“Evleneceğimden değil, vatanıma kavuşmanın yolu açılacak diye heyecanlanmıştım...”
Biz artık ülkemize kaçmayı aklımıza koymuştuk... Bu defa da parası olanları Almanların kaçırdıklarını söylüyorlardı... Bizim paramız yoktu... Kara kara düşünürken, bir gün İvan yanıma sokuldu ve yavaşça dedi ki:
“Türkiye’ye gitmenin bir kolay yolu var.”
Heyecanlandım. Yüreğim küt küt attı:
“Seni Hıristiyan bir kadınla evlendirelim. Çocuğun olursa onlar burada kalır, sen memleketine gidip eşini dostunu görüp gelebilirsin.”
İçim bir tuhaf oldu. Vatanıma kavuşmak için bu nasıl bir yoldu böyle? Bin kararsız düşünürken bir gün İvan yaklaştı yanıma ve bana müjde verir gibi söyledi:
“Sana dul bir kadın buldum. Benim yakınımdır. Pazar günü kilisede nikâhınız yapılacak, hazırlan.”
Ben yalan yok heyecanlandım. Evleneceğimden değil, vatanıma kavuşmanın yolu açılacak diye heyecanlandım...
Ertesi günü pazardı. İvan erkenden geldi. Yeni bir elbise ve ayakkabı getirmişti:
“Haydi gidelim Ahmet” dedi.
Birlikte evlerine doğru yürüdük. Arkadaşım da bizi takip etti. Daha kiminle evleneceğimi bilmiyordum. Kadını da görmemiştim. Çiftliğin orta yerinde güzel yapılı bir eve girdik. Geniş bir salona aldılar. Kadınlı erkekli kiliseye gitmek üzere giyinmişlerdi.
Orta yaşlı bir kadın uzun bir entari giymiş ve yine orta yaşlı bir kadının elinden tutmuş olarak yanıma geldi. Elbisesi daha iyi olanı, bozuk bir Türkçe ile:
“Ahmet bu senin eşin olacak, tut elinden’’ dedi.
Komşular da gelmişti... İvan ve karısı da geldi “haydi çıkalım” dediler... Kalabalığa karışıp yürüdük... Kadının yüzüne bile bakmamıştım. Aklımdan hep Türkiye geçiyor, Malatya’da Çırmık’ta yürüyordum sanki...
Kiliseye girdik. Bizi ayrı bir yere aldılar... Yanımıza onların “dırdır” dedikleri, simsiyah elbise içinde bir papaz geldi... Sakalı döşünü geçmiş, boynunda bir de büyükçe “haç” sallanıyordu... Adamı görünce bana bir ürküntü geldi... Vücudumu ter bastı... Başım döndü... Yere düşmemek için duvara yaslandım... Yarı Türkçe, yarı Ermenice konuşmaya başladı:
“Ahmet aramıza hoş safa geldin” dedi ve koynundan çıkardığı büyük bir haçI sırtıma omuzuma, başıma dokundurmaya başladı:
“Ahmet söylediklerimi tekrar et. Bundan sonra Hıristiyan olacaksın” deyince yere düştüm... Yüzümü yıkamışlar... Ayıldığımda kâbus dolu dakikaları hatırladım…
“Hayır! Eşin de olsam ben Hıristiyan olmam!" diyerek kapıya doğru koştum... DEVAMI YARIN