Delilik ve velilik arasındaki çizgi

Bir kısmı Allah dostu olan mecnunların enteresan hâl ve hikâyeleri Kültür AŞ’nin neşrettiği “İstanbul’un 100 Divanesi” adlı kitapta bir araya toplandı.
Murat Öztekin - KÜLTÜR SANAT SERVİSİ - “Meczup” ve “Divane” kelimelerini duyduğumuzda aklımızda çok farklı şeyler canlanıyorsa da geçmişte hâl hiç de böyle değildi. Modern düşüncenin tersine, evvel zaman içinde, derin bir âlemin bu dünyaya dönük ifadeleriydi bu kelimeler... Divanelik, Yunus Emre gibi mutasavvıf ve ariflerin âdeta sevinçle taşıdığı bir payeydi önceleri. Bugün kullanıldığı manadaki gibi deliliği değil, ilahi aşkla normalin dışında davranmayı ifade ediyordu. Osmanlıdaki divaneler de sokakların kenarındaki sadaka taşı, dillerde söylenen bir mâni gibi Osmanlı medeniyetinin vazgeçilmez cüzleriydi. Bu medeniyete kıvam verense fiziki hudutlarının ötesindeki bu manevi cüzlerdi zaten…
Divane, meczup, mecnun, behlül gibi çok sayıda isim ve sıfatla anılan bu zatların bir kısmı evliyalık makamlarından nasibini almış fakat cezbe denilen ilahi coşkunun bütün ruhunu kaplamış olduğu insanlardı. Mukim oldukları muhitin manevi koruyucuları olarak kabul edilir, hususi bir hürmet görürlerdi. Hatta çocuklar da tembihlenir, onlara karşı saygısızlık yapmamaları sağlanırdı. Bunların dışında kalan ilahi aşktan mahrum olan ‘mecnunlar’ da o zaman Batı’da olduğu gibi türlü eziyetlere maruz kalmak şöyle dursun, cemiyetten bile dışlanmaz, sosyal hayata renk katan birer pigment olarak görülürlerdi. Sınırsız bir hüsnüzan hasletine sahip eskiler, “Kimin deli, kimin veli olduğu bir sırdır” diyerek farklı yaklaşırdı onlara. Tüm bunları nereden mi öğreniyoruz? İBB Kültür AŞ’nin neşrettiği “İstanbul’un 100 Divanesi” adlı eserden! Nurullah Koltaş’ın kaleme aldığı kitapta İstanbul’un fethine katılan çok sayıda meczup hâldeki Allah dostlarından, Padişah’a bile kem söz söyleyebilen şuurunu kaybetmiş mecnunlara kadar 100 kişinin hayat hikâyesi anlatılıyor.
“Adam ol, adam!”
Kitapta yer alan isimlerden biri olan Adam Ol Mehmed Efendi’nin enteresan bir hikâyesi var. Tanısın, tanımasın her gördüğü şahsa “Adam ol!” diye hitap eden bu meczup zat, kimseden bir yardım talep etmezmiş. Rivayete göre bir gün Keçecizade Fuad Bey, Beykoz’da vapura binmek için bekliyormış. Bu esnada Adam Ol Mehmed Efendi iskelede belirmiş. Fuad Bey, Adam Ol’un parasızlıktan vapura binemediği için orada beklediğini anlamış. Fakat kimseden bir şey kabul etmeyip, reddettiği için ona yardım edememiş. Derken Fuad Bey, Mehmed Efendiyi orada bırakarak, vapurla Eminönü’ne ulaşmış. Tam iskeleye adım atıyormış ki karşısında Adam Ol Mehmed Efendi’yi görmüş. Şaşkınlıkla o zata bakarken, kendisine gülümseyerek yaklaşmış ve her zamanki gibi şöyle seslenmiş: “Adam ol, adam!”