Davutoğlu'ndan bedelli askerlik açıklaması

/ Kaynak: İHA
Davutoğlu'ndan bedelli askerlik açıklaması

GÜNDEM Haberleri  / İHA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT Haber televizyonu 'Başbakan'la Özel Yayın' programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

G-20 Zirvesiyle ilgili değerlendirmesi sorulan Davutoğlu, zirvenin, uluslararası ekonomik politiğin son derece kritik kavşağında yapıldığını söyledi.

G-20'nin, özellikle 2008 krizinden sonra zirve düzeyinde toplanmaya başlanmasıyla sadece maliye ve ekonomi bakanları düzeyinde değil, dünya gündeminin bütün küresel ekonomi konularının değerlendirildiği, 1 yıllık perspektifle yeni hedeflerin ortaya konduğu bir platform oluğunu dile getiren Davutoğlu, birkaç açıdan bu toplantının önem taşıdığını vurguladı.
Bu oluşumun, BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve daha sonra G-8 adını alan yapıdaki üyeler gibi, dar ve temsil kabiliyeti zayıf bir topluluk olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, temsil kabiliyetinin geniş olduğunu, hem gelişmiş ve gelişmekte olan hem de dinamik ekonomileri barındırdığını anımsattı.
G-20'nin "hiçbir ekonominin ihmal edilmemesi gerektiği varsayımı" üzerine kurulduğunu, 2008 krizi sonrası önemli rol oynadığını, farklı ülkelerin bir araya gelerek dünya ekonomisinin nasıl canladırılması gerektiği konusunda fikir alışverişinde bulunduğunu ve yapısal reformların önünü açtığını anlatan Davutoğlu, söz konusu krizin küresel ekonomileri etkisi altına aldığını, Avrupa'da arka arkaya 3 resesyon sarkacının gündeme geldiğini belirtti.
Japonya'da negatif büyümelere gidildiği bir dönemde 20 ülkenin bir araya gelerek bir perspektif çizmesinin önemli olduğunu kaydeden Davutoğlu, daha önce ortaya konulan 2017'ye kadar dünya ekonomisinin ortalama yüzde 2 büyümesi hedefinin hala gerçekleşemediğini, böyle bir ortamda G-20'nin toplandığını anımsattı.
Rusya ile yaşanan kriz ve bu ülkenin karşı karşıya kaldığı yaptırımların etkisi bulunduğunu, diğer taraftan petrol fiyatlarındaki düşmenin Türkiye gibi bazı ekonomiler için iyi işaretler verdiğini, Rusya gibi bazı ekonomiler için ise alarm sinyalleri anlamına geldiğini kaydeden Davutoğlu, çıkarları farklı alanlarda çelişen ülkelerin, ortak küresel ekonomik politika geliştirme noktasında aralarındaki tutum farklılıklarını gidermeye çalıştıklarını söyledi.
-Durgunluktan çıkılması
Liberal ekonomiler arasında da görüş ayrılığı bulunduğunu, 20 ülke liderinin katıldığı ilk oturumda en fazla üzerinde durulan konunun hangi yapısal reformlarla durgunluktan çıkılabileceği üzerine olduğunu belirten Davutoğlu, petrol alıcı ve satıcıları, üreticileri ve tüketicileri ayrımı dışında, Batı bloku içindeki bir başka ayrımın başını ABD'nin çektiği, "dünya piyasasının talep artışı yönünde gelişmesini" öngörenler ile başını Almanya'nın çektiği "antienflasyonist politikalarla talebi değil enflasyonu kontrol alında tutalım" diyenler arasında yaşandığını ifade etti.
Bunların 20 liderin katıldığı kapalı oturumda tartışıldığını anlatan Davutoğlu, "Bizim açımızdan bu görüş ayrılıklarının giderilmesi önemli çünkü biz, AB pazarının daralmasını istemeyiz. Dış talebin artması Türkiye için olumlu bir haberdir, talep düşmesi bizim ihracatımızı da olumsuz etkileyecek. Sıkı politikalar, Avrupa içinde özellikle Avrupa piyasasının daralmasına yol açacak politikalar da negatif etki yapacak unsurlar içeriyor" diye konuştu.
Zirvede çok canlı, açık sözlü tartışmalar yaşandığını bildiren Davutoğlu, "Bizim oradaki yaklaşımımız bu iki tutumun uzlaştırılabileceği yönünde. Yani antienflasyonist politikaların mutlaka talep daralmasına yol açmaması gerektiği ve yapısal reformlarla talebin artırılması ve reel sektörün önünün açılması ve aynı zamanda enflasyonun da kontrol altında tutulabilmesi dengesinin nasıl bulunabileceği yönündeydi" dedi.
-"Türkiye, başarı hikayesi"
"Türkiye'nin kendi özgün deneyimlerinden yola çıkarak alternatif politika önerisi olup olmadığı, Türkiye'nin bundan sonraki rolünün değerlendirilip değerlendirilmediği" sorulan Davutoğlu, ilk oturumda Meksika ve Türkiye'nin takdimlerinin dikkati çektiğini, her iki ülkenin de zirve öncesi belirli konularda yapısal dönüşüm programları ilan ettiğini anımsattı.
"Dolayısıyla o oturumda Türkiye, bir başarı hikayesi şeklinde aslında ele alındı. Ben yaptığım sunuşta da daha önce zaten bu iki kanat tartışmışlardı, benim söz almamla birlikte bu iki kanadın aslında uzlaşması gerektiği tezini ben işledim" diyen Davutoğlu, Almanya'nın durağan ekonomilerin maliyetini ödememek için Avrupa içinde antienflasyonist sıkı para politikasına yöneldiğini, ABD'nin de öteki taraftan dünyayı resesyondan çıkarmak için öncülük ettiğini, ABD ve İngiltere ekonomilerinin performanslarının iyi olduğunu dile getirdi.
Böyle bir kutuplaşmaya gidilmemesi gerektiği üzerinde durduğunu bildiren Davutoğlu , "Bütün dünyada antienflasyonist politikalar ve sıkı para politikaları takip edilirse dünya ekonomisinin büyüme şansı kalmaz çünkü o andan itibaren talep daralması icap eder. Talep daraldığı yerde de arza yansır ve bunun doğurduğu bir sarkaçla zaten Avrupa son 6-7 yıl içinde üç kere resesyon kıskacı içine girdi bir daha girmesi durumunda çok sıkıntı yaşar" şeklinde konuştu.
Davutoğlu, öte yandan dünya ekonomilerinin enflasyon olgusunu gözardı etmesi durumunda ise enflasyon yönünde tırmanma olacağını, Türkiye'nin kontrol altında tutmaya çalıştığı enflasyon oranlarını zorlayabileceğini dile getirerek, "Benim orada üzerinde durduğum, Türkiye'nin tezi olarak üzerinde durduğum husus şuydu, bunun ikisini uzlaştırması gereken yer reel sektör reformları, yani yapısal reformlarla arzın da aynı oranda artabileceği, dolayısıyla enflasyon baskısının olmadığı, talep ile arzın daha üst bir dengede buluşması gerektiği" şeklinde konuştu.
Talep ve arzın bir dengede buluştuğunu, onu daha üst bir dengeye çıkarmak gerektiğini ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin 2014 yılı için üzerinde durduğu üç saç ayağından bahsettiğini söyledi.
Bunlardan birinin demokrasiye dayalı siyasi istikrar olduğunu, Türkiye'de bunun uzun yıllardır başarılabildiğini vurgulayan Davutoğlu, bu sayede kriz karşısında süratle tepki verilebildiğini, krizin yönetilebildiğini, kısa dönemli iktidarların bunu yapamadığını, Avrupa'da bir dönemi tamamlayabilen hükümet sayısının az olduğunu söyledi.
Makroekonomik istikrarın da önemine işaret eden Davutoğlu, üçüncü unsurun ise yapısal reformların kararlılıkla sürdürülmesi olduğunu söyledi.
Bunun üçü 12 yıldır devam ettiği için Türk ekonomisinin küresel daralmaya rağmen ortalama yüzde 5-5,5 oranında büyüme sağlayabildiğini vurgulayan Davutoğlu, "Daha önce de Türkiye böyle büyüyordu diyenler için söylüyorum, 90'lı yıllarda dünya ekonomisinin büyüme hızına baksınlar, Türkiye'nin büyüme hızına baksınlar. Yani dünya ekonomisi büyürken 90'lı yıllarda Türkiye çok az büyüdü. Dünya ekonomisi daralırken bizim iktidarımız döneminde büyümeye istikralı büyümeye devam etti" diye konuştu.
nbsp;Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hacim ile nicelik ile niteliksel kar arasında bir fark olmuşsa bizim süratle yapmamız gereken makro ekonomik istikrarı koruma tedbirleri ki önümüzdeki hafta muhtemelen ya da daha sonraki hafta makro ekonomik sektörel değişimleri de ilan edeceğiz. Orada istikrarı korurken reel sektörü bizim ciddi, yeni bir yapısal çerçeveye oturtmamız, geliştirmemiz lazım" dedi.
Davutoğlu, TRT ortak canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Ekonomik modelin değişmesi ve Merkez Bankasına siyasetin müdahale etmesine ilişkin tartışmaların sorulması üzerine Davutoğlu, küresel ekonomik krizin ülkeleri nasıl etkilediğiyle ilgili bilgiler verdi.
Küresel ekonomik krizin ardından 2009'da Dışişleri Bakanı olduğunu anımsatan Davutoğlu, 4-5 yıl içinde 7 Yunanistan, 8 Romen, 4-5 Fransız dışişleri bakanı gördüğünü belirtti.
Bu durumu siyasal istikrarsızlığın da tetiklediğine işaret eden Davutoğlu, artık ekonominin herhangi bir sektörünü diğerinden ayırmanın mümkün olmadığını anlattı.
Soğuk savaş sonrası krizleri anlattığı konuşmalarına değinen Davutoğlu, "1991 jeopolitik deprem, 2001'de güvenlik depremi, 2008'de ise ekonomik-politik deprem yaşadık. Ekonomik deprem değil bu, ekonomik politik deprem çünkü siyasal alanda yanlış alınan kararlar, bir müddet sonra bir ekonomik depreme yol açtı. Dolayısıyla karşı karşıya kaldığımız şey saf finansal bir problem değil. Sadece bankacılık sistemiyle ilgili alınabilecek tedbirlerle aşılabilecek bir durum değil" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, ekonominin bütünlüğü ve siyaset alanının hemen hemen tamamını etkileyen bir tablo varsa çözümlerin de ekonomik-politik bütünlük içinde ortaya çıkması gerektiğini vurguladı.
"Bana kimse şunu diyemez 'Avrupa Merkez Bankası, Avrupa siyasi otoritelerinden hatta Almanya'nın siyasi tercihlerinden bağımsızdır' diyemez" ifadesini kullanan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Makalelerimde, 1990'lı yıllarda da yazmıştım. 90'lı yıllarda Doğu Avrupa'daki demokratikleşme dönüşümünün en önemli motor güçlerinden biri Alman Merkez Bankasıydı. O zaman daha avroya geçilmediği için... Birçok Doğu Avrupa ülkesinde paralar çökünce Alman markı kullanılmaya başlandı. Bosna Hersek'te ve birçok yerde de. Bunu şunu için zikrediyorum; siyasi alan ile ekonomik alanı ekonomik alanda da finansal alanları reel sektör alanını birbirinden mutlak anlamda koparmak mümkün değil. Bu Merkez Bankasının bağımsızlığı karşısında söylenmiş bir çerçeve de değil. Merkez Bankası kendi parasal politikalarını ortaya koyarken rasyonel bir karar mekanizması içinde koyar. Bu ancak ve ancak hükümetlerin bütüncül politikaları içinde anlam taşır."
-Faiz indirimi
Başbakan Davutoğlu, "Merkez Bankasının faizleri indirmesini bekliyor musunuz?" sorusu şöyle yanıtladı:
"Mayıs ayındaki beklenti bu aylara doğru yüzde 6'ya doğru gerilemesi. Olmadı. 'Niye olmadı' diye sorduğumuzda, tarım fiyatlarının beklenilenin üzerinde çıkması... Normalde yaz aylarda düşmesi beklenen tarım ürünleri fiyatları biraz da kuraklık sebebiyle yüksek çıktı. Peki bu neyi gösteriyor? Tarım politikalarıyla ilgili bir husus, Merkez Bankasının beklentilerini etkileyebiliyor. Dolayısıyla tarım politikalarından faiz politikalarını ya da enflasyon politikalarını ayırt etmek mümkün değil. Herhangi bir sektörden ayırt etmek mümkün değil."
-Tarım politikalarıyla ilgili komite
Davutoğlu, konuyla ilgili yapısal bir karar aldıklarına dikkati çekerek, tarım politikalarıyla ilgili Merkez Bankası, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile ilgili sektörlerin içinde bulunduğu bir komite oluşturduklarını söyledi.
Merkez Bankası politikalarının, ülkenin genel ekonomik dengelerinin dışında ele alınamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Koordinasyon etkinliği dışında bu politikaları nihai kertede etkileyecek şey hükümetin siyasi tercihleri, ekonomik tercihleri ve ne yönde ekonomi politikalarını şekillendirdiğidir. Şöyle düşününüz; G20 liderlerine açıkça yüreklilikle ifade ettim. Biraz da Türkiye'ye olan güvenin hissedilmesi için... 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinden sonra, 62. Hükümet'in oluşumu esnasında da bir siyasi istikrarsızlık söz konusu olmuş olsaydı, bunların herhangi bir aşamasında, acaba Merkez Bankası enflasyon ve faiz oranlarını burada tutabilir miydi? Siyasi istikrarı gözardı eden bir ekonomik politika başarılı olabilir mi?"
Davutoğlu, Merkez Bankasının nihayetinde bir ekonomik bütünlük içinde hareket ettiğini belirterek, politikalarını da buna göre belirlediğini aktardı. Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Hükümete belli konularda tavsiyelerde bulunur ama nihai ekonomik politika belirleme yetkisi de hesap sorulabilme yetkisi de hükümettedir. Hükümetin bu konuda söyleyeceği husus Merkez Bankasının irrasyonel bir politika yöneltilmesi de değildir. Aksine sağlıklı koordinasyon en doğru zamanda doğru politikaların belirlenmesini sağlar. Tabii ki dünyada faiz oranları aşağıya doğru çekilirken Türkiye'nin de bu faiz oranlarında reel sektörü teşvik edecek şekilde bir düşüş içine girmesi beklentisi reel sektörde olur. Enflasyon oranları ile faiz oranları arasındaki ilişkinin bu anlamda rasyonel bir şekilde tanımlanması ve dünya ekonomi politiğindeki gelişmelerle ülke ekonomisi arasındaki irtibatın doğru gözlenerek, önemli olan öngörülebilir bir ekonomik istikrarın sağlanması. Esas itibarıyla nedir? Parasal endikasyonlar ya da finansal ve mali endikasyonlar ülkedeki reel üretimin bir yansımasıdır. Nihayet reel olarak ne ürettiğiniz ve ne tükettiğinizle ilgili."
-"Niteliksel bir sıçrama yapmak"
"Bu refahı sürdürebilmek ve ortaya koyduğunuz tezleri gerçekleştirebilmek için ne tür ekonomik araçlar öngörüyorsunuz?" sorusu üzerine Davutoğlu, Türkiye'nin 12 yıllık kalkınmasına bakıldığında atıl kapasitenin ciddi şekilde kullanıldığının görüldüğünü bildirdi.
Ahmet Davutoğlu, 2001 krizinden sonraki atıl kapasiteyi maksimum düzeyde kullandıklarını dile getirerek, "Türkiye'de 90'lı yıllarda ekonomi ve siyaset arasındaki ilişki o kadar yanlış yapılanmıştı ki çok ciddi bir kaynak kaybı vardı... Çok ciddi bir altyapı üzerinden kalkınma yatırımları ortaya çıktı. Duble yollardan hastanelere kadar ülkenin kalkınmasıyla zaruri olan her şey... Şimdi bugüne kadar yaptıklarımızın hepsi bizim için var olan yapı içinde bir sıçramaydı. Şimdi yapmamız gereken sadece niceliksel ve atıl kapasite kullanımının ötesine geçerek niteliksel bir sıçrama yapmak. O da nasıl olur. Teknoloji yoğun alanlara yönelmek gibi" şeklindeki görüşlerini paylaştı.
-"Hiçbir ülkede son bir yıl içinde 1,2 milyon iş üretilmedi"
"Sektörel bir teşvik olup olmayacağına" ilişkin soruyu Davutoğlu, "Kesinlikle" diye yanıtladı. Davutoğlu, "Sadece 6 bölgeye dayalı bölgesel teşviklerin ötesine geçecek şekilde, bizim belli alanlara, yani teknoloji yoğun sektörlere ayrıca teşvik vermek suretiyle bu sektörler eğer birinci ve ikinci bölgenin dışındaysa daha da fazla teşvik vermek suretiyle Türkiye'nin geneline bunu yaymak..." ifadesini kullandı.
"Buradaki ikilem şu; hem istihdamı düşünmeyeceksiniz teknoloji yoğuna geçerken çünkü Türkiye nüfusu hızlı büyüyen bir ülke, bundan da şikayetçi değiliz" değerlendirmesinde bulunan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"G20'de bir başarı hikayesi olarak herkes tarafından kabul edildi, 1,2 milyon istihdam bir yıl içinde, krizden bu yana Türkiye'de 5,6 milyon iş, istihdam oluştu. Şimdi son işsizlik rakamlarının biraz yüksek çıkması, tabii gerekli tedbirleri alacağız ama nihayetinde dünya ölçeğine bakıldığında başka hiçbir ülkede son bir yıl içinde 1,2 milyon iş üretilmedi ekonomik krizden sonra. Yani burada bizim niteliksel sıçramamız, teknoloji yoğun ve insan kaynağını güçlendirmemiz."
Türkiye'nin elindeki kaynakların insan ve coğrafyası olduğuna işaret eden Davutoğlu, coğrafyayı etkin kullanacaklarını, insanın niteliğini artıracaklarını vurguladı.
Bunun da inovasyonla teknoloji kullanımı, eğitimle insan kaynağını geliştirmeyle olacağını dile getiren Davutoğlu, "12 yıllık eğitime geçişten üniversiteleri teşvike kadar. Şu an Türkiye'nin ortalamasına bakarsanız, orta iki terk bir ülkeyiz. Bizim bunu liseye, üniversiteye çıkarmamız lazım. Zaten yapısal projeye baktığınızda, 25 sektöre, hep bu yönde atılan adımlar. Coğrafyamızı da enerji transiti olarak da ulaştırma hatlarının geçişi olarak da etkin bir şekilde kullanacağız" diye konuştu.
-"Irak piyasasını kesinlikle terk etmemiz lazım"
Başbakan Davutoğlu, başka bir soru üzerine, 9 sektör programının kritik maddelerinin birinin "taşımacılıktan lojistiğe geçiş" olduğunu söyledi.
Bunun niteliksel değişme olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Taşımacılık sadece bir malı alıp, bir yerden bir yere taşımak suretiyle tamamıyla niceliksel bir şeydir. Lojistiğe geçtiğinizde artık taşımacılık bir derinlik kazanıyor. Lojistik limanlar oluştuğunda, yani bir bütün olarak bakıp 'şu taşımacılık, şuralarda mallar birleşecek, şu limandan aktarılacak ve dünya ekonomisiyle entegre olacak', bu lojistik bakışıdır. Tipik bir yapısal değişim şeyidir bu taşımacılıktan lojistiğe geçiş. Mesela sağlık reformundan sağlık turizmine geçiş, yapısal bir değişikliktir. Sağlıkta büyük reformlar yaptık. Kendi ülkemiz, kendi insanımız için başarılı da olduk. Şimdi bunu bir sektör haline dönüştürmemiz lazım sağlık turizmi üzerinden."
"Şu andaki yaptığımız, bu reel sektör açılımlarının çoğunda bu yapısal değişim var, ithalata olan bağımlılığın azaltılması" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Ara malı ithalatı mesela, Türkiye bir kilogram mal şey yaptığında 1,5 dolar kazanıyor. 1,5 doların karşılığı Almanya 4,5 dolar kazanıyor" dedi.
Başbakan Davutoğlu, "Yani hacim ile nicelik ile niteliksel kar arasında bir fark olmuşsa bizim süratle yapmamız gereken makro ekonomik istikrarı koruma tedbirleri ki önümüzdeki hafta muhtemelen ya da daha sonraki hafta makro ekonomik sektörel değişimleri de ilan edeceğiz. Orada istikrarı korurken reel sektörü bizim ciddi, yeni bir yapısal çerçeveye oturtmamız, geliştirmemiz lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Hala üzerinde düşünmeleri gereken alanların olduğunu belirten Davutoğlu, şu görüşleri bildirdi:
"Geçen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nda, DEİK'te konuşurken iş adamlarımıza seslendim. Hiçbir kriz sadece risk değildir. Kriz sonrasına hazırlanabilirseniz her krizden bir fırsat çıkar. Avrupa Birliği'ndeki resesyon sonrası döneme şimdiden hazırlanıp Avrupa Birliği'nde hangi sektörlerde, sadece beyaz eşya alanında değil hangi sektörlerde Avrupa piyasasında boşalan alanları doldurabiliriz planlamamız lazım. Komşu ülkelerdeki siyasal krizlerin sonrasına yönelmemiz, Irak piyasasını kesinlikle terk etmemiz lazım. Afrika'da, niye açıyoruz bu kadar çok büyükelçilik? Afrika'da ticareti artırma yanında şirketlerimizin yapısallarının değişmesi için Afrika'daki piyasaları kullanmamız lazım."
"Türkiye olarak şunu bilmemiz lazım, yine yapısal bir unsur olarak, hem demokrasisi Avrupa standartlarında olacak, üretimi ve verimliliği Çin standartlarında" diyen Davutoğlu, "Buradaki temel çelişki alanı ne? Emek ücretleri çok yüksek bizde. Avrupa standartlarında sendikal yapılanma olduğu için. Çin'de olmayan bir şey. Çin ile o yüzden rekabet gücümüz zayıflıyor. O zaman yapılması gereken, Afrika'daki birçok firma Etiyopya'da tekstil fabrikaları kuruyor, ucuz işgücü olan yerlerde de yatırım yapmak. Hem oradaki insanlara istihdam oluşturmak ama şirketlerimizin yapısal olarak da kendini yenileyebilecekleri ve katma değerlerini artıracakları dış yatırıma yönelmesi bizim kazancımızdır" ifadelerini kullandı.
-"Gerektiğinde tabii her türlü tedbir alınır"
Bütün bunlarla birlikte artık daha büyük ölçekli düşünülen, sadece Türkiye sınırları içinde değil küresel alandaki her türlü mal ve para akışını gözeterek tepki verebilen bir yapıya kavuşulması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Aslında takdir etmek ve burada bir kez daha teşekkür etmek istiyorum, ihracatçılarımız ve girişimcilerimiz böylesi bir dinamik yapıya da sahipler. Son ihracat rakamlarındaki artış bunun çarpıcı bir göstergesi" dedi.
Davutoğlu, dolayısıyla gerek Merkez Bankasının finansal istikrar faaliyetleri gerek bütçe disiplini gerekse reel sektörde bütün bunları bir entegre politikanın parçası olarak gören bir yaklaşımı egemen kılacaklarını dile getirdi.
"Hele hele son dönemde dünyanın her yerinde siyasi iktidarlarla merkez bankaları arasında çok daha fazla iletişimin olduğu bir döneme giriyoruz çünkü her birini etkiliyor" diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Şu anki yapı içinde dahi bir takım kısıtlayıcı yaklaşımlar yerine daha açık bir şekilde konular iletişim içinde konuşulduğunda birçok problemin aşılacağı kanaatindeyim ama gerektiğinde tabii her türlü tedbir alınır. Şu anda Türkiye'nin siyasi istikrarı ile ekonomik istikrarımızın bu derece önemli olduğu ve aslında işleyişte de bu anlamda bir sıkıntının olmadığı bir dönemde hepimizin yoğunlaşması gereken bu istikrarın nasıl korunacağı. Bizim hükümet olarak 2015 seçimlerine giderken hiçbir zaman popülizme düşmeden ama bir taraftan da bu ülkenin kalkınma ve büyüme hedefleri gerçekleşmeden bu ülkede siyasi istikrar da olmaz. Siyasi istikrarın olmadığı yerlere bakınız, kalkınma ve büyüme rakamlarının düştüğü yerlerdir çünkü istihdam da düşüyor, sosyal problem çıkıyor.
Onun için temelde Merkez Bankasının politikalarının mutlaka büyümeye ve reel sektöre ön açacak şekilde olması lazım. Enflasyonla büyüme arasında bir kaçınılmaz çelişki varmış gibi bir yaklaşımla faiz politikalarını buna göre belirlediğinizde aslında bir kısır döngüye girmeye başlıyorsunuz. Halbuki ülkenin kaynaklarıyla arz talep dengesine dayalı bir büyümeyi öngördüğünüzde ortaya çıkacak olan yeni denge daha yukarıda ve enflasyonla faizin yeniden belirlendiği daha bir üst düzeyde ortaya çıkar."


Canlı yayınında gündemi değerlendiren Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bedelli Askerlik konusuna açıklık getirdi.


Ahmet Davutoğlu'nun açıklaması şöyle:
Bundan önce konuyla ilgili birkaç açıklamam olmuştu, kamuoyunda çok farklı beklentilerin oluşmasını hiçbir zaman arzu etmedim. Başbakanlık görevini aldıktan sonra bu dosya önümde bekleyen dosyalardan biriydi. Genelkurmay Başkanımızla, Savunma Bakanımızla konuştum. Olayın iki yönü var. Birincisi Genelkurmay'daki brifingde de söyledim; Türkiye'nin savunma yapılanmasında niteliksel bir sıçramaya ihtiyaç var. Daha profesyönel daha etkili teknolojiyi daha yoğun kullanan bir savunma yapılanması, bu yönde çalışmalarımız var. Belli yaşı geçmiş kişiler artık orduda aktif bir şekilde değerlendirilemeyecekse, bu birikmenin de önünde geçmek lazım. Ama öbür tarafta da bölgemizdeki şartlar malum. Tezkere tam biz bu konuları konuşurken 6-7 Ekim olayları yaşandı. Irak'ta ve Suriye'de çok riskli bir atmosfere girildi. Bu karar alırken bütün bu riskli atmosferi de değerlendirmemiz lazım. Önümüzü daha rahat görebileceğimiz bir tabloda bunu değerlendirebiliriz. Böyle bir beklentiyi hemen yarın olabilecek gibi gündemde tutmanın da kimseye bir faydası yok. Sükunetle herkesin önümüzdeki gelişmelere bakması lazım.

GÜNDEM
Kaynak: İHA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...