaşta.
Burası diğer kayak merkezlerine benzemiyor, havaalanına 15, şehre sadece 5 dakika. İstanbullu için Uludağ’dan bile yakın denebilir icabında. Zaten belediye otobüsü ile gidebileceğiniz başka da kayak tesisi yok dünyada.
Pist uzunluğu (12 km) ve kar kalitesi tam da kayakçıların arzuladığı evsafta.
Gün bitti mi 8 paletli araçla dağlara vuruyor sabaha kadar pistleri elden geçiriyorlar. Tümsekleri düzlüyor, çukurları dolduruyorlar, zemin gelin saçı gibi ince ince taranıyor, insan basmaya kıyamıyor.
O akşam da kar sıkıştırma vasıtaları peş peşe basıyor marşa. “Ben de gelsem” diyorum, alıyorlar aralarına. Paletli bir alet ile tırmanıyoruz. Gözünün alabildiğine beyaz, yer yer tilki ve tavşan izleri görülüyor, ne buluyorlar da yiyorlar akıl alası değil, demek rızıkları gönderiliyor ayaklarına.
Dinlenme noktalarında tuvaletler musluklar. Sucuk ekmek büfeleri, çay ocakları... Binalar Yakutiye Çifte Minare minyatürü şeklinde yapılmış, Erzurum’a yakışıyor.
Pist boyunca 304 tane kar makinesi var. Bunlar gölet suyuyla besleniyor. Diyelim yağış olmadı, püskürtüyorlar havaya, zemin karla kaplanıyor.
BAŞI DUMAN PARE PARE
Zirveye vardığımızda vakit gece yarısını geçiyor. Bırakın şehri sanki ay bile aşağıda. Rüzgâr nasıl sert, hava nasıl ayaz, kaş kirpik donuyor. Soruyorum “Bir insan burada kalacak olsa?”
“Sekiz dakika sonra şoka girer” diyorlar, “20 dakika sonra hipotermi başlar, yarım saate kalmaz mevta…”
Pistler çeşit çeşit. Kimi Ankara asfaltı gibi geniş ve mülayim meyilli. Mavi pist diyorlar bunlara.
Kimi daha dik ve dar, kenarlarda kırmızı kırmızı çıtalar, biraz daha maharet istiyor.
Bir de siyahlar var, sadece profesyoneller kayabiliyor. Hele biri dimdik, kuyuya iniyorsunuz âdeta. Soruyorum: Bu da mı siyah?
Hayır diyorlar simsiyah!
Ben inemez miyim yani?
“Kesin inersin” diyorlar “yuvarlana yuvarlana!”
Yokuş öyle dik ki, katırların heybesindekiler dökülürmüş aşağıya. Palan döken tabiri de oradan geliyormuş hatta.
Erzurum’da rutubet az, kar kristal. Alın büyüteci bakın dantel gibi gülümsüyor.
ALÇAKTAN UÇUYORLAR
Kayak yapmak bisiklete binmek gibi, öğrendikten sonra unutulmuyor bir daha. Ancak hakkını vermek için idman şart. Pistler ağlamıyor yoksa…
Kayakta dünya hız rekoru 252 km/saat. Bu sene bu pistte yeni rekor denenecek, şampiyonlar 275 kilometreyi zorlayacak. Demek bilgeler Ferrarilerini boşuna satmıyor.
Riskli kesimlerde kayaklı devriyeler nöbette, ilk yardım, arama kurtarma derken 150 eleman hazır kıta.
Gece el ayak çekilince birikintileri patlatıp indiriyorlar. Orda duracağına yerde dursun, çığın ne zaman kopacağı belli olmuyor zira.
Oteller 2 bin küsurlarda, zirve 3.200 civarında. Bu arada 10 ayrı telesiyej ve gondollar gidip geliyor. Bunların günlük, haftalık, aylık, yıllık bakımları var, aksatılmıyor asla.
Peki ya elektrikler kesilirse? Üç jeneratör var, biri hazırda, öbürü ihtiyatta. Diğeri de yedeğin yedeği. N’olur n’olmaz dursun kenarda.
Yatak kapasitesi 6 bin. Neredeyse küçük bir kasaba. Bunca insan doyuruluyor, içiriliyor, hoşça vakit geçirmesi sağlanıyor. Bir aksaklık olmasın diye gözler dört açılıyor.
Hasılı “Aha dağ orada, git kay ağa” demekle olmuyor.
Eğer yanınızdan 120 km süratle bir kayakçı geçtiyse ihtimal Rus’tur. Araplar ve İranlılar da tiryakisi olmuşlar, son yıllarda Çin ile Tayvan girmiş sıraya.
Bu hareket şehri kıpırdatmış arsa fiyatları üç yılda dört misli artmış TOKİ’lere talep çok, ancak kurayla.
Peki yazın? Yazın futbol takımları kamp yapıyor. Yorgansız yatamazsınız, “Yayla turizmi” de olabilir mi acaba?
Artık su akarken Türk bakmıyor
Erzurum suları musluk tanımıyor lüleler gün boyu akıyor. Biliyor musunuz suyun kalitesi çayda belli oluyor. Bir oturuşta on bardak içildiğine göre söylenecek söz yok, 10 numara. Malum su 100 derecede kaynar. Deniz seviyesinde bir atmosfer basınç altında (NŞA). Ama bu irtifada tazyik düşüyor, su daha küçük ısılarda kaynıyor. Hâliyle çay haşlanmıyor yanmıyor. Porselen demlik, odun ateşi, bakır kazan ve kıtlama şeker de nefaset katıyor ayrıca. Ocakçıların hakkını da yemeyelim bu arada.
Belediye alıp başını giden suları göletlerde (83 tane) dizginlemiş. Hem koyunlar sığırlar sebepleniyor, hem de sunuyorlar kurda, kuşa, bilcümle mahlukata… Su gibi hayır var mı ya?
Erzurum üç büyük nehrin kaynağı. Fırat, Aras ve Çoruh buradan doğuyor. Çoruh deyince duracaksın, mübarek yatağına sığmıyor. Hızı raftingcileri bile ürkütüyor.
Tortum gölü ve şelalesi, her kare ayrı manzara.
Bu coğrafya nebat zengini, düşünün 1.542 yerli tür yaşıyor... İlgi, bilgi ve malzeme desteği sağlanınca arıcılığa heveslenenler çoğalmış. Becerebilmişler mi bari? Bal gibi de olmuş neticeler ortada.
Şehir müze zengini. Doğa, Tarih ve Eğitim Parkı gün sayıyor. Değişik mevzularda çalışan Araştırma Merkezleri var. Olimpiyat Meydanları, Ay Ada, AR-GE ve Mükemmeliyet Merkezi, Kongre ve Fuar Parkı misafir bekliyor... Dünya’nın ilk duvar müzesinde tarih yeniden yazılacak. Tam 111.111 taşla… ESMEK son 2 yılda 10 bin meraklıya 56 farklı branşta kurs vermiş, salmış piyasaya.
TARİHİ ÇEVİR NAL SESİ
Erzurum tarihî bir belde. Selçukluların, İlhanlıların, Saltukoğulları ve Osmanlının en gözde eserleri burada. Camiler medreseler, türbeler kolkola… Sanki nal sesi, ciritçi narası geliyor kulağınıza.
Şehir merkezindeki düzenlemeler bahara bitiyor. Düşünün kale, saat kulesi, çifte minare, Ulucami, Narmanlı, Üç Kümbetler aynı meydanın içinde olacak. Eski Erzurum evleri de restore ediliyor ki, bunlardan birinde Puşkin kalmış bir ara.
Cadde üzerindeki binalara cephe giydiriliyor yeniler ise Erzurum mimarisi ile inşa ediliyor. Dünyadaki örneklerine bakarsanız kış şehirleri hep merkezî ısıtma. Buharla tribünü çevirdin mi, artanı ver gitsin vatandaşa, boruları yolların altına döşe, asfalt da kuruyuversin anında.
Erzurum evlerinde bir kere oluk yok, ne yağarsa akıyor aşağıya. Yeni planlanan setli çatı sistemi hayata geçince kar buz düşüp insanları yaralamayacak, arabaları paralamayacak.
Başkan Mehmet Sekmen “Erzurum’un ayı günü içinde” diyor, “Karın beyazı ışığın tesirini artırıyor. Bu enerjiden istifade gerek. Kaplıca suları fokurdarken tezek yakılır mı? Bu israf da bitecek, artık su akarken Türk bakmayacak.”
Erzurum hoş ışıklandırılmış, insanlar gece geç vakitlere kadar sokaklarda. Esnafın da yüzü gülüyor bu arada.
SANAYİSİZ OLMUYOR
Erzurum’un kendine has bir mimarisi var, giyim kuşamı var, bennem halısı, kilimi, dokuması var, cağ kebabı, kadayıf dolması, yaprak döneri var. Kuyumculukta çok iyiler sonra, Oltu taşı gümüşe de yakışıyor altına da… Tespih mi dediniz? Zaten bir numara.
Dağı bayırı, dolması köftesi hepsi tamam da sanayiden yana pek fukara. Mehmet Başkan dostluklarını kullanarak yatırımcı çekmeye çalışıyor. Nitekim bazılarından söz almayı başarmış, OSB gün sayıyor. Öncelikle ilaç sanayiini düşünüyorlar çünkü şehirde bir eczacılık fakültesi var.
Un fabrikası… Yem fabrikası… Artık bunu aşmaları lazım. Ne bileyim, mobilya olabilir, makine olabilir, tekstil, enerji, inşaat malzemeleri, hepsi olabilir. Bölgenin de ihtiyacı var bunlara.
Erzurum’da 100 bin civarında üniversite öğrencisi okuyor, Mehmet Sekmen onları sanayici ile yan yana getirmeyi planlıyor. Ar-Ge’ye destek bizden diyor, yeni yeni patentler bekliyor.
İş adamları için villalar düşünmüş, bir ayakları burada olsun ki gelip gitsinler rahatça. Ovit ve Kop tünelleri de açılınca mallar bir buçuk saat içinde varacak limana.
Yatırımcı için devlet desteği önemli tabii. Arsa, bina, taksitli makine… Vergi muafiyeti, alım garantisi, ne istersin daha.
Erzurum için ayrılan 2 milyar lira civarında bir para var. Öz kaynaklarla filan beşi de aşar. O da çok iş yapar buralarda. Umarız maya tutar. Şöyle üç beş bin kişiye istihdam sağlanırsa başka bir Erzurum çıkar karşınıza.
Dadaşlar gurbette kazanacaklarının yarısına da razılar. Tek evlerinden ocaklarından kopmasınlar. Yoldu kiraydı derken Büyükşehirler maaşı tüketiyor zira.