Din adamları ve dinin adamları

A -
A +

Bir okurum, çok değerli bir büyüğüm yazmış. “Ömer Bey kardeşim, her vakit namazımı camide kılmaya özen gösteriyorum. Artık birçok camimizde şadırvanda sıcak sular akıyor. Orada rahat rahat abdest alıyoruz yalnız aklıma da şu takılıyor. Bu sıcak sular devletimizin kesesinden karşılanıyorsa bu da demektir ki hepimizin vergileriyle ödeniyor. Eğer gayrimüslim ya da ateist, deist bir vatandaş ahirette gelip “Benim vergimle, benim isteğim dışında sıcak sularla abdest aldın, hakkımı helal etmiyorum” derse ben ne diyeceğim? Bence caminin tüm giderleri o caminin cemaati tarafından karşılanmalı”.

 

 

 

Çok hoşuma gitti. Bu tam olarak hazreti Ömer radıyallahü anh efendimizin devlet reisiyken şahsi mektubunu şahsi mürekkebinden, resmî yazışmayı ise devletin mürekkebinden kullanarak yazma hassasiyetinin bugüne yansımasıdır.

 

 

 

Konu dışı: Ticaretin içindeyim, çok enteresan tablolarla karşılaşıyorum. Şahsi olarak beş vakit namazında, tüm vecibeleri yerine getirirken ticaretini yaparken öldüresiye fiyat kırmayı, yaptığı işten çalmayı kâr sayan bir esnaflık modeli türedi. Yani dinle ticareti ayırmış, bireysel olarak çok iyi (!), kapısına geleni asla geri çevirmiyor ama ticaret yaparken örneğin bir malı satacak olan firma dara düşmüşse onu acımasızca zorlayabiliyor. Bu da enteresandır, not düşmüş olayım ve konuma devam edeyim.

 

 

 

İki gün önce, yani son cuma namazı sonrası, bir plazanın içindeki çalışanlara namaz kıldırmaya gelen genç bir imam kardeşimizle çay içtik. Yukarıda bahsettiğim abimizin anlattıklarını ona anlattım. Gülümsedi ve bana hiç unutamayacağım bir bahsi açtı.

 

 

 

"Ömer abi ben bugün arabasız kaldım ve cumayı kıldırmaya gelebilmek için bir esnaftan arabasını rica ettim. O da sağ olsun verdi ama oldukça lüks bir araba. Buraya kadar geldim ama binaya o arabayla yaklaşmak istemedim. Üst caddeye park ettim. İnsanlar görüp de 'bizim hoca ne lüks arabaya biniyor' demesin. Bana değil, cami hocalığı makamına halel gelir.

 

 

 

Sonra bir de namazdan sonra caminin giderleri için toplanan sadaka kutusunu cemaat bana vermek istedi. Dedim ki bana vermeyin. Hocanın eline para kutusu değil kitap yakışır. Siz onu caminin derneğine götürüp bırakın. Benim elimde insanlar para kutusu görmesinler.

 

 

 

Tam bu esnada kamuoyu araştırmacısı Mehmet Ali Kulat'ın anlattığı bir mevzu geldi aklıma. Özal zamanında bir araştırma yapılıyor. “Acilen bir yere gitmeniz gerekse çocuğunuzu aşağıdaki mesleklerden hangisinin erbabına bırakırsınız.” İlk sırada cami hocası, din görevlisi çıkıyor. Şundan 25 sene evveli bu hikâye. Bugün aynı araştırma tekrar yapılıyor. Çıkan sonuçlar arasında ilk 10'da cami hocası ya da din görevlisi yok. Ne acı değil mi?

 

 

 

Bu mevzuyu anlatınca genç hoca çok derin bir üzüntüyle düşünceye daldı.

 

 

 

“Abi” dedi. “Bizim buralara yakın bir camide bir hocamız vardı. Adı Mustafa Hoca. Cuma günleri çıkıp vaazını veriyordu. Namaz vakitleri dışında da caminin altındaki çay ocağını işletiyordu. Namazları kıldırdıktan sonra cemaat “Hocam Allah kabul etsin” deyip sonra hep beraber çay ocağına iniyorlar, bu kez cemaat “Musti bize iki çay” diye sesleniyordu.”

 

 

 

Görüntüye bakar mısınız? Şu görüntüyü kurgulayıp bir diziye koysanız muhtemelen Diyanet İşleri Başkanlığımız “İmam-hatiplerimizi aşağılıyor” diye itiraz ederdi. Ama görüntünün kendisine ses çıkaran olmamış.

 

 

 

Sonunda da şuna vardık. Bize din adamları mı lazım? Yoksa dinin adamları mı? Bize profesyonel asker mi lazım? Yoksa mücahitler mi?

 

 

 

Bir başka imam dostum anlatmıştı. “Birçok imam izin gününde camiye inmiyor, dahası bazıları kıldırdığı namazlar dışında namaz kılmıyor.”

 

 

 

Bu da bana bir Millî Eğitim Bakanımızla yaptığımız sohbeti hatırlattı. Bir ağabeyimiz “Sayın bakanım kaç öğretmenimiz, kaç öğrencimiz namaz kılıyor, bunu ölçtünüz mü?” diye sorduğunda bakan bey hiddetlenip “Hocam benim kaç tane ateist din kültürü öğretmenimin olduğunu sor önce. Bunun cevabına hazır mısın? Bunu duymaya hazır mısın?” demişti.

 

 

 

Mesela bizim Diyanet İşleri Başkanlığımız neden bu kadar tartışılıyor? Hocalarımız neden bu kadar tartışılıyor? Yukarıda bahsettiğim genç hocamızın gösterdiği hassasiyetleri bu büyük âlimlerimiz, hocalarımız neden göstermiyor?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.