Hareket Ordusu darbelere maya

Mahmud Şevket Paşa kötü bir çığır açtı. Cemal Gürsel, Kenan Evren ve Batı Çalışma Grubu düştüler ardına.
İrfan Özfatura
Bugün 31 Mart. Gelgelelim o ünlü vakanın seneidevriyesi değil.
Hadise Rumi takvime göre 31 Mart’ta vuku buluyor, miladiye göre 13 Nisan’a tekabül ediyor.
Eğer mekteplerde okutulanlara bakarsanız 31 Mart’ta şalvarlılar poturlular ayaklanmış (mürteci tabiri ilk defa burada kullanılıyor), Abdülhamid Han meşrutiyeti askıya almış. Makedonya’da organize olan İttihatçı subaylar da gelip hâkim olmuşlar İstanbul’a…
Biliyorum iyi bir giriş olmadı. Neyse saralım başa, girelim teferruata.
Efendim, II. Meşrutiyet büyük vaadlerle geliyor ama bekleneni veremiyor halka. Aksine huzursuzluk artıyor. İttihat ve Terakki, Kâmil Paşa kabinesini tehdit için Selânik’ten 3 avcı taburu getiriyor, yerleştiriyor Taşkışla’ya.
Orduya siyaset fena girmiş. Adamlar milletin çocuklarını ve devletin silahlarını kendi kısır siyasetleri için kullanıyor rahatlıkla.
İttihat Terakki’nin ipi kimin elinde bilinmez ama insanların sinir tellerine dokunuyor. Memleketin başında o kadar gaile varken bir de mektepli alaylı kavgası başlatıyor. Amcam saçını sakalını cephelerde ağartmış, cengi cidal hususunda umman derya. Tamam diploması yok ama muvaffakiyetleri ortada.
Öbürü Harbiye’den dün çıkmış, henüz müsadereye bile girmemiş. Yok biz sizi süreceğiz de, apoletlerinizi sökeceğiz filan. Haydaaa!
Mehmetçiklere karşı ayrı hava, göz göre göre namaz vakti geçiyor “Vazife kutsal” buyuruyorlar “Talime devam!”
İstirahatleri namaz vaktine getirebilirler oysa. İnadına tahrik ediyorlar “daha durun bu bir şey değil, siperli serpuş giydireceğiz alayınıza!”
Haydi fesi, setreyi, mintanı anlarsın da şapkayı mı Allah muhafaza.
NASIRLARA BASA BASA
Memurlar ayrı huzursuz, teşkilattan ve ötekiler diye ikiye ayrılıyorlar kendi aralarında.
Mektepler zaten İttihat Terakki’nin arka bahçesi. Bayrak merasimlerinde “padişahım çok yaşa” yerine “Padişahım baş aşşa” diye bağırıyorlar. Abdülhamid Han’a sövmeyen fişleniyor.
Derken askerlikten muaf olan medreselilere takıyorlar. Biz bunları imtihan edeceğiz ağa!
Şimdi Sultanahmet İmamı’na ‘Oku bakalım Sübhaneke’yi’ denir mi? Bu bir subaya gez göz arpacık sormak kadar saçma.
Neticede Şeyhülislam, adamlarına sahip çıkıyor, ezdirmiyor.
Gazetelerin ve mecmuaların kahir ekseriyeti İttihatçıların yanında.
Derviş Vahdeti’nin İngiliz imkânlarıyla çıkardığı Volkan ile Murat Beyin Mizan’ı ise kök söktürüyor teşkilata. Zaman zaman onlar da sertleşiyor. Sanki örtülü bir Alman-İngiliz Savaşı sürüyor.
Abdülhamid Han yapayalnız, en büyük muhalefeti adı İslamcıya çıkanlar yapıyor. Mübarek gün yazmayayım isimlerini, şaşıracaksınız yoksa.
ORGANİZE İŞLER BUNLAR
O gün Taşkışla’da terhisi gelen 87 er keyfi olarak alıkonuyor, çocuk bavulunu hazırlamış, sabah vedalaşıp yola çıkacak.
-Yok gidemezsin!
-Niye komutanım?
-Keyif benim değil mi? Canım öyle istiyor!
Gezici tiyatro gelmiş, subaylar yayılmışlar koltuklara, birkaç meraklı er de geziniyor dışarıda. “Yasak aslanım, yıkılın görmiym bi’ daa!”
“Bana yasaksa sana da yasak” diyemiyorlar tabii, yutkunmaca…
Askerî mekteplerdeki disiplin bunaltıcı. Harbiye’de 60 talebe “Yetti gayri” diyor, kapı önüne konuluyor anında (23 Ocak 1909)
Kâmil Paşa Hükûmeti “ademiitimat (itimat yokluğu)” oyları ile düşürülünce sadarete (başvekilliğe) cemiyete yakın bir isim (Hüseyin Hilmi Paşa) getiriliyor.
İttihat ve Terakki doyumsuz, bununla da yetinmiyor terör estiriyor âdeta. Serbestî Gazetesi Başmuharriri Hasan Fehmi’yi köprü üzerinde kurşuna diziyor ve işin çivisi çıkıyor.
KIVILCIM KIŞLADAN
Beklenen patlama sağdan soldan değil kendi getirdikleri avcı taburlarından çıkıyor. Askerler başlarındaki subayları hapsediyor, komuta çavuşların eline geçiyor. Gece, Ayasofya’ya doğru iniyor, frenkleşmeye ve frenkleştirmeye karşı olduklarını söylüyorlar. Gidip Meclis binasını kuşatıyor, eski Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın vazifeye iadesini istiyorlar.
Elbette taşkınlık yapanlar da oluyor, meselâ Lâzkiye Milletvekili Aslan Bey’i, Hüseyin Cahit sanıp öldürüyorlar. Asar-ı Şevket Zırhlısı Kaptanı Binbaşı Ali Kabuli Bey’in kendi askerleri tarafından katledilmesi, Sultanı çok üzüyor. Bu arada Şurayı Ümmet ve Tanin yayınevleri darmaduman oluyor. Ve kabine istifa ediyor.
14 Nisan 1909’da Tevfik Paşa Hükûmeti çalışmaya başlıyor.
31 Mart bir halk hareketi değil, başı medreseliler değil üniformalılar çekiyor. Merkez üssü Taksim Kışlası (Gezi Parkı). Peki siviller katılmıyor mu? Katılıyor ama ortak bir gayeleri yok. Zabıtaya kızan seyyar da yumruk sallıyor.
Peki bu kalkışma cemiyetin işine yarayabilir mi? Hiç yaramaz mı? İstanbul’u sıkıştırabilmek için bahane arayan kurmaylar el ovuşturuyor.
Nitekim Rumeli’de toplanıp İstanbul’a akıyorlar. Öncüleri Selanik’teki 3. ve Edirne’deki 2. Ordu. Resneli Niyazi, Rum, Ermeni, Bulgar komitacıları da ardına takıyor. Yahudi taburları zaten hazır kıta. Şüphesiz yağma peşinde koşanlar da var aralarında.
GELEN GİDENİ ARATIYOR
Hareket Ordusunu 9. Redif Fırkası Kumandanı Hüsnü Paşa idare ediyor, Kurmay Başkanlığını da Kolağası M. Kemal yapıyor.
İstanbul’a girmeden Yeşilköy’de son bir toplantı... Ordunun başına Mahmud Şevket Paşa geçiyor, Kurmay Başkanlığı da M. Kemal’den alınıp Binbaşı Enver’e veriliyor. Aralarındaki husumet derinleşiyor.
Sultana karşı attığı seviyesiz nutuklarla tanınan Mahmud Şevket Paşa kıra döke şehre hâkim oluyor. Adama medreselilerden görünüyorlar, ki Fatih Camiinde kurşun izleri duruyor hâlâ.
Taşkışla, Davutpaşa ve Taksim kışlalarını çatışarak ele geçiriyor ve yöneliyorlar Yıldız Sarayı’na.
Muhafız birlikleri eğitimli ve donanımlı bu güruhu rahatlıkla dağıtabilecek evsafta. Lakin Sultan kan dökülsün istemiyor.
İttihatçılar Fetva Emini Hacı Nuri Efendi’yi, Meclis’e davet ediyor, sultanın indirilmesi için sıkıştırıyorlar. Adamcağız insaf ve izan sahibi, kabul etmiyor. Gelgelelim Elmalılı Hamdi “Müslümanların imamı olan kimse, bazı mühim şer’i meseleleri şeriat kitaplarından çıkarsa ve yasak etse, yaksa, yırtsa… Devlet hazinesini israf edip şeriata aykırı şekilde harcasa, idare ettiği kimseleri şer’i sebep olmadan öldürse…” diye başlayan iğrenç iftiralarla darbecilere alet oluyor.
Talât Bey komitacı edasıyla kürsüye çıkıyor “İtirazı olan?”
Kimse kıpırdamıyor sadece bir Rum vekil “Ayıptır, yazıktır” diyor, “Padişahın ekmeği ile yetiştiniz, nankörlük denir buna!” Vay hain diye saldırıyor, yaka paça atıyorlar dışarıya.
AZİM BİR ‘HATA-YI SİYASİ’
Hal kararını Sultana tebliğ için Bahriye Nazırı Arif Hikmet, Ermeni Aram, Draç Mebusu Esad Toptani ve Selânikli siyonist Emanuel Karasu (Talât’ı hususi bankeridir) seçiliyor.
İçlerinde tek Türk yok, İttihatçı yazarlar bile “azim bir hata-yı siyasi” demekten kendilerini alamıyor.
Heyet Sultan’a “Millet seni azletti” diyor. Ve hemen o gece, şahsi eşyalarını bile almasına müsaade edilmeden Selânik’te Alatini Köşkü’ne kapatılıyor.
Ardından Yıldız Sarayı’na dalıyorlar. O ele geçmez fotoğraflar, haritalar, yazma kitaplar paramparça ediliyor. Yükte ağır pahada hafif ne varsa şakilerin cebine giriyor. Padişah’ın hanım ve kızları kollarından tutulup sokağa savruluyor.
Ve örfi idare. Tetkikat heyetleri mumla muhbir arıyor. Muhalifler evlerinden alınıp divanıharbe yollanıyor. Mahmud Şevket Paşa, Bayezid, Ayasofya ve Kasımpaşa’ya darağaçları kurduruyor, 70 kişi sallandırılıyor. 420 zanlı da müebbete mahkûm ediliyor. Sürgünler mahpuslar hesaba gelmiyor.
Muhalif cesetleri Ermeni mezarlığındaki bir çukura atılıyor, İtttihatçılar ise Abide-i Hürriyet’te anıt kabire defn olunuyor.
Sonra?
Ne hadiseler, ne hadiseler. Onları da bilahare anlatalım, nasip olursa.
(NOT: Nuri Paşa ile ilgili yazımızda cenaze namazı gıyabında kılınamaz mıydı diye sormuştuk. Hanefi ve Maliki’de kılınamazmış. Hazret-i Necaşi’ye mahsusmuş zira.)