Darbeciden mezarda bile hesap sorulsun

27 Mayıs darbesinde Adnan Menderes ile birlikte yargılanan dönemin Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu'nun mimar olan oğlu Reha, sessizliğini bozdu.
Demokrat Parti döneminin Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu'nun ailesi 53 yıl süren sessizliğini Türkiye Gazetesi için bozdu. 27 Mayıs darbesinde Adnan Menderes ile birlikte yargılanan Benderlioğlu'nun oğlu, Mimar Reha Benderlioğlu, evinin kapısını gazetemize açtı. Hem darbe döneminde yaşananları, hem de o döneme dair bilinmeyenleri anlattı. Benderlioğlu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 27 Mayıs darbesiyle ilgili inceleme başlatmasını, "Türk siyasi tarihinin ve dünya tarihinin utanç dönemi olan 27 Mayıs darbecilerinin hayatta kalanlarının yanı sıra ölenlerinde gıyabında hüküm giymesi gerekir" şeklinde değerlendirdi.1948 doğumlu olan Reha Benderlioğlu, Demokrat Parti'nin ilk Ankara Belediye Başkanı, Ankara ve Yozgat Milletvekili, eski Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu'nun küçük oğlu... Babası Atıf Benderlioğlu gibi resim ve heykel sanatına düşkünlüğü ile tanınıyor. Kendisi gibi eğitimci olan eşiyle Ankara'da yaşayan Reha Benderlioğlu, 27 Mayıs darbesinde 12 yaşında olduğunu ancak o dönemde küçük bir çocuk olmasına rağmen hafızasında kalan büyük acıların hiç silinmeyecek şekilde yer ettiğini söylüyor.
Babasının gözaltına alınması sırasında annesinin onları evlerinin üst katından inmemesi konusunda uyardığını, babasının gidişini pencereden izlediğini anlatan Reha Benderlioğlu, şunları anlattı:
HASAN POLATKAN'IN GÖZÜNÜ MORATTILAR
"Babamı Yassıada'da iki kez ziyarete gittik. İkinci ziyaretimiz Menderes'in idamından bir iki ay önceydi. Ziyaretçi salonunda küçük kare masalar hazırlanmış. Adnan Menderes'in eşi Berin Menderes bu salona değil. Görüş için, cezaevi komutanının odasına alınmıştı. Diğer milletvekilleri ve tutuklular ise bu salondaydı. Her masada bir gözlemci subay bekliyordu. Babamı gördüğümüzde çok zayıflamış olduğunu fark ettik. Bizim yan masamızda dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun annesi ve ailesi görüş için bekliyordu. Zorlu içeri girdiğinde bir gözü mordu. Annesi "seni dövüyorlar mı" diye sordu. Kendisi de "Hayır top çarptı. Dövmüyorlar" cevabı verdi. (Ancak dayak yediği, daha sonra Kayseri Cezaevi'ndeki görüşmelerde ortaya çıktı.) Görüş sürerken Cezaevi komutanı Tarık Güryay salonda elinde kırbaçla dolaşıyor, zaman zaman kırbacı postallarına vurarak yürüyordu."
HERKES PANİKLERKEN O HORLAYARAK UYUDU
Babam tahliye olduktan sonra bir müddet yargılamalar sırasında yaşadıklarını anlatmadı. Daha sonra bazı anekdotlar anlattı. Bunlardan biri de ilk gün yaşadıklarıydı. Babam bu olayı şöyle anlattı: "Bizi Harp Okulu'nda büyük bir spor salonuna aldılar. Salona altlı üstlü ranzalar hazırlanmıştı. Herkes çok şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışıyor, bazıları ürküyor, bazıları da bize ne yapacaklar diye huzursuz bir şekilde tartışıyorlardı. Bu tartışmalar sürerken, salondan bir horultu sesi duyulmaya başladı. Herkes olayların bu raddeye gelmesinden sonra kimin horladığını merak ediyordu. Benimle aynı ranzada olan Tevfik İleri olduğunu fark ettik. Ben uyandırdım. Kendisine 'Sen böyle bir durumda nasıl uyuyorsun" diye sorduk. O da çok rahat bir tavırla 'Olan olmuş, Allah'ın dediği olur, onun ötesinde bir şey olmaz. Devlet yükü de omuzlarımızdan kalktı. Yatın uyuyun. Ne olacaksa olur' cevabını verdi.
Yassıada yargılamaları kararı açıklandıktan sonra dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın da aralarında bulunduğu, idam ve müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş DP'liler(toplam 45 kişi) İmralı adasına nakledilirken, kosterde Menderes'in akıbeti konusunda endişeler dillendiriliyormuş. O gemide bulunan ve idam cezası mahkumu olup da affedilip daha sonra Kayseri Cezaevi'ne gönderilen İbrahim Kirazoğlu, nakil sırasında yaşanan bir hadiseyi de şöyle anlatmıştı: "Bugün Ortak Pazar olarak bilinen o dönemde 'Altılar Grubu'na ilk müracaat 1959 yılında DP döneminde yapılmıştı. Kosterde herkes farklı konuları konuşurken, Bayar birdenbire "Bırakın bunları Altılar Grubuna müracaatı ve bunun kazançlarını tartışalım" demişti. En kötü anımızda bile memleketin bekasını düşünüyor. Onu tartışmaktan kendimizi alıkoyamıyorduk."
SAVCI DAVA AÇARSA MÜDAHİL OLURUZ
O dönemde Adnan Menderes için bir takım medya kara propaganda yürütüyordu. Menderes'e diktatör yakıştırmaları yapılıyordu. Ancak, Menderes, Muammer Karaca'nın "Ednan Bey duymasın" ve "Cibali Karakolu" gibi oyunlarını en ön sıradan izler, bu oyunlarda kendisine yönelik eleştirilere gülerdi. Darbeden bir ay önce yapılan eylem alanına tek başına gittiğini ve halkın arasına karıştığını biliyoruz. Menderes ve diğer DP'liler Çankaya Köşküne, Kızılay'a ve meclise yürüyerek gitmeyi tercih ederdi. Halkın arasındaydı. İstanbul'da Florya sahilinde akşamüzeri yüzmeye gider, yüzeceği zaman ağabeyim Babür'e kol saatini verir, 3 saat kadar yüzerdi. Bunlar bir diktatörün özelliği değildir."
Hâlihazırda darbelerle ve darbecilerle ilgili soruşturmalar ve davalar var. Darbelerin hiçbir şekli kabul edilemez. Dolayısıyla, Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun 27 Mayıs 1960 darbesine kadar inmesi ve darbecileri yargılaması gerekir. Savcılık, darbeyi insanlık suçu olarak kabul ediyorsa, 3 idam ve yıllarca işkenceyle cezaevinde tutulan insanların dramı, bizlerin yaşadıkları, en büyük delildir. Savcılar 27 Mayıs'ı sorgulamalılar. Sadece hayatta olanlar değil, ölenlerin de gıyaplarında karar verilmelidir. Hasan Polatkan'ın ailesinin bununla ilgili adli mercilere müracaatını öğrendik. Savcılığın adım atması halinde biz de müdahillik talebinde bulunuruz."
![]() |
Yaşadıkları sıkıntıları 53 yıl sonra gazetemize anlatan Reha Benderlioğlu, "Yassıada'da DP'lilere insanlık dışı işkenceler yapılmış. Kimileri saatlerce elleri arkadan kelepçeli halde bekletilmiş. Kelepçeler açıldığında kollarını hissetmemişler. DP'lilere iyi davranan erler cezalandırılıyor, öldüresiye dövülüyormuş" dedi.
BAYAR 'OLAN OLMUŞTUR' DEDİ
İDAMA SABAHA KADAR AĞLADILAR
Reha Benderlioğlu, Menderes'in idam haberini Kayseri Cezaevinde alan babasının ve DP'li vekillerin o gece sabaha kadar ağladıklarını ifade ediyor ve konuşmasına şöyle devam ediyor. "Menderes'in idam edilme haberini Celal Bayar'a ilettik. Kendisi yüzümüze bakmadan "Olan olmuştur. Beyler istikbale bakalım" dedi. Sonra sırtını dönerek uzaklaştı. O anda ağladığını ancak bize hissettirmek istemediğini fark ettik. Kayseri halkı DP'li mahkumlara sahip çıkmıştı. Cezaevine sıcak yemekler gönderiyor, mektuplar yazıyorlardı. Cezaevi yönetimi de gönderilen mektupları dokunmadan sahiplerine teslim ediyorlardı."
ADLİYEDE İKİ DEFA KRİZ GEÇİRDİ
HER DARBENİN MAĞDURU OLDUK
Babasının sadece 27 Mayıs döneminde değil, bütün darbe dönemlerinden etkilendiğini belirten Reha Benderlioğlu, şöyle dedi: "Babam tahliye olduktan sonra avukatlık yapmak istedi. Ancak cezaevinde yaşadıkları yüzünden yıpranmıştı. Adliyede iki kez kalp krizi geçirdi. Sonra Ankara Ticaret Odasında Baş Hukuk Müşavirliği ve Vakıflar Bankası İdare Meclisi Başkanlığı görevlerinde bulundu. 12 Mart muhtırasından kısa bir süre sonra bu görevlerini bıraktı. 1975 yılında Ankara Senatörü seçildi. Ancak 1980 darbesi olunca bu sefer de senatörlüğü düştü."
Darbe dönemlerinin toplumun her kesiminde unutulmaz acılar bıraktığını ifade eden Benderlioğlu, "Millet kendi iradesine karşı girişimleri affetmedi. 60'ta sonra darbecilerle iş birliği yapanlar iktidar yüzü göremedi. Darbeden sonra İnönü oy pusulasına hasret gitti. Darbe insanlık suçuysa 27 Mayıs bu suçun en büyük delilidir" diye konuştu.
![]() |
Benderlioğlu, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile... (sağdaki)
![]() |
'HAKSIZ KAZANÇ'TAN TUTUKLADILAR AMA..
BABAMIN TEK ARSASI CEBECİ'DEKİ KABİR YERİYDİ
Reha Benderlioğlu, darbecilerin kendilerini o dönem nasıl yokluğa mahkûm ettiklerini şöyle anlattı: "Babam ve diğer Demokrat Partililer tutuklandıktan sonra darbeciler, milletvekili maaşını kesti. Biz o maaşla geçiniyorduk. O dönemde DP'ye destek veren iki Ankaralı iş adamı bize maddi destek sağladı. Bu destek babamın af çıkmasıyla tahliye edildiği 1964 yılına kadar devam etti. Oturduğumuz ev kiraydı. Bundan başka da babama ait ev, arsa, araba yoktu. Yassıadada babamı 'Haksız kazanç elde etmek' suçundan yargılayacak bir delil elde edememişlerdi. Babamın aldığı tek arsa, Cebeci Asri Mezarlığındaki aile kabristanıydı. Kendisi, akrabalarımız ve annem daha sonra buraya defnedildi. Bundan başka da bize bir mal varlığı bırakmadı. Ancak en büyük mirası soyadı oldu."
![]() |