27 Nisan e- muhtırasının üzerinden 14 yıl geçti

Düzenleyen:
27 Nisan e- muhtırasının üzerinden 14 yıl geçti

GÜNDEM Haberleri

27 Nisan e-muhtırasının üzerinden 14 yıl geçti. 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi “başörtüsü” gerekçesiyle engellenmeye çalışıldı. “Cumhurbaşkanı eşi başörtülü olamaz” tartışmaları ile başlayan süreç 27 Nisan 2007 e-muhtırası ile krize dönüştü. O gün AK Parti’nin dirayetiyle tarihin utanç dolu sayfalarına atılan e-muhtıra darbe teşebbüsüne sahip çıkanların en başında CHP’liler yer alıyordu.

Haber Merkezi
27 Nisan e-muhtırasının üzerinden tam 14 yıl geçti. Muhtıra 11. Cumhurbaşkanı seçimleri sırasında yayınlandı. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından AK Parti’nin adayı olarak gösterilen Abdullah Gül, TBMM'de yapılan seçime 368 milletvekilinin katıldığı ilk turda 357 oy aldı. Seçimin olduğu günün gece yarısında Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde saat 23.17'de e-bildiri yayınlandı. Laiklik vurgusu yapılan bildiride dönemin hükümeti açıkça hedef alındı. Bildiride "Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur" denildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ilerleyen yıllarda söz konusu bildiriyi kendisinin bizzat hazırladığını söyledi.
HÜKÜMET DİK DURDU
E-muhtıra da denilen bildiri üzerine Başbakan Erdoğan başkanlığında gece acilen yapılan toplantıdan "dik duruş" kararı çıktı. Hükümet sözcüsü, ertesi gün hükümetin hazırladığı karşı bildiriyle kamuoyunun önüne çıktı. Hükümet, Genelkurmay Başkanı'na "memur" olduğunu hatırlattı. Hükümet, Genelkurmay Başkanı'nın resmi olarak Başbakan'a bağlı olduğunu, görevleri itibarıyla Başbakan'a karşı sorumlu olduğu vurgusu yaptı. Hükümet'in sağlam duruşuna büyük halk desteği geldi. 
4 YIL KALDIR SONRA SİLİNDİ
Genelkurmay bildiriye karşı sessiz kalırken, dönemin komutanları kamuoyunda yükselen tepki sonrası bildiriyi savunamaz duruma geldiler. Tarihe 'e-muhtıra' olarak geçen 27 Nisan bildirisi nihayetinde Genelkurmay'ın sitesinden de kaldırıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı ilk turunun gecesinde yayımlanan ve 4 yıl boyunca sitede tutulan muhtıra, 30 Ağustos 2011'de veri tabanından silindi. O günlerde darbe teşebbüsüne sahip çıkanların en başında CHP’liler yer alıyordu. O skandal sözleri tarihin arşivlerinde yerini alıyor: 
CEVDET SELVİ: BUNU ZORLADILAR
Dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi: Arzu edilmeyen bir şey ama bunu zorladılar. CHP'nin son dönemde yaptığı uyarıları AK Parti iktidarı tarafından dikkate alınmadı. Çoğunluğum var diye, Anayasa ve yasaları zorlayanlar, bundan gerekli dersi çıkarmalıdır. Açıklama, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruyu etkilemez. Anayasa Mahkemesi önceden ne karar verecekse, yine aynı kararı verecektir.
CHP SÖZCÜSÜ: BU BİR MUHTIRA
Dönemin CHP Parti Sözcüsü Mustafa Özyürek: Bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir. Genelkurmay Başkanı 12 Nisan’da bir açıklama yapmıştı. Bu açıklama hükümet tarafından anlaşılmadı. Daha net bir şekilde anlatmak yoluna gittiler.
ONUR ÖYMEN: ALTINA İMZA ATARIZ
Dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen: Genelkurmay'ın tespitleri bizim teshillerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. 'Ne mutlu Türküm diyene' sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz.
NUR SERTER: ORDU ÇOK YAŞA
Dönemin Cumhuriyet Mitingleri organizatörü CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter: Genelkurmay Başkanı'na ‘memur’ diyen bir zihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır.
'ÇİRKİN GELENEĞİN SON HALKASI'
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 27 Nisan e-muhtırasının 14. yılında değerlendirmelerde bulundu.  27 Nisan e-muhtırasının, Türkiye'deki "çirkin geleneğin" son halkası denilebilecek bir süreci temsil ettiğini belirten Çelik, Türkiye'de geçmişte, bir güvenlik kuvveti olarak değil, bir siyasi kuvvet olarak değerlendirilen askeri bürokrasinin, ülkenin yönetimiyle ilgili doğrudan yasamanın, yürütmenin, yargının alanına giren konularla ilgili bir takım kırmızıçizgiler ortaya koyduğunu anımsattı. Ömer Çelik şunları söyledi: 27 Nisan, muhtıra geleneğinin sona erdirildiği, bir hükümetin ilk defa cevap verdiği, demokratik güçlerin 'biz buradayız ve bu tebliğ edilmeye çalışılan muhtırayı tebellüğ etmiyoruz, kabul etmiyoruz, reddediyoruz' dediği bir gün olması açısından, Türkiye'nin demokrasi tarihi açısından özel bir gündür. Emekli amiraller bildirisinde, aynı çirkin gelenekten hiçbir şekilde kendisini uzaklaştıramamış bir zihniyetin halen devam ettiğini gördük.


İŞTE O UTANÇ BİLDİRİSİ!
Utanç bildirisinde şu ifadeler kullanıldı: Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır. 
Bu bağlamda; Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir. 22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir. Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir. 
Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir. Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir. 
Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir. Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. 
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur."

Düzenleyen:  - GÜNDEM
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...