Şehirler mamur ama kalpler hâlâ harabe

Dehşet verici yıkımın üzerinden 14 yıl geçti. Büyük afetin travmatik etkisi kısa sürdü ama ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor.
Türkiye tarihinin en korkunç ve trajik vakalarından biri olan 17 Ağustos 1999 depremi unutulmaz yaralar açtı. Marmara'da kızıl bir gökyüzünün meydana geldiği gece yarısı 03.02 sıralarında büyük bir gürültü koptu. Aniden sarsılan, yıkılan binalar ve çığlıklar her yanı sardı. Yollar ve arazilerde 2 metreye yakın çökmeler oluştu. Sahil bölgelerinde deniz, şehirleri yuttu. Gölcük'ten Avcılar'a kadar uzanan bölge üzerinde bir 'ateş topu' oluştu. Birçok yer, hayalet şehirlere dönüştü. Resmi kayıtlara göre; 17 bin 480, gayri resmi iddialara göre 40 bin insanımızı kaybettik. 14 yıl sonra bölgeyi ziyaret ederek depremin izlerini ve nelerin değiştini araştırdık.Dehşet verici yıkımın üzerinden 14 yıl geçti. Büyük afetin travmatik etkisi kısa sürdü ama ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor... İzmit, Gölcük ve Sakarya'da depremzedelerle buluşup depremde ve o günden bu yana yaşadıklarını dinledik. Deprem bölgelerinde alt yapı ve yapılaşma konusunda son 10 yılda müthiş bir değişim yaşanmış.
Merkezi ve mahalli yönetimler durumdan ders almış görünüyor. Çok katlı binalar, kesinlikle yasak. İnşaat yapılacak bölgelerde mutlaka zemin etüdü gerçekleştiriliyor. Yumuşak zeminlerde 2 kat, daha sert zeminlerde en fazla 4 katlı yapılara izin veriliyor. Darısı İstanbul'un ve bütün Türkiye'nin başına...
Yol kenarlarında sıralanan orta hasarlı binaların birçoğunun yıkımı, yıllar geçmesine rağmen hâlâ sürüyor. Yıkılmayı bekleyen binalar da var. Trajedinin insanlar üzerindeki izleri ise, müthiş bir tahribata yol açmış. Diğer yandan, depremzedeler yaşadıklarını bir an olsun unutmuyor. Yaşanan acılar çok taze gibi. Depremi daha farklı yaşayan Gölcük'te gözyaşları durmamış. Devletin yaptığı konutlarda yaşayanlar, deprem öncesi hayatlarına dönseler de hayatlarının üçte ikisini halen bahçelerde geçiriyor.
Muhtemel bir afetten sonra profesyonel ekiplerden önce acil müdahale edebilecek ekip oluşturmak için başlatılan "Mahalle Afet Gönülleri Destek Projesi", işe yaramış görünüyor. Türkiye genelinde Mahalle Afet Gönüllülleri Derneği (MAG-DER) adı verilen bir oluşum bu. Her bölgede özerk olarak hizmet veriyor. Projeye katılanlar, sıkı bir eğitimden geçiyor. Muhtarların liderlik ettiği afet birimlerinde öğretmeninden doktoruna, mühendisinden esnafına ve üniversite öğrencisine kadar birçok kişi muhtarlıklar yanında oluşturulan merkezlerde toplanıyor. Yangın, enkaz kaldırma, acil yardım ve tıbbi müdahale eğitimi alıyorlar. Depremde sakat kalan ve travmayı atlatamayanlara da psikolojik destek veriyorlar. Gölcük'teki 'Mahalle Afet Gönülleri'yle bizi buluşturan MAG-DER bölge sorumlusu Bahri Soyyiğit, ekipman ve teçhizat konusunda daha fazla yardım beklediklerini söyledi. Merkezi İstanbul'da bulunan Mahalle Afet Gönüllüleri'nin Gölcük'te oluşturulan afet birimine biz de dahil olduk. Arama-kurtarma kıyafetlerimizi giydik. Açıkçası teçhizatları kuşanıp deneme ve kontrole tabi tutarken birçok eksik olduğunu fark ettik. Devletin bu birimlere, ekipman ve teçhizat yardımı yapması şart. 14 yıl boyunca kullanılan botların altı peynir gibi eriyor. Kıyafetler ise, yalnız kış için hazırlanmış. 40 derece sıcakta kıyafetler içinde tere gark olduk. Gönüllülerin şahsî katkısı birimleri ayakta tutmak için yeterli değil. İlk etapta hasar tespiti yaparak bölgedeki felâketin bilançosunu çıkaran bu ekipler, daha sonra afete müdahale edip yardıma gelen profesyonel ekiplere rehberlik ediyor. En önemlisi de afete hazırlık ve müdahale konusunda halkı eğitimle bilinçlendiriyorlar.
Şehirler mamur ama kalpler hâlâ harabe...
'Her şey buraya
16 saat enkaz altında kalan Emine Cebeci, "Deprem 45 saniye sürdü diyorlar. Oysa bina, 10 saniye içinde tepemize çöktü" diyor. Cebeci, hayatı boyunca unutamayacağı o anları şöyle anlatıyor: "Sallantı başladığında koşarak oğlum Serkan'ın odasına gitmeye çalıştım. Evin koridorundayken duvarların altında kaldım. Oğlum odasında sıkışmıştı. Onunla sürekli konuştum. 'Anne bacaklarım sıkıştı' diyordu. Saatlerce konuşarak ona moral vermeye çalıştım. Serkan ise sürekli, 'Anne her şey buraya kadar. Kurtulamayacağız. Hakkını helal et' diyordu. Sonunda bize ulaştılar. Oğlumu benden 3 saat önce enkazdan çıkardılar. Beni yalnız bırakmak istemedi. İkna ettiler. Hastaneye götürüldüğümde Serkan'a ulaşamadım. Aylarca aradım, bulamadım. Türkiye'de 448 hastane dolaştım. Meğer iç kanamadan can vermiş. Kimsesizler mezarlığına gömdüklerini öğrendim. Depremden 4 yıl sonra onu buldum. Kendi ellerimle yeniden defnettim. Daha 19 yaşındaydı. İhmali olanların peşini bırakmayacağım!"
Saatlerini hatta günlerini enkaz altında geçiren afetzedeler, beden olarak kurtulsalar da yaşadıkları travma sebebiyle 14 yıldır her gün o anı yaşıyor.
45 saniyelik travma, hayatları harabeye çevirmiş. Bazıları, hâlâ bahçede yaşıyor. Depremden devlet gerekli dersleri çıkarsa da halen akıllanmayanlar var

Kolumu, yengemi ve kuzenlerimi kaybettim
Gölcük'te depreme yakalanan 38 yaşındaki Ayşe Kanat, 19 saat boyunca duvarlar altında kalmış. Kanat, o anları şöyle dile getiriyor: "Deprem olduğunda odamda uyuyordum. Duvarlar üzerime çöktü. Kolum kirişin altında kaldı. Enkazda duvarlar altında tam 19 saat kaldım. Çok zor nefes alıyordum. Sık sık uyuyup, kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bana ulaştılar. Askerî hastane bahçesine yatırdılar. Acil müdahalenin gecikmesi sebebiyle kolum sakat kaldı. Aynı evde kaldığım yengem ve kuzenlerim can verdi. Kuzenimin başı kopmuştu. Her gece rüyalarımda aynı anları yaşıyorum.

'Ne olur kurtar bizi baba' diye çığlık attım
Deprem sırasında 10 yaşında olan Engin Kılıç, aynı yaşlardaki 3 kuzenini kaybetmiş. Enkaz altındaki korku dolu anlar hâlâ hafızasında: "Kardeşimle aynı odada kalıyorduk. 4 katlı evin üçüncü katındaydık. Birden duvarlar üzerimize çöktü; toz ve taş yığını içinde kaldık. Kardeşimle 8 saat enkaz altında kaldık. Annemin ve babamın dışarıdan gelen çığlıklarını duyduk. Onlar kurtulmuştu. Babama bizi kurtarması için yalvarıyorduk. Bizim kat amcamların üzerine yığılmıştı. Alt katta bulunan aynı yaşlardaki 3 kuzenim öldü."

Cesedini 11 gün sonra çıkarabildik
Gölcük Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş de deprem gecesini şöyle anlattı: "Evimiz Kavaklı sahildeydi. 6 katlı binanın 2. katındaydım. Gece yarısı yeryüzünün homurtusu, gürültüsü ve korkusuyla uyandım. Binamız adeta dev yumruklarla dövülüyordu. Duvarlar çatırdıyor ve binamız büyük bir gürültüyle çöküyordu. Binayı çok zor şartlarda terk ettiğimizde her yerin sular altında olduğunu gördüm. Ben de yakınlarımı kaybettim. Dayım ve yengemi 11 gün sonra denizin altından çıkarabildik."

DOĞUM VE ÖLÜM AYNI...
Gölcük'teki depremzedeler için açılan 17 Ağustos Mezarlığı'na gidip korkuyu ve hüznü bir arada yeniden yaşamamak mümkün değil. Henüz yaşını doldurmamış bebekler, hayatının baharındaki gençler, anneler ve babalar... Mezar taşlarına binlerce insanın ölüm tarihi olarak 1999 kazınmış.

7.4'lük deprem ders olmadı
700 liralık deprem testi parasını ödememek için zar zor ayakta duran konutları pazarlıyorlar...
Depremde yaşananlardan devlet gerekli dersleri çıkarsa da para için başkalarının hayatını hiçe sayanlar hâlâ mevcut. Orta hasar alan binalarını masraftan kaçınmak amacıyla bir cephe makyajıyla kapatıp kiraya veren ev sahipleri, muhtemel yeni bir depremi hiç umursamıyor. İzmit'te 10 bin, Sakarya'da 1300 binanın hasarlı olduğu kayıtlarda mevcut. 700 liralık deprem testi parasını ödememek için çok basit dış cephe makyajlarıyla zar zor ayakta duran konutlar, memurlara, üniversite öğrencilerine pazarlanıyor. Çaresiz durumdaki bu insanlar, ölümü göze alıp bu konutlara oturuyor. 17 bin 480 kişinin öldüğü, 23 bin 781 kişinin yaralandığı, binlerce kişinin sakat kaldığı, bırakın Türkiye'yi bütün dünyanın etkilendiği depreme rağmen ihmal zincirinin devam etmesi çok düşündürücü. Denetimler her ne kadar sıkı yapılsa da yetkililere yine büyük iş düşüyor.