Odunlu eğitim!..

A -
A +

“Her birimiz okula giderken çantayla birlikte bir de sobaya atılacak odun götürürdük...”

 

 

 

Ne vakit eğitimden söz edilecek olsa hatırıma Ali Emmi’nin odun parası gelir... Köyümüzde herkesin tanıyıp bildiği iki varlıklı aile vardı. İkisi de çocuk yaşta Erzurum’dan ayrılmış bir ekmek peşine düşmüş iki hemşehriydi... İkinci Dünya Savaşı sonrası iş yok aş yok... Öyle ki eskilerin deyimiyle karın tokluğuna iş araya araya en son gelip bizim köye yerleşmişlerdi.

 

Tabii her ikisi de Hâfız Osman Bedreddin Hazretlerinin hocası Mahmûd Saminî hazretlerinin yöre halkına verdiği vaaz ve nasihatin yoğurduğu Anadolu insanı olduğu için beş vakit namazlarını hiç aksatmaz camide kılan ehl-i salat kimseydiler...

 

Aynı zamanda sabır, fedakârlık, kanaat ikisinde de vardı. Öyle ki yıllar içinde Habib Emmi köyün en varlıklısı, Ali Emmi de ondan sonra gelen varlıklısı olmuştu.

 

Habib Emmi köyümüzden bir aileye iç güveyisi olmuştu. Onun efendiliğine dürüstlüğüne çalışkanlığına bakarak onu kızlarıyla evlendirmişler ve yanlarına almışlardı. Artık o ailenin hem damadı hem nüfusundan birisi olmuştu... Ama Habib Emmi de ailenin varlığına varlık katarak köyün en zengin ailesi yapmıştı.

 

Ali Emmi de yine köyümüzden evlenmişti ama iç güveyisi değildi... O da emeğiyle çalışarak kazanarak kazandığını aşırı derecede tasarruf ederek zenginleşmişti.

 

İyi de bu hatıranın eğitimle çocukluğumla ne ilgisi var? O yıllarda okulda yakacağımızı da biz öğrenciler taşırdık.

 

Her birimiz okula giderken defter kitapla birlikte bir de sobaya atılacak odun parçası götürürdük. Odun getirmeyen öğrenci ne yapardı? O döneme göre on lira para getiriyordu.

 

Köyün ikinci zengini Ali Emminin de maşallah çocuğu çoktu. Okula giden torunlarının sayısı dokuzdu. Ali Emmi de dokuz torun için yakacak parası olarak öğretmene 90 lira teslim ediyordu... O sene onuncu torunu da okula başlamıştı.

 

Öğretmenimiz, “Ali Emmi bu sene bir torun daha okula başladı. On torun oldu” deyince Ali Emmi’nin;

 

“Vay gebermeyesice vay ha... Al Hoca, on lira da onun için veriyorum” dediğini, o yokluk görmüş insanın parayı verirken de elinin nasıl titrediğini şimdiki gibi hatırlarım...

 

Allah her ikisine de gani gani rahmet eylesin...

 

     Ahmet Duygulu

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.