Bozkırlarda boğulduk

Bozkırlarda boğulduk

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Yönetmen Ali Özel’in Antalya Film Festivali’nde 10 ödül alıp çok tartışılan filmi “Bozkır”, baraj suları altında kalacak bir köyden fânilik, toprağa bağlılık ve anlaşılmama üzerine tesirli bir dram çıkarıyor. Buna rağmen eser, teknik olarak benzerlerinden ayrı bir yol takip etmiyor.

MURAT ÖZTEKİN

Türk sinemasında tırmanan “taşra sıkıntısı” devam ediyor... Uzun yıllar Anadolu’ya sırt çeviren yerli sinema, 1990’ların sonunda Nuri Bilge Ceylan’la birlikte “eski topraklara” tekrar yöneldi. Ceylan’ın dünyada yankı uyandıran eserleri -her ne kadar Anadolu’ya bakışı münakaşalı olsa da- yeni filmler için çekim gücü meydana getirdi. Önceden  “geriliğin” ve mahrumiyetin membaı olarak görülen taşra, bu defa da bağımsız sinemada yalnızlıkla sıkıntının merkezine dönüştürüldü. Şehirden taşraya olan bu sıkıntılı kaçış sonra erecek gibi değil… Aldığı 10 mükâfatla 56. Antalya Film Festivali’ne damga vuran ve tartışmaları beraberinde getiren yönetmen Ali Özel’in “Bozkır” filmi var... Baraj suları altında kalacak bir köyde yaşanan baba-oğul gerilimini merkezine alan film, sinemaların kapalı olduğu bugünlerde online olarak, “izle-öde” sistemiyle BluTV üzerinden “vizyon” yapıyor.
‘Antalya’ya vurduğu damgadan sonra merak konusu olan filmde geçen hikâye şöyle: Ahmet adlı yaşlı adamın köyü yakın zamanda yeni yapılan barajın suları altında kalacaktır. Ancak diğer köylülerin aksine Ahmet, kazada vefat eden eşinin mezarının ve hurdaya dönen arabasının bahçesinde olduğu evden çıkmaya pek niyetli değildir. Kendisini ikna edemeyen yeğenleri, son çare olarak konuşmadığı oğlu Harun’u köye çağırırlar. Ancak Harun’un köye dönmesi, küllenmiş gerilimleri ortaya döker... Annesinin vefatından babasını mesul tutan Harun, onun niçin evden çıkamamakta ısrar ettiğini anlayabilecek durumda değildir.

“BOZKIR” MASALI
Ali Özel’in ilk uzun metrajlı filmi olan “Bozkır”, aslında seyirciye yeni bir hikâye anlatmıyor, yeni duygulara kapı aralıyor. Her ne kadar film baba-oğul gerilimine sahne olsa da hikâyenin özünde yaşlı adamın bağlılık hisleri ve kimseye hâlini izhar edememe durumu irdeleniyor. Hatıralarını sakladığı ve acılarını teşhir ettiği topraklardan ayrılmak istemeyen Ahmet üzerinden “naif” bir anlatım kuruluyor, edebî diyaloglar yerine samimi ruh hâlleri ortaya konuluyor. Herkesin meşrebine göre bir şeyler çıkarabileceği bu hikâyede benim payıma düşen Anadolu’daki geleneksel dünyanın her geçen gün biraz daha su altında kalışı oluyor... Filmde geçicilik üzerine de çarpıcı sekanslar var. Bunlar en çok evin gelininin yer aldığı sahnelerde ortaya çıkıyor. Sular altında kalacak evin kirlenmesine üzülmesi, evi terk ederken kapıyı kilitlemesi, ölümü ve fâniliği idrak etmekte zorlanan insanoğluna verilen tesirli mesajlardan...

YÖNETMENİN ÖZ BABASI BAŞROLDE
Oyunculuklara bakacak olursak; filmde baba karakterini canlandıran kişi yönetmenin de öz babası Ahmet Özel. Belki maddi kaynaklı olan bu tercih, filmin profesyonelliğini zedelemeden sahicilik hissiyatlarını kuvvetlendirmiş. Hakan Emre Ünal da performansıyla sinemada daha büyük işler yapacağının işaret fişeklerini yakmış.

İNSANA DOKUNMAK…
Hasılı, film gerek görsel gerekse senaryo teknikleri bakımından büyük yenilikler sunmuyor ve şüphesiz şaheser olmaktan uzak. Ama sinema bütün bu tekniklerin ötesinde aslında insana dokunabilmek demektir ki “Bozkır” minimalist bir şekilde buna muvaffak oluyor... Ancak nihayette ortaya çıkan zahiri yeis hâli, filmin yeşerdiği bozkırların her daim taze kalan ümitli mücadelesine pek yakışmıyor. Hep bir kâbus gibi tasvir edilen taşradan pozitif ruhlu bir bağımsız film çıkmaz mı? Ali Özel’e duyurulur…

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...