Bekir Bozdağ'dan Suriye açıklaması, 'Katliamdan çıkar sağlanıyor'

Bekir Bozdağ'dan Suriye açıklaması, 'Katliamdan çıkar sağlanıyor'

GÜNDEM Haberleri

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 'Suriye'de bir yandan insanlar ölürken öte yandan siyasi çıkar hesapları ortaya çıkıyor, onu da biz görüyoruz" dedi.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Suriye 'de bir yandan insanlar ölürken öte yandan siyasi birtakım stratejiler, taktikler, çıkar hesapları, onların üzerinde dönen bir başka yapı da ortaya çıkıyor, onu da biz görüyoruz" dedi. Bozdağ, HabertürkTV 'de "Başkent Gündemi" programında Nilgün Balkaç ve Erdal Şen'in sorularını yanıtladı. Suriye'de yaşananların büyük bir insanlık dramı olduğunu ve insanlık suçu işlendiğini ifade eden Bozdağ, son kimyasal saldırıda binden fazla insanın hayatını kaybettiğini anımsattı. Bozdağ, "Biz, Türkiye olarak ta başından beri Suriye'de kanın durması, insanların yaşaması, huzurun barışın orada olması için tavrımızı çok açıkça ortaya koyduk" diye konuştu. ABD Başkanı Barack Obama'nın açıklamasına bakıldığında, Suriye'de rejim tarafından kimyasal silah kullanıldığının ve bunda şüphe olmadığının görüldüğünü ifade eden Bozdağ, Obama'nın konuşmasında ayrıca buna karşı uluslararası toplumun tavır koyması gerektiğini, bu durumun cezasız kalması halinde bundan sonra başkalarının da kimyasal silah kullanma konusunda kendinde çok daha fazla güç ve cesaret bulabileceği uyarısında bulunduğunu anımsattı.
Bozdağ, Obama'nın Libya'dakinin aksine Suriye konusunda Kongreye gitmesiyle ilgili bir soruyu yanıtlarken kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı tartışmalarının ardından kimin kullandığı tartışmalarının yaşandığını, ardından da BM heyetinin incelemeler yaptığını anımsatarak "Esasında inceleme yapmadan önce de Türkiye dahil bütün ülkeler Suriye'de kimyasal silah kullanıldığını ve bunu bizzat rejimin kullandığını elindeki veriler çerçevesinde biliyor ve bunu değerlendirebiliyordu" dedi. Bozdağ, böyle bir konuda Obama'nın Kongreye gitme kararının bildiği kadarıyla bir ilk olduğunu ifade etti ancak bunun ABD Başkanının takdirinde olduğunu da vurguladı.
Türkiye'nin elindeki bilgi ve kanıtların başka ülkelerin de elinde olduğunu anlatan Bozdağ, heyeti inceleme yaptığı için BM'de ise bundan daha fazla bilgi olduğunu söyledi. Cesetlerde kan veya kurşun izlerinin bulunmadığını dile getiren Bozdağ, bunun açıkça kimyasal saldırı olduğunu ifade etti. Bazı ülkelerin Suriye'nin arkasında olduğunu, bu sebeple BM Güvenlik Konseyi'nde karar alınamadığını vurgulayan Bozdağ, bunun yanı sıra bazı ülkeler ve yapıların da Suriye'nin mevcut yönetimine desteklerinin bulunduğunu söyledi.
"Suriye'de bir yandan insanlar ölürken öte yandan siyasi birtakım stratejiler, taktikler, çıkar hesapları, onların üzerinde dönen bir başka yapı da ortaya çıkıyor, onu da biz görüyoruz" diyen Bozdağ, ABD'nin kimyasal silahları kırmızı çizgi olarak gördüğü için müdahale konusunda kararlı bir tavır ortaya koyduğunu aktardı. Bozdağ, bu kararı son derece önemsediklerini belirtti.
Bakanlar Kurulu toplantısında Suriye konusunun geniş kapsamlı ele alındığına değinen Bozdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rusya'da yapılacak G-20 Zirvesi'nde görüşmelerinde de Suriye'nin önde gelen konular arasında yer alacağını düşündüğünü ve gündeme getirileceğini ifade etti.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, bir soru üzerine, "Suriye yönetiminin her ne düşünce ile olursa olsun Türkiye'ye dönük bir saldırıda bulunması, herhangi bir silah kullanması Suriye yönetimi açısından çok büyük olumsuz sonuçlar ortaya koyacağı açıktır" dedi. Bozdağ, Türkiye'ye yönelik bir saldırının NATO'ya yapılmış olacağı uyarısında bulundu. Bozdağ, hükümetin elinde 4 Ekim 2013' e kadar geçerli olan bir tezkere olduğunu da anımsattı.
Bozdağ, Suriye'de insanların sadece kimyasal silahla değil bomba ve kurşunlarla da hayatını kaybettiğine dikkati çekerek, bunların birbirinden ayrılmaması gerektiğini vurguladı.
SİYASAL ÇIKAR HESAPLARI
Suriye konusunda İran'ın tavrına ilişkin değerlendirmesi sorulan Bozdağ, ülkelerin tavırlarını, çıkarları etrafında bir değerlendirme yaparak ortaya koyduklarını ancak İran veya başka bir ülkenin bir yerde insanlar ölürken, öldürülürken ilkesel bir tutumla, insanı yaşatma anlayışıyla tavır koyması gerektiğini söyledi.
Uluslararası toplumun da bugün bu bakış açısına ihtiyaç duyduğuna işaret eden Bozdağ, geçmişte Kosova'da da benzer olaylar yaşandığını, 10 bin civarında Boşnak'ın hayatını kaybettiği dönemde BM'nin, bazı vetolar nedeniyle müdahale kararı alamadığını anımsattı. Bozdağ, "Böylesi büyük katliamların, adeta soykırımların yapıldığı bir yerde bile siyasal çıkar hesapları yapıldığı zaman, uluslararası sistem bu gözle baktığı zaman başkaları canavarlaşabiliyor. İnsanların öldürüldüğü, yaşam hakkının yok edildiği, herkesin gayri meşru bir şekilde zulümle yok edildiği bir noktada artık stratejik değerlendirmeler, taktiksel, çıkarsal, yaklaşımlar yerine en büyük strateji insanı yaşatmak ve bu ölümleri sona erdirmek üzerine olmalıdır" diye konuştu.
MEZHEPSEL EKSENDE BAKMADIK
"Biz bu hadiselerin hiçbirine, Suriye'de veya başka yerde olanlara mezhepsel eksende hiç bakmadık" değerlendirmesinde bulunan Bozdağ, Esad yönetimiyle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yaptıklarını, ortak adımlar attıklarını, o dönemde iç politikada eleştiri konusu olduklarını hatırlattı. "O zaman da bu yönetim vardı ama o zaman insanlarını öldürmüyordu. Ne zaman insanlarını öldürmeye başladı, o zaman Türkiye tavrını değiştirdi" diyen Bozdağ, Türkiye'nin ölümden değil, yaşamdan yana tavır koyduğunu söyledi.
HİZBULLAH ADINI DEĞİŞTİRSİN
Bozdağ, "Hizbullah'ın adını değiştirmesi lazım, 'Hizbuşeytan' yapması lazım" sözlerinin anımsatılması ve "Zaman sizi haklı çıkardı mı?" diye sorulması üzerine de insanları öldürmenin dini bir gerekçesi olamayacağını, İslam dininin, bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi bir vebalinin olduğunu söylediğini kaydetti. "Kardeşin kardeşi öldürmesini meşru, haklı, doğru gören bir anlayışı kabul etmek mümkün değil. Sadece İslam değil başka dinler de buna izin vermez" ifadesini kullanan Bozdağ, kardeşin kardeşini öldürmesini İslam'a bağlayanların büyük yanlış yapmış olacağını söyledi. Bozdağ, "Böylesi hadiseleri dini birtakım kılıflara büründürmek dine en büyük saygısızlıktır" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, "Suriye'ye olası bir müdahalede Türkiye'nin muharip güç olma istediği, talebi var mı?" sorusunu ise "Yok öyle bir talep" diye yanıtladı.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ: (2)
- "(28 Şubat davası) Ceza hukukunda mahkemeler sadece önüne gelen delillerle bağlı değildir. Kendisi de isterse, onu genişleten kararlar alabilir, başka adımlar atılmasına ilişkin kararlar alabilir"
- "Bizim dileğimiz, bu konuda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve suç işleyenler varsa onların mahkemece tespiti ve yasaların öngördüğü cezalar neyse ona göre cezalandırılmasıdır. Mahkeme buna karar verecektir"
- "Vaktiyle, 28 Şubat'ta Genelkurmay'a giden, orada ayakta alkışlayan bir yargı vardı, şimdi Türkiye'nin ortaya koyduğu gelişme ve değişme sonucunda artık o günde bu alkışlatmayı yapanları yargılayan bir yargı var"
- "Çözüm süreci, adı üzerinde bir süreç. Bunun bir takvimi yok. Bir gün sonra şu, iki gün sonra bu olacak şeklinde bir takvimi yok. Bu, bir süreç, zaman alacaktır. Türkiye'nin 30 yıldır mücadele ettiği bir sorunu, iki günde ortadan kaldırmak elbette mümkün değildir"
28 ŞUBAT DAVASI
28 Şubat davasının bugün başladığı anımsatılarak, "Demokrasi paketinde, 28 Şubat sürecinde hak kaybına uğrayanlar konusunda bir düzenleme olacak mı?" sorusu üzerine Bozdağ, 28 Şubat mağdurlarıyla ilgili yapılan son yasal düzenlemeeri hatırlattı. Mağdurlara memuriyete yeniden dönme hakkı verildiğini, üniversitelerden atıldıkları için öğrenimleri uzun sürmüş olan ancak memur olma yaş sınırı geçenlere memurluk imkanın tanındığını dile getiren Bozdağ, "Bu anlamda, 28 Şubat'ın ayıplarından bir tanesini ortadan kaldırmış olduk" ifadesini kullandı.
"Davanın nereye kadar gideceğini düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Bozdağ, "Gittiği yere kadar gidecek. Yargı, önüne gelen davayı maddi gerçeği ortaya çıkararak sonuçlandırır" değerlendirmesinde bulundu. Yargılamanın sonucunda maddi gerçeğin ortaya çıkacağını vurgulayan Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biliyorsunuz, ceza hukukunda mahkemeler sadece önüne gelen delillerle bağlı da değildir. Kendisi de isterse, onu genişleten kararlar alabilir, başka adımlar atılmasına ilişkin kararlar alabilir. Çünkü mahkemenin ana amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bizim dileğimiz de bu konuda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve suç işleyenler varsa onların mahkemece tespiti ve yasaların öngördüğü cezalar neyse ona göre cezalandırılmasıdır. Mahkeme buna karar verecektir, suçlu mudur, değil midir nihai kararı mahkeme verecektir.
Bu mahkeme, Türkiye'nin hem adli hem demokrasi tarihi bakımından son derece önemli. Vaktiyle, 28 Şubat'ta Genelkurmay'a giden, orada ayakta alkışlayan bir yargı vardı, şimdi Türkiye'nin ortaya koyduğu gelişme ve değişme sonucunda artık o günde bu alkışlatmayı yapanları yargılayan bir yargı var. Türkiye, hukuk devleti anlamında, demokratikleşme anlamında tarihi adımlar attı."
ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecine ilişkin "Çekilme durdu mu yoksa istenilen seviyede olmadı mı? Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi yüzde 20'ler seviyesinde kaldı mı?" sorusuna karşılık Bozdağ, şöyle konuştu:
"Çözüm süreci, adı üzerinde bir süreç. Bunun bir takvimi yok. Bir gün sonra şu, iki gün sonra bu olacak şeklinde bir takvimi yok. Bu, bir süreç, zaman alacaktır. Türkiye'nin 30 yıldır mücadele ettiği bir sorunu, iki günde ortadan kaldırmak elbette mümkün değildir. Bu, zaman alacaktır. Biz, hükümet olduğumuz günden bu yana bu sorunu çözme adına çok önemli adımlar attık. Demokratikleşme paketleri ortaya koyduk ve dünün Türkiye'sinde konuşulmayan pek çok şeyi bugünün Türkiye'sinin normalleri arasına koyduk. Şimdi okullarımızda seçmeli Kürtçe dersleri var, üniversitelerde Kürtçe bölümler var."
"Çözüm süreci" dedikleri şeyin yeni dönemde atılacak adımlarla alakalı olduğuna dikkati çeken Bozdağ, ancak bunun geçmişten beri devam eden bir süreç olduğunun altının da çizilmesi gerektiğini belirtti.
Bozdağ, Kandil'den ve BDP'den gelen "Süreci durdururuz" açıklamalarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair bir soruya, "Yürüyen bir süreç bulunduğunu ve bu açıklamaları doğru görmediği" cevabını verdi.
Sürecin ortaya çıkan sonuçları ile pek çok kesimi ikna edeceğine işaret eden Bozdağ, silahların konuşmadığını, akil insanların Türkiye'nin dört bir yanını gezdiğini ve rapor hazırladığını, kamu görevlilerinin serbest bırakıldığını, teröristlerin Türkiye topraklarının dışına çıktığını dile getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın terör örgütü mensuplarının hepsinin sınır dışına çıkmadığına dair sözlerini anımsatan Bozdağ, "Bu çıkışın tam olması lazım. Şu ana kadar 'bu çıkış tamamlanmıştır' demenin imkanı yok. Bu çıkışın tamamlanmış olması lazım. Gelinen noktaya bakıldığında arzu edilen noktada olmadığını görüyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Bozdağ, Terör örgütü elebaşlarından Cemil Bayık'ın, 1 Eylül'de paketin geçmemesi durumunda çekilmenin duracağına yönelik sözleri hatırlatılarak, "Çekilme durdu mu, devam ediyor mu?" sorusunu "Sürecin bitmesi gibi bir şey söz konusu değil. Süreç devam ediyor. Çekilme de benim bildiğim devam ediyor. Türkiye topraklarını terk etmesi konusunda bizim beklentimiz henüz gerçekleşmiş değil. Rakamlar, oranlar onların açıkladığı, Demirtaş'ın açıkladığı gibi değil. BDP'lilerin ifade ettiği gibi değil" diye yanıtladı.
BDP'lilerin kendi kamuoylarına dönük ikna çalışmaları yaptıklarını ve verdikleri tarihin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bozdağ, tarih vererek açıklama yapmanın doğru olmadığını dile getirdi.
RUHBAN OKULU
Ruhban Okulu'na ilişkin bir soruya karşılık Bozdağ, bunun siyasi bir konu olduğunu ve bugüne kadar da çok tartışıldığını dile getirdi. Türkiye'nin bu noktada sıkıntısı bulunmadığını vurgulayan Bozdağ, Türkiye'deki gayrimüslim vatandaşların ihtiyaçlarını karşılama noktasında önemli adımlar attıklarını bildirdi. Bozdağ, gayrimüslim cemaat vakıflarına tüzel kişilik verilmesinden, mal varlıklarının iade edilmesine, Sümela Manastırı ve Akdamar Kilisesi'nin ibadete açılmasına kadar bir dizi işlem dolayısıyla Türkiye'nin bu konuda sıkıntısı bulunmadığını anlattı. Bozdağ, geçmişte Ruhban Okulu'nun YÖK'e bağlı fakülte olması teklifinde bulunduklarını ancak olumlu bir yaklaşımın ortaya çıkmadığını anımsattı.
Bozdağ, Yunanistan da yaşayan vatandaşlarla ilgili ciddi sıkıntılar bulunduğunu belirterek, Lozan Antlaşması'nda müftünün oradaki Müslüman Türk toplumu tarafından seçilmesini öngören bir hüküm yer aldığını ancak bunun uygulanmadığını söyledi.
Bekir Bozdağ, Batı Trakya'daki Türk toplumunun kendi müftüsünü seçemediğini, camilerini tamir edemediğini ve imamların atanmasında sıkıntılar yaşandığının altını çizerek, "Bir kanun çıkarıldı, imamların, müftüler gibi atanmasını içeren. Bu kanun içerisinde öncelikle Hristiyanlardan oluşan bir komisyon kuruluyor. O komisyon müftüyü atayacak. O komisyon müftü ile imamları atayacak. Buna itirazlar oldu. Geçen zaman içerisinde bu da değiştirildi. Komisyon içerisine Müslüman Türklerden de bazı kişilerin alınmasına karar verildi. Karma bir komisyon haline geldi. Düşünebiliyor musunuz? Lozan'ın teminat altına aldığı bir konuda AB üyesi bir ülkede atılan adım bu" diye konuştu.
Türkiye'deki Hristiyan vatandaşların ihtiyaçlarına ilişkin Müslümanlardan oluşan bir komisyon kurulsa bunun dünyaya açıklanamayacağını, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti açısından kabul edilemeyeceğini vurgulayan Bozdağ, "Ama şu anda orada maalesef hem müftünün seçilmesine izin verilmiyor. Hem müftünün atamasına ilişkin komisyon karma haline getirildi. Bu oradaki Türklerin haklarından geriye bir düşüştür" değerlendirmesinde bulundu.
Bunun siyasi bir konu olduğu için realitelerin göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkati çeken Başbakan Yardımcısı Bozdağ, şunları kaydetti:
"Bunun bir başka boyutu var. Onlar yapmıyor diye biz niye yapmayalım? Sonuçta esasında siyasi gerçeklik boyutu olsa bile insan haklarına ilişkin bir konudur. Onlar atmıyor diye biz adım atmazsak, iyileştirme yapmazsak doğru olmaz. İnsanlar dinini öğrenmek istiyorsa biz o adımı atarız. Patrik seçimlerinde biliyorsunuz oy kullanma ile ilgili San Sinod Meclisi'nin üyeleri oy kullanabiliyor. Onların da üye olabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması lazım. Bakın Yunanistan seçilmiş müftüye izin vermiyor. Seçim yaptırmıyor. Ama biz ne yapıyoruz? San Sinod Meclisi'nde seçim yapacak üye yok. Seçimin yapılabilmesi için onların öngördükleri kişilere vatandaşlık veriyor, seçim yaptırıyoruz."
Bozdağ, Türkiye'nin bu konuda doğru olduğunu, düşündüğü adımları attığını, bundan sonra da atacağını belirtti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...